17 Ekim 2021 Pazar

Anadolu'da Batıl İnanış, Ritüel ve Mit - Göktuğ Halis

 


 

Günlük yaşamın anlık koşuşturmacaları, gelecek kaygıları arasında bugünü, kendimizi anlamaya çalışmak özellikle de bizimki gibi az gelişmiş bir ülkeydeyseniz çok zor. Genellikle ana odaklanıp, anın gelip geçiciliğinde kaybolmak olup biten sanırım. Son bir kaç yıldır insanları eve kapatan bir salgının getirdiği  yalnızlıkla, kendini anlamaya çalışma patlaması...

Hiç bir şey aynı kalmıyor, sürekli değişiyoruz. En basit şekilde görebileceğimiz hali, yaşadığımız topraklara bakmak. Bir psikiyatristin karşısında zihnimizin kıyı köşesini kazımak gibi toprağı kazıp çıkanları anlamlandırmaya çalışmak. Bu topraklarda binlerce yıl öncesinde yaşananları ve o günlerden bugüne geleni, zaman içinde harmanlananı görebilmek.

İnanç, kollektif bilinçle binlerce  yıldır bizimle. Bugün kendimizi anlamaya çalışırken   çıkan parçaları bu topraklarda görmeye çalışmak yani inanç katmanlarına da bakabilmek nefis değil mi?  

Her dönem kurumsallaşan, sınırları çizilen inançların yanında alternatif inanç katmanlarını anlayıp, bugüne nasıl geldiklerini öğrenmek dinler tarihi izlerini takip eden benim için muhteşem bir konu. Ne demek istediğimi biraz açayım. Anadolu'nun şu anda çok büyük çoğunluğu Müslüman. Ama her şey ortodoks İslam dediğimiz sınırları belli bir inançla mı açıklanıyor? Türbe kültüründen tutun, her coğrafyada ayrı adlarla kutlanan ve sahiplenilen bahar bayramlarına ya da ne bileyim nar kırmaya giden inançlar Müslüman olmamızı engelliyor mu ya da başka bir dine mensup olmamızı?  

Anadolu gibi nice medeniyete ev sahipliği yapan, uygarlıklar arasında köprü olan toprakların geçmişi birbirine karışan bir dolu inanç, toplumla dolu... Peki şu andaki hakim inancın içinde, çevrenize baktığınızda bunları anlamak istemez misiniz?

Tam bu noktada "Anadolu'da Batıl İnanış, Ritüel ve Mit" kitabı bize yardımcı olabileceklerden...

Hatay; Mekke, Kudüs ya da Vatikan gibi birinci derece dini kimlik taşımasa da İstanbul ya da Roma gibi önemli tarihsel kimliği olan şehirler arasında olduğu için özellikle öğrenilmesi  gereken bir şehir bence. Hele de dinler tarihiyle ilgileniyorsanız ve Anadolu'yu adım adım öğrenmek istiyorsanız... Hayranlık uyandıran coğrafyasına eşlik eden semboller arasında dolaşmanın tam zamanı.

Amin Maalouf'un "Empedokles'in Dostları"'nda da  geçen Antioche Adası'nı  ve bu ismin İskender'in komutanlarından Antiokos  olduğunu gülümseyerek hatırlıyorum kitapla... Ve neden bugünkü Antakya'ya bu ismin verildiğini...

Şehirlerin birbirine benzer kurulma hikayeleri, efsaneleri var. Kurulma öykülerinde, Tanrısal gücün desteklemesi, yol göstermesi ön plana çıkıyor birbirine benzer şekilde. Bu daha sonra yöneticiye geçen Tanrısal güç olarak da devam ediyor.

Hatay'ın yani Antiokos'un kuruluşu da bu şekilde. Coğrafi konumu çok iyi olan, ticari yollar üzerinde bulunan Hatay, İskender'in Anadolu'da Persleri yendiği coğrafyada kurulmuş. İskender'in vefatından sonra onun önemli komutanlarından Antiokos'un oğlu Selekuos tarafından. Seleukos, şehrin yerine karar vermek, Tanrısal gücün desteğini alabilmek için adına kurban keser. Zeus tapınağı tarafından gelen bir kartal, bir parça kurbanı alıp deniz kıyısına bırakır. Kartal sonra geri dönüp daha büyük bir parçayı alarak bugünkü Habib-i Neccar Dağı'nın eteklerine, Asi Irmağı kıyısına bırakır. MÖ 300 de şehrin kuruluşu tamamlanır. Şehrin kuruluşunda Zeus'un öz benliğini temsil eden kartaldan yardım alınmıştır yani kutsalın desteği onanmştır. Benzer şekillerde Roma ve Kudüs'ün kuruluşlarına da değinilmiş kitapta. Roma'nın dairesel yapısı, yine bir kardeş katli, kurt imgesi, dört bir yandan gelen yapı ustalarının kazdıkları çukura attıkları toprak ve diğer şeylerle buranın "mundus" yani dünya, kozmos olarak adlandırılması. Dinler tarihinde çok önemli bir yeri olan Kudüs, sürekli bahsettiğim bir şehir zaten.  

Hadi gelin şimdi de "Musa Ağacı" olarak adlandırılan görkemli ağacın yanına gidelim. "Ağaç", kökleri, göğe uzayan gövdesi, dallarıyla inanç tarihinin önemli sembollerinden biri. İnsan ruhlarının ağaç aracılığıyla göğe ulaştığına inanılıyor...

Kuran-ı Kerim'de bahsedilen,  Hz Musa ve Hz Hızır'ın burada buluşması ana konu. Kuran-ı Kerim'de El Kehf Suresi'nde anlatılanlar... Ölümsüzlük suyunun aranması gibi  semlboller temel konular, Sümer'e Gılgameş'e uzanan, İskender'le devam eden... En iyisi bunları kitabın sayfalarında dolaşarak öğrenmek. Her şey bir yana muhteşem bir  Jung analiziyle taçlanmış konu.

Hz Hızır'ın, Nusayriler için Hıdır, Hıristiyanlar için Aya Yorgi, Mar Corcus ya da Aziz Georges, Yahudiler içinse İlyahu Hannebi  olarak  hikayelendirilmesine ne demeli... Sanırım Hatay gibi dini figürlerin yoğun olduğu şehirlerde, her dinin hatta pagan dönemden kalma sembollerin bir potada eritilip herkesce kabul edilip anlamlandırılması sizce de muhteşem değil mi?

St Pierre yani Aziz Petrus kilisesi,  Hıristiyanlığın adının geçtiği ilk merkez, ilk kilise olarak geçiyor. Hıristiyanlık her ne kadar Kudüs'te doğmuş olsa da bugünkü haline Antakya'da kavuştuğu söylenir.  

 Kuran- Kerim tarafından desteklenen Anadolu'daki ilk cami olarak kabul edilen Habib-i Neccar Camii.  Habib-i Neccar'ın kim olabileceği...

Hatay'ın bir diğer önemli dini yapıysa Aziz Siemon Manastırı. 16 metrelik bir  sütun üzerinde   yaşadığı söylenen ve çileci keşisler ekolünü oluşturan Aziz Siemon'dan bahsediyoruz. Sütun burada tıpkı ağaç gibi göğe doğru yükseliyor. İşin ilginç tarafı bu manastır çevresinde bugün elektrik üreten direk şeklinde rüzgar gülleri var yani göğe yükselişe devam. Umarım daha fazla yapılaşma olmaz...

Konulardan konulara geçilirken küçücük bir coğrafyanın böylesine anlam ve sembol dolu olması ve bunların tüm inançlarca benimsenmiş olması heyecanlandırıyor insanı.   Yolumuz Hatay'dan geçmeli mutlaka, anlayarak bakmalı çevreye, anlamalı Anadolu'yu adım adım... Bugüne olan inancımızı tazelemek, bugünden ve gelecekten umutlu olmak adına...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...