“Bugüne kadar yaptığınız en güzel tatili yarattığınız bir
karakter yaşamış gibi anlatın.”diyor 17.günün konusu. Tatil kavramı yıllar
içinde evrildi benim için. Yıllarca sıcak, lacivert deniz, kum üçlüsüyle geçen
günler yerini aslolanın öğrenmek, incelemek olduğu günlere bıraktı. Ve mümkünse
ille de baharlarda. Yani çevresine bilinçli bakmayı öğrenen benden iyi karakter
mi olacak diyorum. Hem amaç neydi parmakların pasının atılması, tam gaz devam o
zaman…
Son birkaç yıldır ille de Divriği’ye gideceğim diye tutturmuştum
kendi kendime. Fazla araştırma yapmadan gördüğüm fotoğraflara aşık olarak. Geçen
yıl bulduğum turla atlamış gitmiş, Divriği öncesi gezdiğimiz Kemaliye’yle
piyangodan çıkan ikramiye misali tanışmıştım. Yani bir yere odaklanmış
gidiyorsunuz, nasılsa amaç tüm Anadolu’yu adım adım gezmek ya bir iki yer daha
eklense ne güzel olur işte diyorsunuz. Ve ilk önce Kemah’a varıyorsunuz,
Kanyonu’ydu, İran’dan gelen tuğlalardı, Urartular’a ait biraz bilgiydi falan
derken Kemaliye’ye varıyorsunuz nam-ı diğer Eğin’e.
Sarp dağlar arasında küçük bir kasaba diyorsunuz belki de,
Kemaliye’nin size hazırladığı sürprizlerden habersiz. Yürür müyüm yürüyemez
miyim diye düşünürken bal gibi yollara düşmüş köy yolunda ilerlerken
buluyorsunuz kendinizi. Nefis doğa ve terletmeyen kuru hava eşliğinde. Boşuna
dememiş “Orda bir köy var uzakta…” diye Ahmet Kutsi Tecer Kemaliye’nin bir köyünden
doğaya bakarak.
Tıpkı sarp Doğu Karadeniz’in çalışkan insanı gibi Kemaliye halkı
da. Hani Karadeniz’de ayakta durmaya korktuğunuz yamaçlara çay ekerler ya. Kemaliye
halkı da dağları delmiş tüneller için. Galiba çalışkanlık doğaya inat gelişiyor
ya da bana mı öyle geliyor henüz tam anlayamadım. Çalışkan bir günün ardından
Karanlık Kanyon yansımalarına hayran ola ola dolaşmak ya da bir dut ağacı
altında kestirmek keyfine vara vara. Ama en başta küçücük gelen Kemaliye daha bitmiyor işte. Size
bir sürü sürpriz sunmaya devam ediyor. Divriği öncesi böyle bir tanışma çok iyi
geliyor doğrusu. Sahi tekrar gidip o yansımaların fotoğraflarını çekmek
istiyorum, hatırlatayım kendime. Bu arada Divriği Ulucami taç kapılarını gördükten
sonra diğer taş oymalarını beğenmez oluyor insan. Hele o kuzey taç kapısı… Bir
de karda görmeli diye geçiyor aklımdan. Ah ama kar yüzünden çok istediğim Kars’a
gidemeyen ben Divriği’ye nasıl gideceğim hiç bilmiyorum. Öte yandan bakmayın
ille de baharlar, kültür turları dediğime hala ayrıdır yeri sıcacık ve tenha
kumsalda dalgaların sesine bırakmanın keyfi. Ama artık gölgede…
Sivas dimi, ben gittim galiba buraya ama...
YanıtlaSilUnutkan anne
evet harika)
Sil