Amaca giden her yol mübah mıydı
sahi? İlk gençlik yıllarında bu soruyu sormuştum evet, Machiavelli
aracılığıyla... Üstünde durmamış, unutmuştum bir nevi. Öyle ya ahlak, vicdan,
etik, terbiye, bilgi ne bileyim bir dolu kelimeyle tanımlanan insan halleri vardı,
engelleyen, engelleyecek olan ve (çoğu zaman) engellemiş olan! Son yıllardaysa
en çok düşündüklerimden amaca giden yollar mevzusu! Prens'i okumadan olur muydu
öyleyse?
On altıncı yüzyılda yazıldığı
için, dönem ülkeleri için yapılan tespitler, gelecekleri bilindiğinden belki de
gülümsetiyor. Osmanlı'nın neden yıkılamayacağı ya da İskender'in Darius'u nasıl
yendiği? Kiroş'a dair konular... İskender'in fethettiği topraklarda olanlar... Bugün
üzerinde durmasak da Anadolu'da da hüküm sürmüş Perslerin ve İskender'in
etkileri taze gözüküyor. Ya da devlet yönetimi için dikkate alınmak zorunda.
Türkler'in Anadolu'ya tam olarak egemen olmadan önce Bizansla birlikte yapılan
anlaşmalara şaşırmıştım. Hatta Bizans'ın parayla Yunanlıların üzerine
gönderildiğini öğrenmek gülümsetti. Bir yandan İtalya'nın kent devletlerinin
şimdilerde nasıl birleşmiş olduklarını biliyor olmak, o dönemde Fransa,
İspanya, Almanya'nın rolleri hakkında fikir sahibi olmak değişikti.
Arapların Gözünden Haçlı
Seferleri'ni okurken yaklaşan tehlikeye karşı Arapların nasıl
birleşemediklerini sürekli birbirlerinin kuyusunu kazarak Haçlılara nasıl yol
açtıklarını okumak çok değişikti. Nasıl olabilir böyle bir şey derken o dönem
medyanın böylesine yaygın olmadığı ya da devletlerin yani siyasetin o an neyi
gerektiriyorsa o şekilde davranmaları gerektiğini fark ettim. Öyle ya Anadolu'da beylikler,
Anadolu Selçuklu döneminde de aynı şeyler olmamış mıydı? Tıpkı İtalya gibi ya
da dünyanın herhangi bir yerinde iktidarların yapabileceği gibi belki de...
Siyaset yönetimi konusunda yorum yapmak haddimi aşıyor, çünkü başa geçmeden o
görevde olmadan, o günün koşullarını yaşamadan konuşmak sadece boş gürültü
geliyor. Bugünlerde ve tarih boyunca yapmayı en çok sevdiklerimizden değil mi?
Ortadoğu tarihten ders almak
yerine Birinci Dünya Savaşı sonunda gene aynı şekilde davranmadı mı? Ürdün,
Arapların hakimiyetine sahip olacağını sanıp küçücük bir toprak parçasında
fakirlik içinde değil mi şimdi? Peki Lübnan ya da Irak ya da Suriye? Düşününce
parçalar halinde güya bağımsız olmak mı yoksa bir bütün olmak mı daha iyi?
Muamma tabii ki çünkü ikisinin de sakıncaları var... Siyaset dediğimiz kavram
bir girdap içinde kaybolduğumuz mu desem? Mesela Şah Rıza'dan önce İran petrollerini
devletleştiren, ülkesini daha iyiye doğru yönelten Musaddık devrilmedi mi? Ne
çok örnek var devlete, yönetimlere dair... İşin içinden çıkabilirseniz tabii
....
Arka Kapak
Yazar, devlet
adamı, siyaset kuramcısı Niccolo Machiavelli'nin 1513 yılında yazdığı Prens (Il
Principe), ilk olarak ölümünden sonra, 1532'de yayınlanmıştır. Machiavelli'nin
en tanınmış eseri olan Prens, Aydınlanma çağının yol açıcı yapıtlarından biri
ve Makyavelizm kavramının da kaynağıdır.
Kimilerince
devlet yönetiminde zafere giden her yolun mubah olduğunu savunduğu için
eleştirilen, kimilerince de siyasal bir başyapıt olarak sayılan Prens, devlet
yönetme sanatı ve siyaset etiği üzerine yazılmış en etkili eserlerdendir.
Prens'in kaleme
aldığı dönem İtalyan Rönesansı'na denk gelmektedir. Sanatta, bilimde ve
edebiyatta büyük bir dönüşümün yaşandığı bu dönemde Katolik Kilisesi'nin etkisi
azalmış ve Avrupa'da modern devlet kavramı yeşermeye başlamıştı. Bu coğrafyada
Venedik, Floransa, Pisa, Cenova, gibi bölgeler birbirinden bağımsız kent
devletleri haline gelmişlerdir. Prens, bu döneme ilişkin devlet yönetme
sanatına yeni bir bakış getiren çalışma olarak tanındı.
Günümüze de
ışık tutan Machiavelli'nin bu yapıtı, siyaset felsefesinin temel metinlerinden
biri olarak kabul edilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder