Uzun otobüs yolculukları yaptığım
dönemlerde dinlediğim insanlar, paylaşmak, konuşmak, anlatmak ihtiyacıyla geçen
o uzun saatler... Yüzlerini bile hatırlamadıklarım ve anlattıkları... Sanırım o zamanlardan kaldı, "her insanın bir
hikayesi vardır düşüncesi". Trajik Nüans'ın, ilk hikayesiyle o günlere geri
döndüm. Görünüşlerinden sonra, öğrendiklerimle farklılaşan insanlar, çoğalan,
eksilen, acıtan, sevindiren hikayeler...
Bildiklerimiz dinlediğimiz kadar,
kapalı kapılar ardı bize uzak. Ya da geçmiş travmaların bugüne etkisi.
Kardeşinin ölümüne sebep olan birinin hayat boyu, dışlanmayı göze alarak
yaşaması! Son cümlelerin vurucu etkisi... Şok etkisiyle gelen keskinlik! Kapalı
kapılar ardı, geçmiş... Kalan ve giden entelektüel halleri, ilişkiler, gençler,
buruk hikayeler...Bir dönem karı koca halleri...
Yılbaşı akşamı pişirilen balıklar, boyun eğilen ilişkiler...
Yağmurun
serinliğinde, içime kapanmış, satırlarda kaybolmuş okudum. Kimi zaman bir kaç
kez...
Arka Kapak
"Her kentin kalabalığı
içinde böyle insanlar vardır. Kent kaderi olmuş. Terk edemeyeceğini bildiği
halde, o kentte, içinde hep bir terk etme arzusu ile dolaşan. Bu kentin içinde
o kadar çok acı çekmiş ki, bu yüzden de mutluluğun yine en yakın burada
olduğuna inanıyor. Acı da, terk etme arzusu da belli bir seviyeye ulaşmış. O
kenti dur duraksız algılıyor artık. "
Ahmet Tulgar, yeni öykülerini bir
araya topladığı Trajik Nüans'la okurunun karşısına çıkıyor. Tulgar'ın kalemini
artık tanıyorsunuz: Sıradan bir günü, bir çay sohbetini, bir yolculuğu bir
market alışverişini anlatarak başladığı öykülerinin içine derin sarsıntılar
saklıyor hep; hepimizi, her kesimden insanı rahatsız etmeye yönelik doğal bir
huzursuzluğu var. Bu kitaptaki öyküler de öyle: Günümüzün tüm bireysel,
toplumsal tartışmalarını derinden ve acı bir biçimde gözden geçireceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder