Rüzgarın getirdiği sesleri
dinliyorum, geceye eşlik edenleri... Okuduğum kitabın sayfalarını kıvırmak için
gidip geliyor elim. Kalem yoksa sayfa kenarlarını kıvırarak işaretliyorum son
dönemde. Mülkiyet duyguma tepki olmalı, çay bardağı izi kalıyor üzerlerinde
sayfaların. En sevdiklerinden ebediyen ayrılmak zorunda kalıyorsa insan, o
birkaç sayfanın zihnime kattığı önemli olmalı sadece, varlığı değil... Hiç bir
yere ait olamamak, hiç bir şeyi sahiplenememek getirisi bu ayrılıkların...
Hüzünle yoğrulmuş gece yoğun...
Nefesimi kesen fotoğraflara eşlik
eden hayat hikayesine dönüyorum... Uzak kaldığım belki de ilgi alanım dışındaki
kıtalarda göç etmek zorunda kalan milyonlarca insan, maden ocaklarında çalışan
işçiler... Dünyayı önüme koymuş adamın fotoğraflarını inceliyorum büyülenmiş,
gözümü alamaz halde. Fotoğrafçı susup, çeker, hayatta kalır diyen bir adamın dünyanın
hemen her yerinde ama özellikle milyonlarca yıl önce bir bütün olan, Afrika ve
Amerika'daki fotoğrafları ...
Hepimizin neredeyse sadece
eleştirdiği bir dünyada, çektiği fotoğraflar, eşiyle yaptığı projeler,
kurdukları vakıfla dünyayı değiştirmenin mümkün olabileceğini kanıtlıyor belki
de... En iyisi susup fotoğrafların sesine kulak vermeli sadece...
"Fotoğrafları kadar Wim
Wenders'in ülkemizde Toprağın Tuzu adıyla gösterilen belgeseliyle de
tanıdığımız Sebastiao Salgado (1944-..) gelmiş geçmiş en büyük fotoğraf
sanatçılarından biri, belgesel fotoğrafın keza ve foto-röportajın en önemli
isimlerindendir. Bununla birlikte, fotoğraflarıyla insan eli değmemiş
bölgelerden en kanlı savaşları, en vahim felaketleri yaşayan, kitlesel göçlerle
doğdukları yeri terk etmeye zorlanan insan topluluklarına; en ağır şartlarda
çalışan işçilerden yaşam mücadelesi veren çocuklara kadar adeta yerküremizle
birlikte nefes alıp veren, sömürülen insanlığın çığlığını belgeleyen yürekli
bir aktivisttir.
Salgado, en önemli fotoğraflarına
da yer veren bu çarpıcı kitapta olağanüstü macerasını aktarıyor. Eşi Lelia ile
benzersi işbirliğini, ailesini, fotoğrafçı olmaya nasıl karar verdiğini, nasıl
dünyayı adım adım dolaştığını, bu süreçte yaşadığı hayati tehlikeleri okurlarla
paylaşıyor. Son olarak da, eşiyle birlikte başlattıkları Instituto Terra,
"Yeryüzü Enstitüsü" projesini anlatıyor. Atlantik ormanlarını,
çölleşmiş bölgelerini on sene gibi kısa bir sürede iki milyondan fazla ağaç
ekerek restore ettikleri bu muazzam projenin hayata geçirilme öyküsünü ve
aşamalarını gözler önüne seriyor.
Toprağımdan Yeryüzüne'de bir
sanatçı, aydın ve aktivist olarak Sebastiao Salgado, duvarların arkasında
kalarak bağımızı kaybetsek de bu dünyanın bir parçası olduğumuzu ve onu nasıl
dönüştürebileceğimizi gösteriyor...
"Bir Sebastiao Salgado
fotoğrafına bakmak insan onurunu tecrübe etmek, bir kadın, bir erkek, bir çocuk
olmanın ne anlama geldiğini kavramak demektir." Isabella Franco"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder