Nuri Bilge Ceylan'ın son
filmindeki taşralı entelektüel gencin,
yazarla buluşma anı aklımda. Kahve alırken göz göze gelmiştik, nasıl
hatırlamazsınız misali serzenişi... Adamcağıza kabus gibi yüklenip, en sonunda kitabımı
okuyup, fikrinizi söyleyin demesi!
Yazmak, yazdıklarını bastırmak ne
çok insanın hayali. Zihnin yansımalarını paylaşmak, daha çok, daha çok
okuyucuya emanet edebilmek, sohbetlerle taçlandırabilmek bir çok yazanın
rüyası... Hal böyle olduğunda kitap paylaşımlarıyla akılda kalan kişilere de şu
kitabı okur musun, hakkında konuşalım mı gibi teklifler çok geliyor. Kendi
adıma böyle bir sorumluluğu almanın yükü ağır... Çünkü her yazar derinlemesine
konuşmak istiyor, kendince haklı olarak... Kitabının ne kadar iyi yazılmış,
kurgulanmış vs olduğunun teyitlenmesi, reklamının yapılmasını istiyor diğer
yandan...
Böyle bir vakit ve güç kim de var bilmiyorum. Yani bizler sadece kitap
okuyucularıyız... Arada okudukları kitaplar hakkında fikirlerini paylaşan...
Kurşun Kalem Cinayetleri,
tesadüfen elime geçti ve okuma listeme giriverdi. Genç bir yazar olduğunu
düşünmüştüm, Mustafa İzzet Akar'ın ama değil. Üstelik beklediğimin tersine
oldukça birikimli, iyi kurgulanmış bir seri cinayet kitabıyla girmiş yazın
dünyasına... Evet, puntolar kitabın kalınlığına inat minicik ama olsun hiç
ara vermeden bir kaç günde bitirdim. Kurşun Kalem Cinayetleri, devlet içinde
devletten, mağdurluklardan, kusursuz işlenmiş seri cinayetlerden bahsederken
arada bir de gençlerin aşk öyküsüyle taçlandırmış satırlarını. Öyle ya bunca
kötülüğün içinde insan bir de güzellik istiyor... Bir de en güzeli çok sevdiğim
şehirlerden Hatay'da geçiyor hikaye... Sonbahar yaprakları, bir fincan kahve,
bir deniz kenarı, bir park ya da evinizde bir koltuk... Özellikle bu türü
sevenlerin kaçırmaması gerekir diyorum....
Arka Kapak
"Gölgede yatan, karanlığa
uyanır.
"Kızma; çünkü öfke aklın
düşmanıdır. Çalışana, gayret edene düşmanın bile olsa kızma. İlla kızacaksan,
çulunu gölgeye serip beyhude yatan gafile kız. Gölgede yatan, karanlığa uyanır.
Eğer Köy Enstitülerini yaşatabilseydik, Cumhuriyetin en yoksul zamanlarında
ayrımsız uyguladığı parasız eğitim siyasetini sürdürebilseydik ya da en azından
toprak reformunu başarabilseydik bu haşarata da gün doğmazdı. Ne devlete
sızabilirlerdi ne de bu kadar kudret sahibi olurlardı..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder