tag:blogger.com,1999:blog-48209546726608482322023-11-15T22:35:22.103-08:00MİNE TOZANLIOĞLUAcemi ve tuzsuz mutfağım, okuduklarım, yazdıklarım, gezdiklerim, hissettiklerim kısaca sevgili günlüğümminehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.comBlogger1087125tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-58071175571775509432022-04-19T06:54:00.004-07:002022-04-19T06:54:58.421-07:00Ülker Abla - Seray Şahiner<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Tanımadığım bir yazar, sürekli
karşıma çıkan... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Tavsiye ediliyor... Artık
algıma nasıl yer ettiyse girdiğim kitapçıda ilk gözüme çarpanlardan... Evet
evet<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tatlı bir <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>tacizle alıp okuyacaksın beni diyor da
diyor... Çaresiz alıp başlıyorum.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bir hemcinsimin kaleminden<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>diğerinin hikayesi... Göz yumduğumuz, yardım
etmekte aciz kaldığımız belki kendimiz, belki yan komşumuz, belki evimize her
gün girip çıkan bir kadın... Adı Ülker olmuş bu hikayede... Can havliyle kaçtığı
evinden, sığındığı hastanede, zekası, yoğun mizah duygusuyla sağ kalabilmeyi
başaran... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Baba evinden kaçarken koca evine
tutulan yüzlerce, binlerce kadından biri olmak... Yeter artık çıksın hastaneden
dediğim bir nokta var. Ya da sürekli bahsedilen "don" ve "s..mek"
meseleleriyle verilen keskin bir rahatsızlık... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bir kadının gözünden, toplumda
olup biteni izliyorum adım adım. İyilik, yardım, umut, çaresizlik, ölüm, vicdan,namus
alıp<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>alıp bırakıyor... Üstelik sade
cümlelere eşlik eden mizahla, kolayca okunurken... İyi edebiyat derken
cümleleri zorlayan, eğip bükenler yoruyor açıkçası. Oysa Seray Şahiner o kadar
doğal ve akıcı yazmış ki aynı gün <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bitiriveriyorsunuz kitabı... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hastane gözlemleri, bir takım
prosedürlerini neredeyse ince detayına kadar bilmesi özgeçmişine baktırıyor. Bir
sağlıkçı ya da hasta geçmişi var mı diye. Her ne kadar pandemide hastane
hikayelerine alışmış olsak da Ülker "Abla" bir mecburi refakatçi
hikayesi... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Ödül alan kitaplarını merak
ederek en kısa zamanda okumalıyım diyorum bir de ... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Arka Kapak</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">" Hani diyorlar ya, rüyamda
bunun bir rüya olduğunu biliyordum diye... Kâbustaydım ama bunun hayatım
olduğunu biliyorum."</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">...</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hem benzersiz hem de fazlasıyla
tanıdık biri Ülker. Kocasından şiddet görmüş, gidecek yeri olmadığından bu eziyeti
yıllarca sineye çekmiş bir kadın. Derken bir gece evini terk eder. Yeni bir
yaşam alanı ararken can havliyle bir hastaneye sığınır ve orada kalabilmek için
kimsesiz insanlara refakatçilik etmeyi iş edinir. "Ağlayanın bir, gülenin
bin derdi vardır." diyen Ülker, keskin mizah duygusunu savunma sanatı
olarak kullanıp hayatta kalmanın yollarını arar. 2012 yılında Hanımların
Dikkatine ile Yunus Nadi Öykü Ödülünü, 2018 yılında Kul ile Orhan Kemal Roman
Ödülünü kazanan Seray Şahiner, Ülker Abla ile Türkçe edebiyata yeni bir ses,
çok güçlü bir kahraman armağan ediyor!</p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-43053628437948728052022-04-09T18:57:00.003-07:002022-04-09T18:57:48.266-07:00Dune - Çöl Gezegeni - Frank Herbert<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Ve sonra Butleryan Cihadı olur.
İnsanlar, neredeyse düşünmeyi devrettikleri bilgisayarlara karşı zafer
kazanırlar. Artık bilgisayar yani düşünen makina üretilmesi dinen de
yasaklanmıştır. Peki ama uzay seyahatleri nasıl yapılacaktır o zaman? Bu
noktada "melanj" isimli baharat devreye girer. Yaşam süresini
uzattığı gibi algı düzeyini çok genişleterek bir çok olanak sunar. Doğal olarak
paylaşılamayan bir baharattır melanj!</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İster istemez karşılaştırmalara
yapmaya başlıyor insan. Bir çöl, paha biçilmez bir baharat, mücadeleyle geçen
yaşam ve beklenen bir Mesih! Sizin de aklınıza hemen Ortadoğu gelmiyor mu?
Hatta ana-oğulla birlikte Hz Meryem, Hz İsa'ya gönderme yapılmış demiyor
musunuz? Durun durun kitap yeni başlıyor. Altyapısı o kadar sağlam ki ister
istemez büyüleniyorsunuz. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Kitapta kadınların baskın olduğu
Bene Gesserit tarikatı<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>var. Öyle ki
hemen her imparatorun eşi bu kadın tarikatı tarafından üstün özellikler
kazandırılarak eğitilmiş. Genlerle oynayarak yani birleşmeleri ayarlayarak
istedikleri üstün insanı yaratmaya çalışıyorlar. Nazisizm diyeceksiniz tabii
ki... Böyle bir erkeğin doğması için çalışırken, çöl gezegeninde de onun
geleceği efsanesini yerleştiriyorlar. Yani Dune gezegeninde yaşayan Fremen
halkı bir Mesih bekliyor. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Çölde, su yoksunluğuyla yaşayan
bu halk yarı göçebe, kumullar altında kendilerine yaşayacak yerler yapmış.
Siyeç deniyor buralara. Bir nevi bizim Kapadokya'mız gibi. Güvenlik amacıyla
yer altına doğru genişleyen şehirler yapılmamış mıydı orada da ?</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Kitapta, gönderme yapılan konular
inanılmaz... Ari ırk yaratmaktan tutun, Cihad'a, din ve siyasetin yönetimde
birlikte olmasından tutun, yaratılan muhteşem ekolojik sisteme, inançlara kadar
her şeyi hayranlıkla nefes almadan okuyuveriyorsunuz. En arkada bu dünyaya ait
bir sözlük, ekolojisini ve dini inanışları anlatan kısa bölümlere rastlamaksa
gerçekten harika. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Frank Herbert'in yaşamını merak ediyorum... Gazetecilikten, dalgıçlığa, ekolojistliğe
kadar bir çok mesleği olmuş para kazanmak için. Yukarıda Ortadoğu'dan bahsetsem
de Herbert, Büyük Sahra'da, Libya, Cezayir civarında yaşamış. Hatta Pasifik
Okyanusu'ndan gelen kumulların yarattığı çölleşme etkisi ve bunun nasıl
önlenebileceğine dair bir projede yer almış. Dolayısıyla kitabın temeli sağlam
kurgusunu az çok anlayabiliyorsunuz. Kitaptaki Fremenleri Bedeviler olarak
görsek de Tuareqler olabileceği söyleniyor. Onların da kadın baskın yaşamları,
yüzlerine sardıkları kumaşın bıraktığı mavi iz, iyi çay demlemeleri arada
bağlantı kurulabilecek kısımlar... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Dayanamayıp ikinci cildi de bitirdim. Yani Paul
Attreides'in Mesih olarak dini yönetime geçtiği dünyadan bahsedilen Dune Mesihi
cildine. Anlatacak ne çok şey var diye düşünüyorum heyecanla ama kendimi tutup
bırakmayalım bir yer de değil mi? </p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-21293233036471150212022-04-09T05:28:00.003-07:002022-04-09T18:58:05.232-07:00 Tiamat - İhsan Oktay Anar <p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Elimde uzun cümlelerindeki tatlı mizahla
ilerleyen bir roman vardı. Tam da "Aa bu cümleler İhsan Oktay Anar'ı
anımsattı bana derken", Tiamat'ın yorumunu henüz yazmadığımı farkettim.
Son dönemde yok fotoğraf çekmedim, yok yazısını yazmadım diye diye bıraktım
kitap yorumlarını... Bir heves göz gezdirdim Ustanın son romanına ve oturdum bilgisayarın
başına...</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İhsan Oktay Anar kitaplarında en
sevdiğim şey yazarken önce kendisinin eğlendiğini hissetmem. Cümlelerdeki
detayları okurken gülümsemeden edemiyorum. Mesela zombi ateşle beslenecek,
ortaya çıkıyor ama yaptığı şey saçlarını yağlayarak yana atıp kelini kapatmak
öncelikle... Ya da midesindeki alevlerden arta kalan külleri makatından
atması... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Öte yandan uzun zamandır sadece askerlerin olduğu yiyecek, içeceğin
sınırlı olduğu bir denizaltındasınız. Oradaki sıkışmışlığı, yokluğu hissederken
gene de gülümsemek çok eğlenceli geliyor bana. Sanırım İhsan Oktay Anar okumayı
sevmemin nedenlerinden biri bu. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bir de sanki kendi bir konuyu
merak ediyor, araştırıyor, hakim oluyor öyle ki dönemin denizaltılarının
kataloglardan örnekleyecek kadar ya da o sistemin nasıl işlediğini kelimesi
kelimesine bize anlatacak kadar. Ve o
sevdiği konu üzerine roman yazıyor. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Girişteki fenerbalığını resmini
irkilerek araştırdıktan sonra, "başlangıç, kutsal rüzgar" gibi
kelimelerle tamam bir yaratılış durumu var deyip devam ettim. Her karakter çok
iyi tanımlanmış ki gözünüzde canlanıyor. Okurken o sıkışmışık tiyatroda nasıl
olur diye düşündüm ister istemez. Sonra sinemda neden olmasın dedim, o kadar
iyi tanımlanmıştı ki her şey. Karakterlerden tutun, ortama kadar... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İncecik bir kitap, Andy
Warhol'dan, Birinci Dünya Savaşı'na, dinlerden, asker, sivil, yönetim
mekanizmasına, "anormal durumu para-anormal" açıklamasına kadar çok
konu var ki... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Denizaltı deyince insanın aklına
Çanakkale Boğazında batan, içimizi sızlatan Dumlupınar denizaltısı geliyor...
Ve kitabın sonlarına doğru yapılan gönderme, gözlerini dolduruyor insanın... Ne diyebilirim,
usta bir kalem ve zihnin ürünü olunca her şeyin
mümkün olduğu bir roman olmuş Tiamat... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"> </p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-34973023168237033622021-11-13T19:51:00.004-08:002021-11-13T19:51:30.131-08:00Deli Tarla - Şermin Yaşar<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Okurken sesi kulaklarımda. Hatta
aydınlık yüzü eşlik ediyor satırlara... Derken anlatıcının erkek olduğunu farkedip
gülümsüyorum. Damıttığı bir dolu karakterle kimi zaman ince bir sızı halinde
yüreğe sızıyor. Ama ille de gülümseterek... Sanki kıyamıyor ille de
gülümsetmeli, olaylara mizahı eklemeli. Türk Edebiyatı'na, Türkçe'ye hakimiyetinden
tutun çocuklarıyla nasıl konuştuğunu bildiğim bir yazarın karakterlerini okumak,
gelecekte neler yazacağını düşündürüyor bir yandan da. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bir dolu karakter, biriktiriyor sanki, roman
taslağı yazar gibi... Yoksa sabırsızlıkla yazıp bitiriverdiği büyük, küçük
öykülerine devam mı?<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Zaman gösterecek...
Her ne yaparsa yaratıcılığına eklediği çalışkanlıkla izlemeye devam edeceğiz
sanırım... Aklımızda sesi ve gülümseyen yüzüyle... </p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-89751393237175565492021-11-10T18:26:00.003-08:002021-11-10T18:26:33.880-08:00ZAMİR - HAKAN GÜNDAY<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">ZAMİR<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>- HAKAN GÜNDAY</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bir vakıf düşünün, amacı yalnızca
barışı sağlamak olan... İnsan hakları, düşünce özgürlüğü, eşitlik ya da adalet,
kadın hakları <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gibi kavramları önemsemeden,
her ne pahasına olursa olsun insanları yaşatmaya odaklanmış bir vakıf... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Ve raflardan market sepetine ani
bir refleksle atlamış bir roman... Yazarı, onca kitabının arasında Zamir'le
okumaya başlamış olmam tesadüf mü? Yoksa uzun süredir cevaplarını aradığım
sorular mı beni çağıran? "Sadece ortak bir tehditle kenetlenen toplumlarda
barışın sürekliliği nasıl sağlanır?" , "Amaca giden her yol mübah mı
gerçekten?" </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Ana konu barış ve alt katmanlarında,
insan, kadın, yardım kuruluşları, çocuklar, mülteciler, savaş, kıtalar, çözüm
arama derken dallanıp budaklanıyor sayfalar... Bazen yazım sürecinin uzunluğunu
hissedersiniz ya öyle oluyor. Gerçekten de sekiz yılda yazılmış Zamir, sorulara
cevaplar aranarak kendi deyimiyle yazarak düşünmek istemiş yazar... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Nedense çok keskin olabileceğini
düşünüp, ruh halimi etkilemesin diye uzak durmuştum bunca zaman Hakan
Günday'dan. Beklediğim keskinlikte, sürükleyicilikte olmasa da düşünceleri
tetikleyen<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>akıl dolu sayfalarda dolaşmak
hoş olabilir. Dünyanın halini dert edinenler, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>umut aramadan dolaşın sayfalarda derim... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Arka Kapak</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">"Yeni bir binyılın
arifesinde, Birinci Dünya Barışı Vakfı'nda çalışan Zamir'in görevi ne pahasına
olursa olsun savaşları durdurmaktır. Baş döndüren barış senaryoları, komplolar
ve mücadeleler içinde Zamir şu soruya yanıt arar: İnsan nasıl barışır?</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">"Demek ki bu evrede her şey
bir şarapnel bulutu. Demek ki Samanyolu ve içindeki güneş ve etrafındaki dünya
ve üzerindeki insan ve aklındaki her şey bir şarapnel. Düşüncesi, inancı,
duygusu, icadı, hepsi. Demek ki insan insana saplanmak için var... Zaten öyle
olmasaydı bu kitap olmazdı..." </p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-57083145365184210432021-10-17T19:02:00.002-07:002021-10-17T19:02:18.955-07:00Anadolu'da Batıl İnanış, Ritüel ve Mit - Göktuğ Halis<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Günlük yaşamın anlık koşuşturmacaları,
gelecek kaygıları arasında bugünü, kendimizi anlamaya çalışmak özellikle de
bizimki gibi az gelişmiş bir ülkeydeyseniz çok zor. Genellikle ana odaklanıp,
anın gelip geçiciliğinde kaybolmak olup biten sanırım. Son bir kaç yıldır insanları
eve kapatan bir salgının getirdiği <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yalnızlıkla,
kendini anlamaya çalışma patlaması...<i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p></o:p></i></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hiç bir şey aynı kalmıyor,
sürekli değişiyoruz. En basit şekilde görebileceğimiz hali, yaşadığımız
topraklara bakmak. Bir psikiyatristin karşısında zihnimizin kıyı köşesini kazımak
gibi toprağı kazıp çıkanları anlamlandırmaya çalışmak. Bu topraklarda binlerce
yıl öncesinde yaşananları ve o günlerden bugüne geleni, zaman içinde
harmanlananı görebilmek. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İnanç, kollektif bilinçle
binlerce <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yıldır bizimle. Bugün kendimizi
anlamaya çalışırken <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>çıkan parçaları bu topraklarda görmeye
çalışmak yani inanç katmanlarına da bakabilmek nefis değil mi? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Her dönem kurumsallaşan,
sınırları çizilen inançların yanında alternatif inanç katmanlarını anlayıp,
bugüne nasıl geldiklerini öğrenmek dinler tarihi izlerini takip eden benim için
muhteşem bir konu. Ne demek istediğimi biraz açayım. Anadolu'nun şu anda çok
büyük çoğunluğu Müslüman. Ama her şey ortodoks İslam dediğimiz sınırları belli
bir inançla mı açıklanıyor? Türbe kültüründen tutun, her coğrafyada ayrı
adlarla kutlanan ve sahiplenilen bahar bayramlarına ya da ne bileyim nar
kırmaya giden inançlar Müslüman olmamızı engelliyor mu ya da başka bir dine
mensup olmamızı? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Anadolu gibi nice medeniyete ev
sahipliği yapan, uygarlıklar arasında köprü olan toprakların geçmişi birbirine
karışan bir dolu inanç, toplumla dolu... Peki şu andaki hakim inancın içinde,
çevrenize baktığınızda bunları anlamak istemez misiniz? </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Tam bu noktada "Anadolu'da
Batıl İnanış, Ritüel ve Mit" kitabı bize yardımcı olabileceklerden... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hatay; Mekke, Kudüs ya da Vatikan
gibi birinci derece dini kimlik taşımasa da İstanbul ya da Roma gibi önemli
tarihsel kimliği olan şehirler arasında olduğu için özellikle öğrenilmesi <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>gereken bir şehir bence. Hele de dinler
tarihiyle ilgileniyorsanız ve Anadolu'yu adım adım öğrenmek istiyorsanız... Hayranlık
uyandıran coğrafyasına eşlik eden semboller arasında dolaşmanın tam zamanı. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Amin Maalouf'un "Empedokles'in
Dostları"'nda da <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>geçen Antioche
Adası'nı <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ve bu ismin İskender'in
komutanlarından Antiokos <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olduğunu gülümseyerek
hatırlıyorum kitapla... Ve neden bugünkü Antakya'ya bu ismin verildiğini... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Şehirlerin birbirine benzer
kurulma hikayeleri, efsaneleri var. Kurulma öykülerinde, Tanrısal gücün
desteklemesi, yol göstermesi ön plana çıkıyor birbirine benzer şekilde. Bu daha
sonra yöneticiye geçen Tanrısal güç olarak da devam ediyor.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hatay'ın yani Antiokos'un
kuruluşu da bu şekilde. Coğrafi konumu çok iyi olan, ticari yollar üzerinde
bulunan Hatay, İskender'in Anadolu'da Persleri yendiği coğrafyada kurulmuş.
İskender'in vefatından sonra onun önemli komutanlarından Antiokos'un oğlu
Selekuos tarafından. Seleukos, şehrin yerine karar vermek, Tanrısal gücün desteğini
alabilmek için adına kurban keser. Zeus tapınağı tarafından gelen bir kartal,
bir parça kurbanı alıp deniz kıyısına bırakır. Kartal sonra geri dönüp daha
büyük bir parçayı alarak bugünkü Habib-i Neccar Dağı'nın eteklerine, Asi Irmağı
kıyısına bırakır. MÖ 300 de şehrin kuruluşu tamamlanır. Şehrin kuruluşunda
Zeus'un öz benliğini temsil eden kartaldan yardım alınmıştır yani kutsalın
desteği onanmştır. Benzer şekillerde Roma ve Kudüs'ün kuruluşlarına da
değinilmiş kitapta. Roma'nın dairesel yapısı, yine bir kardeş katli, kurt
imgesi, dört bir yandan gelen yapı ustalarının kazdıkları çukura attıkları
toprak ve diğer şeylerle buranın "mundus" yani dünya, kozmos olarak
adlandırılması. Dinler tarihinde çok önemli bir yeri olan Kudüs, sürekli
bahsettiğim bir şehir zaten. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hadi gelin şimdi de "Musa
Ağacı" olarak adlandırılan görkemli ağacın yanına gidelim. "Ağaç",
kökleri, göğe uzayan gövdesi, dallarıyla inanç tarihinin önemli sembollerinden
biri. İnsan ruhlarının ağaç aracılığıyla göğe ulaştığına inanılıyor...</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Kuran-ı Kerim'de bahsedilen, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hz Musa ve Hz Hızır'ın burada buluşması ana
konu. Kuran-ı Kerim'de El Kehf Suresi'nde anlatılanlar... Ölümsüzlük suyunun
aranması gibi <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>semlboller temel konular,
Sümer'e Gılgameş'e uzanan, İskender'le devam eden... En iyisi bunları kitabın
sayfalarında dolaşarak öğrenmek. Her şey bir yana muhteşem bir<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Jung analiziyle taçlanmış konu. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hz Hızır'ın, Nusayriler için
Hıdır, Hıristiyanlar için Aya Yorgi, Mar Corcus ya da Aziz Georges, Yahudiler
içinse İlyahu Hannebi<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olarak <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>hikayelendirilmesine ne demeli... Sanırım
Hatay gibi dini figürlerin yoğun olduğu şehirlerde, her dinin hatta pagan
dönemden kalma sembollerin bir potada eritilip herkesce kabul edilip
anlamlandırılması sizce de muhteşem değil mi? </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">St Pierre yani Aziz Petrus
kilisesi, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hıristiyanlığın adının geçtiği
ilk merkez, ilk kilise olarak geçiyor. Hıristiyanlık her ne kadar Kudüs'te doğmuş
olsa da bugünkü haline Antakya'da kavuştuğu söylenir. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Kuran- Kerim tarafından desteklenen
Anadolu'daki ilk cami olarak kabul edilen Habib-i Neccar Camii.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Habib-i Neccar'ın kim olabileceği... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Hatay'ın bir diğer önemli dini yapıysa
Aziz Siemon Manastırı. 16 metrelik bir <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>sütun üzerinde <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yaşadığı söylenen ve çileci keşisler ekolünü
oluşturan Aziz Siemon'dan bahsediyoruz. Sütun burada tıpkı ağaç gibi göğe doğru
yükseliyor. İşin ilginç tarafı bu manastır çevresinde bugün elektrik üreten
direk şeklinde rüzgar gülleri var yani göğe yükselişe devam. Umarım daha fazla
yapılaşma olmaz... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Konulardan konulara geçilirken
küçücük bir coğrafyanın böylesine anlam ve sembol dolu olması ve bunların tüm
inançlarca benimsenmiş olması heyecanlandırıyor insanı. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yolumuz
Hatay'dan geçmeli mutlaka, anlayarak bakmalı çevreye, anlamalı Anadolu'yu adım
adım... Bugüne olan inancımızı tazelemek, bugünden ve gelecekten umutlu olmak
adına... </p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-75160115797775435312021-09-17T19:28:00.001-07:002021-09-17T19:28:37.694-07:00Beyaz Zambaklar Ülkesinde - Grigori Petrov<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Moskova Devlet Tiyatrosu'nun duvarları çatıya kadar çatlamaya başlayıp,
bina yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında kazıp temele bakmışlar. Devasa
taş binanın, çoktan çürümüş ahşap bir temel üzerine inşa edildiği görüldüğünde
binanın yıkılıp yıkılmaması sorunuyla karşı karşıya kalınmış. Yüz yıl önce inşa
edilen binada kullanılan ahşap kazıklar o dönem için yeterli gelmiş. Ancak yüz
yıl sonra çürüyüp yıkılma tehlikesi ortaya çıktığında farklı bir çözüm üretmek
zorunda kalınmış. Mühendisler, binayı yıkmak yerine, köşelerden başlayarak,
yavaş yavaş çürük kirişleri büyük granit taşlarla değiştirmişler, böylece temel
yenilenmiş. Devlet tiyatrosunun devasa binası yeni, sağlam temeller üzerine oturtulmuş.
Bugün de hala dimdik ayakta duruyor diyor yazar. Bu kitap Bulgarca'dan Türkçe'ye
1928 yılında çevrildiğine göre bahsedilen yenilenme durumu 1800 lerin sonu
1900lerin başında olmalı...</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Mimar Sinan gibi sorun çıkacağını bildiği yere zamanı geldiğinde ne
yapılacağına dair not bırakacak kadar ön görüşlü mimarların yokluğundan
yakınmıyor tabii ki kitap. Tiyatro binasıyla devlet yapılarının değişimlere
açık olması, yenilenmesi konusuna giriş yapmış oluyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Ve sıklıkla düşündüğümüz asıl soru geliyor sonrasında; kahraman mı yoksa
topluluk mu yazar ulusların tarihini? İngiliz düşünür Carlyle'ın düşüncesine
göre kahraman dediğimiz bireylerden, yani tek başına, yüce insanlar tarafından
mı yoksa tüm ulusun ortak çabasından, kitle ruhunun güçlenmesi ya da
gerilemesinden mi? İngiliz düşünüre karşılık Tolstoy, hayatını yaratan,
olayları yönlendiren, onlara kendi karakterlerini, kendi renklerini verenin kahramanlar
değil, kitleler olduğunu söylüyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Size de tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan diye sordurmadı mı
bu düşünceler? <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Kitap 2. Dünya Savaşı öncesinde yazıldığı için mesela Gandhi'den habersiz.
