"Odaya son giren oydu.
Zayıf, uzunca boylu, kırk kırkbeş yaşlarında vardı. Gözlüklüydü, gözleri de
hemen dikkatinizi çekiyordu. Keskin bakışlı ve duyarlı, alışılmadık gözlerdi
bunlar. Milimetreleri ölçen bir adam derdiniz onu görünce. Elimizi sıkarken
bize hoş geldiniz diyen gülümsemesinde de duygularla ilgili kesinlik bilinci
vardı. Değerbilirlikle minnettarlık, minnettarlıkla hoşnutluk arasındaki
ayrımın ne olduğunu çok iyi biliyordu. Değerbilir bir gülümseyişle bakıyordu
bize. Buluşmamızın koşulları, lütfen kendi evinizdeymiş gibi davranın, demesini
engelliyordu."
Lacoste Kazaklı Adam, başlığının
ardından gelen yukarıdaki betimlemenin nerede geçmesini beklersiniz? Tahmin
edin...
John Berger, okumak, tekrar
okumak ve hatta tekrar okumak benim için bir ihtiyaç. Beslendiğim, her daim yeni bir şeyler öğreneceğimi
bildiğim, bakış açısı ve bilgisiyle şaşırtan
çok yönlü bir sanatçı... Ne diyebilirim, bu minik kitaptaki betimlemeleri okumak çok iyi geldi... Her zamanki gibi...
Arka Sayfa
Bir hayatı oluşturan her şey;
siyasetin, iktisadın ve tarihin ötesinde, belki de berisinde, hayatlarımızı
yaşanmış, yaşanılır kılan küçücük şeyler; günlerimizi ören, bizleri var kılan
detaylar... İşte bunların kaydını tutmuş John Berger...
Sözcüklerle çıkardığı bu
"fotokopi"lerde kendisinde sevgi dolu bir iz bırakmış kişileri
anlatıyor. Bir yabancıya uydurduğu masallarda yaşayan Kathleen'i; hayatının son
göçünü de Le Corbusier'nin tasarladığı evden yapan André'yi ; "Yeni
yasarım, şaşırmak!" diyen Cartier-Bresson'u; bütün kısraklarına aynı adı
veren Théophile'i; anlaşılmaz biçimde akıcı ve güzel resimleriyle Abidin
Dino'yu; dağlarda bile mizah duygusunu kaybetmeyen Subcomandante Marcos'u...
Ve yavaş yavaş, hiç bir araya
gelmez sanacağınız bu insanları Berger'in kaleminden tanırken, yazarın
istemeden eleverdiği otoportresi de belirmeye başlıyor gözlerinizin önünde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder