Cesedi saklamak isterken çürüyen
etten kalan kemikleri fark eder insan. Kemikler taş, kaya gibi sağlam ama ruh yok. Bu yüzden bir
delik deler taşa, ruhun girip çıkabilmesi içindir, ruh deliği der, kimbilir... Ya
da o kemikleri yani insanı bir deliğe gömer, ana rahmi pozisyonuyla tekrar doğacağına emin
olarak...
Toprak altında, yer üstünde
yaşayabilen, ağaçlara çıkabilen yani göğe yükselen yılan, tüm evrenlerle
bağlantıda, baharın geldiğini haber veren, deri değiştirerek yeniden doğan bir
hayvansa gelin de bir dolu anlam yüklemeyin ona. Olacak iş mi?
Eğer ruh uçarak ayrılıyorsa
bedenden, bir kuştur, turna kuşu... Uçar göğe yükselir... Kimbilir...
Dağlar alev alev püskürür, korkar
insan. Karanlık, aydınlık olur sürekli, üşür, donar, gökyüzü bir parlak olur
bir karanlık, seller gelir, aşırı sıcaklar... Kutsal girer devreye sonra kimbilir,
onlarca yüzlerce kutsal ve inanç. Doğanın kemikleri, taşlarsa eğer ve onların
ruhlarının olduğuna inanılıyorsa bir dolu taş heykel tapınma mekanı olur,
kurban kesilir... Kimbilir...
Ortadoğunun bir girdap gibi
olduğunu söylüyorum hep, dinler tarihinde ilerledikçe kendine çekiyor. Güney
Doğu Anadolu'nun eksik kalır yanı var mı? İbrahim, Nuh peygamberlerle yoğrulan
bu topraklara bir de dünyanın bilinen en eski tapınağı ekleniyor. Muhteşem
değil mi? Keşke fotoğraftaki yaprakları araladığınızda kitabın adını tam olarak
okuyabilmek gibi olsa tarih, binlerce yıl önceki tarih. Her şeyi görüp,
anlamlandırabilseniz... Bir öğrenme yolculukta ilerledikçe ancak bir arpa boyu
yol gittiğinizi farkedip yine de çok heyecanlı olmaya ne demeli peki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder