17 Eylül 2021 Cuma

Beyaz Zambaklar Ülkesinde - Grigori Petrov

 

Moskova Devlet Tiyatrosu'nun duvarları çatıya kadar çatlamaya başlayıp, bina yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında kazıp temele bakmışlar. Devasa taş binanın, çoktan çürümüş ahşap bir temel üzerine inşa edildiği görüldüğünde binanın yıkılıp yıkılmaması sorunuyla karşı karşıya kalınmış. Yüz yıl önce inşa edilen binada kullanılan ahşap kazıklar o dönem için yeterli gelmiş. Ancak yüz yıl sonra çürüyüp yıkılma tehlikesi ortaya çıktığında farklı bir çözüm üretmek zorunda kalınmış. Mühendisler, binayı yıkmak yerine, köşelerden başlayarak, yavaş yavaş çürük kirişleri büyük granit taşlarla değiştirmişler, böylece temel yenilenmiş. Devlet tiyatrosunun devasa binası yeni, sağlam temeller üzerine oturtulmuş. Bugün de hala dimdik ayakta duruyor diyor yazar. Bu kitap Bulgarca'dan Türkçe'ye 1928 yılında çevrildiğine göre bahsedilen yenilenme durumu 1800 lerin sonu 1900lerin başında olmalı...

 

Mimar Sinan gibi sorun çıkacağını bildiği yere zamanı geldiğinde ne yapılacağına dair not bırakacak kadar ön görüşlü mimarların yokluğundan yakınmıyor tabii ki kitap. Tiyatro binasıyla devlet yapılarının değişimlere açık olması, yenilenmesi konusuna giriş yapmış oluyor.

 

Ve sıklıkla düşündüğümüz asıl soru geliyor sonrasında; kahraman mı yoksa topluluk mu yazar ulusların tarihini? İngiliz düşünür Carlyle'ın düşüncesine göre kahraman dediğimiz bireylerden, yani tek başına, yüce insanlar tarafından mı yoksa tüm ulusun ortak çabasından, kitle ruhunun güçlenmesi ya da gerilemesinden mi? İngiliz düşünüre karşılık Tolstoy, hayatını yaratan, olayları yönlendiren, onlara kendi karakterlerini, kendi renklerini verenin kahramanlar değil, kitleler olduğunu söylüyor.

 

Size de tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan diye sordurmadı mı bu düşünceler?

 

Kitap 2. Dünya Savaşı öncesinde yazıldığı için mesela Gandhi'den habersiz. Gandhi'nin pasif direnişle ulaştığı başarısının biraz da İngilizlerin maddi sorunlar nedeniyle artık Hindistan'dan çıkma isteğiyle açıklandığından habersiz mesela... Peki ya 2. Dünya Savaşı hezimetle sonuçlanan Japonya'nın tekrar ayağa kalkabilmesine ne demeli?  Yani aslında varacağımız sonuç bir kahramanın, koşulları olgunlaşan toplumla başarıya ulaşabilmesi mi olmalı? Kesinlikle... İkisi birbirini tamamlıyor.

 

1811 yılına kadar İsveç yönetiminde olan Finlandiya, Suomi yani "batalık ülkesi" olarak adlandırılmış kendi halkı tarafından. Yani bataklıklar içinde, toprağı verimsiz, hiç maden bulunmayan, zorluklar içinde mücadele eden bir ülkeden bahsediyoruz. İsveç de çöplüğü gibi kullanmış bu ülkeyi diye tanımlayabiliriz sanırım kısaca. Daha sonra İsveç ve Rusya arasındaki savaşla birlikte, Finlandiya'ya hangi ülke yönetimi altında kalmak istedikleri sorulmuş. Rusya'nın, kendi içinde özerk olacağını garanti etmesiyle Rus tarafı seçilmiş Finlilerce.

 

Finlandiya, Mısır'ın Osmanlı için önemi gibi bir öneme sahip değil Rusya için. Tek önemi Rus başkenti St Petersburg'a yakın olması ve Rusya'nın Finleri tampon bölge olarak kullanmak istemesi. Sonuçta gerçekten iç yönetimine hiç dokunulmamış. Günümüzde stratejik öneme sahip ülkelerin hele de madenleri varsa rahat bırakabileceğini düşünebiliyor musunuz? Afganistan'ın mesela ya da ne bileyim Orta Doğu'nun ...

 

Böyle özgür bir ortamda, sefaletin son raddesinde yaşayan halkı canlandıracak bir kahramanla gelecek bir kıvılcım yetmiş diyebiliriz belki.

 

Snellman'dan bahsediyoruz. Yeni filizlenen Fin entelijansiyanın en önemli temsilcisinden. Birkaç Fin öğretmen, rahip, avukat ve memur, kitleleri aydınlatmak için "haçlı seferi" başlatmak üzereydi deniyor kitapta. Bu tabii ki kolay olmamış, fedakarlıklar, bitmeden usanmadan anlatmak, uğraşmakla, zaman içerisinde başarılarını anlatan başka insanların da katılmasıyla bugünkü örnek Finladiya'nın ortaya çıkması sağlanmış.

 

Biraz ütopya gibi okurken gerçekleşmiş bir hikaye ve bu hikayeyi gerçekleştiren insanların başarılarıyla, yaptıklarıyla ilgili konuşmalarını okuduğumu hatırlıyorum. Bir gece ne yapabilirim sorusuna kafanız takılarak oturuyor ve okuyacak bir şeyler arıyorsanız gerçek bir başarı öyküsünü okumak için tam zamanı diyorum.... Mustafa Kemal Atatürk'ün bu kitabı nasıl önemsediğini ve müfredata koydurduğunu hatırlatak...

 

 

 

 

Kitapta

 

 

Arka Kapak

 

"Grigori Petrov, yayımlandığı dönemde Balkanlarda olduğu kadar genç Türkiye'de de büyük bir ilgiyle karşılanan Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinde, uzun yıllar ulus kimliğine sahip olamamış, işgaller, toplumsal eşitsizlikler, yoksulluk ve türlü güçlüklerle boğuşmuş küçücük bir ülkenin her yönden kalkınmasının hikayesi büyük bir hayranlık ve sevgiyle anlatır. Bir avuç aydının kılavuzluğunda halkın her kesiminden insan, aydınlar, işçiler, köylüler, sanatçılar, zanaatkarlar, eğitimciler örneğine az rastlanan bir çabayla küçük ülkelerine, ulusal çıkarlarına sahip çıkarlar. Grigori Petrov da sonuçlarını bizzat gördüğü bu çabayı, birlik ve beraberliğin, ulus bilincine sahip olmanın değerini, masalsı üslubuyla eserinin hemen her sayfasında vurgular. Petrov'un Bulgar aydınlarına ithaf ettiği, onlar için bir kılavuz olarak tasarladığı bu özgün eser, Türkçeye ilk kez 1928 yılında Bulgarcadan çevrildi. O tarihten beri defalarca basıldı, pek çok kez yeni çevirisi yapıldı, harp okullarından köy okullarına kadar genç Türkiye'nin öğretmenlerine, aydınlarına da kılavuz oldu. Günümüzde okuryazarlık oranı yüzde yüze varan, eğitim ve öğretim sistemiyle, halkının mutluluğuyla diğer uluslara örnek olan Finlandiya'nın "kuruluş" hikayesi Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinden alınacak pek çok ders ve ilham var hala.."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...