Yaşanıp bitti diye düşünüyoruz. O
çekmece kapandı. Zihnin derinliklerinde kayboldu sanıyoruz. Çünkü zaman her
şeyin ilacı, zamanla geçer, hayat devam eder ya hep. Oysa kapanmayan çekmecelerde
birikenler tökezletip, alabora ederken devam eder hayat... Dehşet içinde çözüm
ararken kendimize iyi gelecekleri yapmaya çalışırken çekmeceler taşıyor...
Yalnız kendimize değil çevremize de zarar vererek...
True Dedektif, zaman geçişleri,
düşünen ve çevreye odaklı sözleri ve
konusuyla beni benden alan bir diziydi. On yıllar geçse de geçmişin çekmecelerini
karıştırmaya devam edip sonuca ulaşan. Atlatamadıklarıyla yaşamaya devam edip tutkularından
vazgeçmeyen dedektifler...
Adalet nedir? Masum doğan küçücük
çocuklara yaşatılanlar sonucunda, yaptıklarının karşılığını vermek mi? Peki ya
onları bu hale getirenler? Yaşamak karmaşık, o çekmeceleri düzenleyip kapatmak
belki de asla başaramayacağımız bir şey. Bilinç dışı dediğimiz şey işte tam da
bu. Çekmecelerden taşıp tüm hayatımızı etkileyenler... Kim suçlu? Çözüm var mı?
Aynı hatalar, aynı anneler aynı babalar aynı insanlar tarafından yapılmaya
devam ediyor... Suçlu onlar mı? Cevaplar o kadar zor ki...
Kırlangıç Çığlığı'nın, göç
ederken kaybettiklerinin yaslarını tutan çığlıklar olduğunu öğrenmek içimi
sızlattı. Oysa onlar kuştu ya, doğal güdüleriyle bir yerden bir yere gidip
gelen... Belki vardıkları için sevinç çığlıkları attıklarını düşündüğümüz...
Nevzat Başkomser, Ali ve
Zeynep'le seri katilin peşinde... Gençlerin cıvıltıları, amirlerinin
deneyimiyle birleştiğinde akıp giden hayatta olanları, yaralarla kurulan
görünen, görünmeyen hayatları anlatıyor.Mültecilere değinerek... Bu
apayrı ve derin bir konu benim gözümde. İstenildiği gibi oynanabilecek, yorumlanacak... Ülkenin güneyindeki diğer ülkelerden gelen
mültecilerin yaşamları kimi yerde çok zor kimi yerde değil. Gerçek olan şehir
merkezinde sokakta yürürken her 10 kişiden 3-4 ünün mülteci olması. Bununla
ilgili söylenecek o kadar söz var ki... Belki de bu başka bir yazı konusu...
Kırlangıç Çığlığı, sonucunu en
baştan tahmin etseniz de merakla okumak,
belki zihni dinlendirmek için bire
bir...
Arka Kapak
"Acıyı gördüm. Gözlerinin
ortasında bir çiçek gibi büyüyen irisin önce ağır ağır büzülmesini. Ardından
çığlık gibi ansızın patlamasını gördüm. Titreyen dudakları. Bal mumuna dönüşen
yüzleri. Çöken yanakları. İrileşen elmacık kemiklerini Birer mağara gibi derinleşen
göz çukurlarını. Kurumuş ağızların içinde pelteleşen dilleri gördüm.
Anladım ki benliğimizin farkına
vardığımız an, acının pençesinde kıvrandığımız andır.
Çığlık değil, ürperiş değil,
evet, nereden geldiğini bilmediğim o vahşi iniltiyi kalbimin derinliklerinde
duydum. Soluksuz kaldım. Boğazım kupkuru. Alnım ateşler içinde, tuhaf bir
hülyaya kapılmışım gibi sürüklendim o dipsiz boşlukta. Hayatın en karanlık
sırlarıyla yüzleştim.
Karanlığın her aşamasından
geçtim. Akan kanın sesini duydum. Ölümün serinliğini damarlarımda hissettim.
Geçmişin kamburunu çoktan söküp
attım sırtımdan. İnsanın insanı öldürdüğü o ilk anı gördüm. Katilin zafer
haykırışını, kurbanın korku çığlığını işittim.
Her an uyanmaya hazır o muhteşem
dürtüyü bastırmak. İnsanlığın en masum haline. En saf doğasına dönmemek için
yıllarca ihanet ettim kendime. Kendimle birlikte bütün dünyayı da kandırdım.
Neredeyse başaracaktım. Ama bırakmadılar. Benim adıma onlar öldürmeye
başladılar.
İşte bu yüzden geri döndüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder