Günlük yaşamın anlık koşuşturmacaları,
gelecek kaygıları arasında bugünü, kendimizi anlamaya çalışmak özellikle de
bizimki gibi az gelişmiş bir ülkeydeyseniz çok zor. Genellikle ana odaklanıp,
anın gelip geçiciliğinde kaybolmak olup biten sanırım. Son bir kaç yıldır insanları
eve kapatan bir salgının getirdiği yalnızlıkla,
kendini anlamaya çalışma patlaması...
Hiç bir şey aynı kalmıyor,
sürekli değişiyoruz. En basit şekilde görebileceğimiz hali, yaşadığımız
topraklara bakmak. Bir psikiyatristin karşısında zihnimizin kıyı köşesini kazımak
gibi toprağı kazıp çıkanları anlamlandırmaya çalışmak. Bu topraklarda binlerce
yıl öncesinde yaşananları ve o günlerden bugüne geleni, zaman içinde
harmanlananı görebilmek.
İnanç, kollektif bilinçle
binlerce yıldır bizimle. Bugün kendimizi
anlamaya çalışırken çıkan parçaları bu topraklarda görmeye
çalışmak yani inanç katmanlarına da bakabilmek nefis değil mi?
Her dönem kurumsallaşan,
sınırları çizilen inançların yanında alternatif inanç katmanlarını anlayıp,
bugüne nasıl geldiklerini öğrenmek dinler tarihi izlerini takip eden benim için
muhteşem bir konu. Ne demek istediğimi biraz açayım. Anadolu'nun şu anda çok
büyük çoğunluğu Müslüman. Ama her şey ortodoks İslam dediğimiz sınırları belli
bir inançla mı açıklanıyor? Türbe kültüründen tutun, her coğrafyada ayrı
adlarla kutlanan ve sahiplenilen bahar bayramlarına ya da ne bileyim nar
kırmaya giden inançlar Müslüman olmamızı engelliyor mu ya da başka bir dine
mensup olmamızı?
Anadolu gibi nice medeniyete ev
sahipliği yapan, uygarlıklar arasında köprü olan toprakların geçmişi birbirine
karışan bir dolu inanç, toplumla dolu... Peki şu andaki hakim inancın içinde,
çevrenize baktığınızda bunları anlamak istemez misiniz?
Tam bu noktada "Anadolu'da
Batıl İnanış, Ritüel ve Mit" kitabı bize yardımcı olabileceklerden...
Hatay; Mekke, Kudüs ya da Vatikan
gibi birinci derece dini kimlik taşımasa da İstanbul ya da Roma gibi önemli
tarihsel kimliği olan şehirler arasında olduğu için özellikle öğrenilmesi gereken bir şehir bence. Hele de dinler
tarihiyle ilgileniyorsanız ve Anadolu'yu adım adım öğrenmek istiyorsanız... Hayranlık
uyandıran coğrafyasına eşlik eden semboller arasında dolaşmanın tam zamanı.
Amin Maalouf'un "Empedokles'in
Dostları"'nda da geçen Antioche
Adası'nı ve bu ismin İskender'in
komutanlarından Antiokos olduğunu gülümseyerek
hatırlıyorum kitapla... Ve neden bugünkü Antakya'ya bu ismin verildiğini...
Şehirlerin birbirine benzer
kurulma hikayeleri, efsaneleri var. Kurulma öykülerinde, Tanrısal gücün
desteklemesi, yol göstermesi ön plana çıkıyor birbirine benzer şekilde. Bu daha
sonra yöneticiye geçen Tanrısal güç olarak da devam ediyor.
Hatay'ın yani Antiokos'un
kuruluşu da bu şekilde. Coğrafi konumu çok iyi olan, ticari yollar üzerinde
bulunan Hatay, İskender'in Anadolu'da Persleri yendiği coğrafyada kurulmuş.
İskender'in vefatından sonra onun önemli komutanlarından Antiokos'un oğlu
Selekuos tarafından. Seleukos, şehrin yerine karar vermek, Tanrısal gücün desteğini
alabilmek için adına kurban keser. Zeus tapınağı tarafından gelen bir kartal,
bir parça kurbanı alıp deniz kıyısına bırakır. Kartal sonra geri dönüp daha
büyük bir parçayı alarak bugünkü Habib-i Neccar Dağı'nın eteklerine, Asi Irmağı
kıyısına bırakır. MÖ 300 de şehrin kuruluşu tamamlanır. Şehrin kuruluşunda
Zeus'un öz benliğini temsil eden kartaldan yardım alınmıştır yani kutsalın
desteği onanmştır. Benzer şekillerde Roma ve Kudüs'ün kuruluşlarına da
değinilmiş kitapta. Roma'nın dairesel yapısı, yine bir kardeş katli, kurt
imgesi, dört bir yandan gelen yapı ustalarının kazdıkları çukura attıkları
toprak ve diğer şeylerle buranın "mundus" yani dünya, kozmos olarak
adlandırılması. Dinler tarihinde çok önemli bir yeri olan Kudüs, sürekli
bahsettiğim bir şehir zaten.
Hadi gelin şimdi de "Musa
Ağacı" olarak adlandırılan görkemli ağacın yanına gidelim. "Ağaç",
kökleri, göğe uzayan gövdesi, dallarıyla inanç tarihinin önemli sembollerinden
biri. İnsan ruhlarının ağaç aracılığıyla göğe ulaştığına inanılıyor...
Kuran-ı Kerim'de bahsedilen, Hz Musa ve Hz Hızır'ın burada buluşması ana
konu. Kuran-ı Kerim'de El Kehf Suresi'nde anlatılanlar... Ölümsüzlük suyunun
aranması gibi semlboller temel konular,
Sümer'e Gılgameş'e uzanan, İskender'le devam eden... En iyisi bunları kitabın
sayfalarında dolaşarak öğrenmek. Her şey bir yana muhteşem bir Jung analiziyle taçlanmış konu.
Hz Hızır'ın, Nusayriler için
Hıdır, Hıristiyanlar için Aya Yorgi, Mar Corcus ya da Aziz Georges, Yahudiler
içinse İlyahu Hannebi olarak hikayelendirilmesine ne demeli... Sanırım
Hatay gibi dini figürlerin yoğun olduğu şehirlerde, her dinin hatta pagan
dönemden kalma sembollerin bir potada eritilip herkesce kabul edilip
anlamlandırılması sizce de muhteşem değil mi?
St Pierre yani Aziz Petrus
kilisesi, Hıristiyanlığın adının geçtiği
ilk merkez, ilk kilise olarak geçiyor. Hıristiyanlık her ne kadar Kudüs'te doğmuş
olsa da bugünkü haline Antakya'da kavuştuğu söylenir.
Kuran- Kerim tarafından desteklenen
Anadolu'daki ilk cami olarak kabul edilen Habib-i Neccar Camii. Habib-i Neccar'ın kim olabileceği...
Hatay'ın bir diğer önemli dini yapıysa
Aziz Siemon Manastırı. 16 metrelik bir sütun üzerinde yaşadığı söylenen ve çileci keşisler ekolünü
oluşturan Aziz Siemon'dan bahsediyoruz. Sütun burada tıpkı ağaç gibi göğe doğru
yükseliyor. İşin ilginç tarafı bu manastır çevresinde bugün elektrik üreten
direk şeklinde rüzgar gülleri var yani göğe yükselişe devam. Umarım daha fazla
yapılaşma olmaz...
Konulardan konulara geçilirken
küçücük bir coğrafyanın böylesine anlam ve sembol dolu olması ve bunların tüm
inançlarca benimsenmiş olması heyecanlandırıyor insanı. Yolumuz
Hatay'dan geçmeli mutlaka, anlayarak bakmalı çevreye, anlamalı Anadolu'yu adım
adım... Bugüne olan inancımızı tazelemek, bugünden ve gelecekten umutlu olmak
adına...