The Book Shop, küçük bir kasabada
açılan kitapçı ve sahibesinin başına gelenlere dairdi. Dükkanı başka bir amaçla
kullanmak isteyen yörenin güçlü ismi, bir asil, yeni çıkan Lolita'yı satıp
satmama kararı, Fahrenheit 451'le ilgili yorum derken o döneme dair filmlerde
alışılagelenin tersi bir son! Bu
satırları yazarken Fahrenheit'la konusunun olmasa bile duygusunun bir şekilde
benzeştiğini belki de bu yüzden bu kitabın filmde önemli bir yer kapladığını
düşündüm.
Hal böyle olunca görür görmez
almak istedim. Distopya olduğu söylendiği için zihnimin bir köşesinde
1984, okudum. 1984'ün sonunda kahramanın teslim oluşuna dair bir an vardır,
aklıma kazınan. Sayfalar ilerledikçe, kendimce benzerlikler kurdukça sonunu
merak etmeye başladım. İşin aslı daha da
vahim şeyler bekliyordum. Belki de Ray
Bradbury biraz daha umutluydu gelecekten kim bilir...
1950lerde yazılan bir kitaptan bahsediyoruz.
İki dünya savaşı hatta ikincisinin atom bombası gibi bir felaketle sonuçlanmış ve insanların
geleceğe dair umutlarının artması istenen bir dönem. İkinci Dünya Savaşı
sonrası doğanların özgürlüğe, sevgiye, doğaya açlığıyla olan çiçek çocukları
kuşaklarının henüz olmadığı bir dönemden. Hatta bakıldığında günümüze benzer ne
çok konunun olduğunu şaşırarak farkediyorsunuz... Kitapların yok olmasını
bırakın çoktan bir köşeye atıldığı, televizyonun merkeze geçtiği, insan
ilişkilerinin neredeyse yok olduğu dönemlerdeyiz. Savaşları ekranlarda
seyrederken tek derdimiz bana bir şey olmasın. Aradan geçen yarım yüzyıldan
fazla zamanda Ray Bradbury'nin öngörüleri maalesef hayranlık uyandırıcı.
Kitabın sonlarında Montag'ı önden
yürümesi için yer açmaları garip anlardan biriydi benim için. İşte bir distopya
daha! Umutsuzluğa dair, teslim olduklarımızdan, vazgeçemediklerimizden uzanan
umuda dair ... Umuda dair demek istiyorum tabii, ısrarla...
Arka Kapak
"Yazılmış en iyi bilimkurgu
romanı. İlk okuduğumda, yarattığı dünyayla kabuslar görmeme sebep
olmuştu." Margaret Atwood"
"YAKMAK BİR ZEVKTİ"
Ray Bradbury sadece bilimkurgunun
değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından
biri. Bilimkurgunun "iyi edebiyat" da olabileceğini kanıtlayan belki
de ilk yazar. 1953'te, yayımlanır yayımlanmaz klasikleşen, türü kökten
etkileyen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451
ise bir başyapıt.
Guy Montag işini seven bir
itfaiyeciydi. Televizyonun ve teknolojinin hüküm sürdüğü bu karanlık dünyada
okuma eylemi ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine
ortalığı ateşe veriyordu. Montag'ın işi ise yasadışı olan üretimlerin en
tehlikesini yakmaktı:Kitapları.
Montag yaptığı iş üzerine tek bir
gün dahi düşünmemişti ve tüm zamanını televizyonla kaplı odalarda öldüren eşi
Mildred'le beraber ömrünü geçiriyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse'le
tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag
artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı.
İnsanların, uğruna canlarını feda
etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne var? Gerçeklerin farkına vardıktan
sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir mi?
Fahrenheit 451, yeryüzünde tek
bir kitap kalacak olsa, o kitap olmaya aday.
Neil Gaiman'ın önsözüyle Harold
Bloom'un son sözüyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder