26 Aralık 2013 Perşembe

Bol Sürprizli Bir Tatil...

“Bugüne kadar yaptığınız en güzel tatili yarattığınız bir karakter yaşamış gibi anlatın.”diyor 17.günün konusu. Tatil kavramı yıllar içinde evrildi benim için. Yıllarca sıcak, lacivert deniz, kum üçlüsüyle geçen günler yerini aslolanın öğrenmek, incelemek olduğu günlere bıraktı. Ve mümkünse ille de baharlarda. Yani çevresine bilinçli bakmayı öğrenen benden iyi karakter mi olacak diyorum. Hem amaç neydi parmakların pasının atılması, tam gaz devam o zaman…



Son birkaç yıldır ille de Divriği’ye gideceğim diye tutturmuştum kendi kendime. Fazla araştırma yapmadan gördüğüm fotoğraflara aşık olarak. Geçen yıl bulduğum turla atlamış gitmiş, Divriği öncesi gezdiğimiz Kemaliye’yle piyangodan çıkan ikramiye misali tanışmıştım. Yani bir yere odaklanmış gidiyorsunuz, nasılsa amaç tüm Anadolu’yu adım adım gezmek ya bir iki yer daha eklense ne güzel olur işte diyorsunuz. Ve ilk önce Kemah’a varıyorsunuz, Kanyonu’ydu, İran’dan gelen tuğlalardı, Urartular’a ait biraz bilgiydi falan derken Kemaliye’ye varıyorsunuz nam-ı diğer Eğin’e.

Sarp dağlar arasında küçük bir kasaba diyorsunuz belki de, Kemaliye’nin size hazırladığı sürprizlerden habersiz. Yürür müyüm yürüyemez miyim diye düşünürken bal gibi yollara düşmüş köy yolunda ilerlerken buluyorsunuz kendinizi. Nefis doğa ve terletmeyen kuru hava eşliğinde. Boşuna dememiş “Orda bir köy var uzakta…” diye Ahmet Kutsi Tecer Kemaliye’nin bir köyünden doğaya bakarak.

Tıpkı sarp Doğu Karadeniz’in çalışkan insanı gibi Kemaliye halkı da. Hani Karadeniz’de ayakta durmaya korktuğunuz yamaçlara çay ekerler ya. Kemaliye halkı da dağları delmiş tüneller için. Galiba çalışkanlık doğaya inat gelişiyor ya da bana mı öyle geliyor henüz tam anlayamadım. Çalışkan bir günün ardından Karanlık Kanyon yansımalarına hayran ola ola dolaşmak ya da bir dut ağacı altında kestirmek keyfine vara vara. Ama en başta  küçücük gelen Kemaliye daha bitmiyor işte. Size bir sürü sürpriz sunmaya devam ediyor. Divriği öncesi böyle bir tanışma çok iyi geliyor doğrusu. Sahi tekrar gidip o yansımaların fotoğraflarını çekmek istiyorum, hatırlatayım kendime. Bu arada Divriği Ulucami taç kapılarını gördükten sonra diğer taş oymalarını beğenmez oluyor insan. Hele o kuzey taç kapısı… Bir de karda görmeli diye geçiyor aklımdan. Ah ama kar yüzünden çok istediğim Kars’a gidemeyen ben Divriği’ye nasıl gideceğim hiç bilmiyorum. Öte yandan bakmayın ille de baharlar, kültür turları dediğime hala ayrıdır yeri sıcacık ve tenha kumsalda dalgaların sesine bırakmanın keyfi. Ama artık gölgede…  

2 yorum:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...