Gandhi'nin pasif direnişle ulaştığı başarısının biraz da İngilizlerin maddi
sorunlar nedeniyle artık Hindistan'dan çıkma isteğiyle açıklandığından habersiz
mesela... Peki ya 2. Dünya Savaşı hezimetle sonuçlanan Japonya'nın tekrar ayağa
kalkabilmesine ne demeli? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Yani aslında
varacağımız sonuç bir kahramanın, koşulları olgunlaşan toplumla başarıya
ulaşabilmesi mi olmalı? Kesinlikle... İkisi birbirini tamamlıyor. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">1811 yılına kadar İsveç yönetiminde olan Finlandiya, Suomi yani "batalık
ülkesi" olarak adlandırılmış kendi halkı tarafından. Yani bataklıklar
içinde, toprağı verimsiz, hiç maden bulunmayan, zorluklar içinde mücadele eden
bir ülkeden bahsediyoruz. İsveç de çöplüğü gibi kullanmış bu ülkeyi diye
tanımlayabiliriz sanırım kısaca. Daha sonra İsveç ve Rusya arasındaki savaşla
birlikte, Finlandiya'ya hangi ülke yönetimi altında kalmak istedikleri
sorulmuş. Rusya'nın, kendi içinde özerk olacağını garanti etmesiyle Rus tarafı
seçilmiş Finlilerce. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Finlandiya, Mısır'ın Osmanlı için önemi gibi bir öneme sahip değil Rusya
için. Tek önemi Rus başkenti St Petersburg'a yakın olması ve Rusya'nın Finleri
tampon bölge olarak kullanmak istemesi. Sonuçta gerçekten iç yönetimine hiç
dokunulmamış. Günümüzde stratejik öneme sahip ülkelerin hele de madenleri varsa
rahat bırakabileceğini düşünebiliyor musunuz? Afganistan'ın mesela ya da ne
bileyim Orta Doğu'nun ... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Böyle özgür bir ortamda, sefaletin son raddesinde yaşayan halkı
canlandıracak bir kahramanla gelecek bir kıvılcım yetmiş diyebiliriz belki. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Snellman'dan bahsediyoruz. Yeni filizlenen Fin entelijansiyanın en önemli
temsilcisinden. Birkaç Fin öğretmen, rahip, avukat ve memur, kitleleri
aydınlatmak için "haçlı seferi" başlatmak üzereydi deniyor kitapta. Bu
tabii ki kolay olmamış, fedakarlıklar, bitmeden usanmadan anlatmak, uğraşmakla,
zaman içerisinde başarılarını anlatan başka insanların da katılmasıyla bugünkü
örnek Finladiya'nın ortaya çıkması sağlanmış. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Biraz ütopya gibi okurken gerçekleşmiş bir hikaye ve bu hikayeyi
gerçekleştiren insanların başarılarıyla, yaptıklarıyla ilgili konuşmalarını
okuduğumu hatırlıyorum. Bir gece ne yapabilirim sorusuna kafanız takılarak
oturuyor ve okuyacak bir şeyler arıyorsanız gerçek bir başarı öyküsünü okumak
için tam zamanı diyorum.... Mustafa Kemal Atatürk'ün bu kitabı nasıl
önemsediğini ve müfredata koydurduğunu hatırlatak... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Kitapta<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Arka Kapak<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><span style="mso-ansi-language: TR;">"Grigori Petrov, yayımlandığı dönemde Balkanlarda olduğu kadar genç
Türkiye'de de büyük bir ilgiyle karşılanan Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinde,
uzun yıllar ulus kimliğine sahip olamamış, işgaller, toplumsal eşitsizlikler,
yoksulluk ve türlü güçlüklerle boğuşmuş küçücük bir ülkenin her yönden
kalkınmasının hikayesi büyük bir hayranlık ve sevgiyle anlatır. Bir avuç
aydının kılavuzluğunda halkın her kesiminden insan, aydınlar, işçiler,
köylüler, sanatçılar, zanaatkarlar, eğitimciler örneğine az rastlanan bir
çabayla küçük ülkelerine, ulusal çıkarlarına sahip çıkarlar. Grigori Petrov da
sonuçlarını bizzat gördüğü bu çabayı, birlik ve beraberliğin, ulus bilincine
sahip olmanın değerini, masalsı üslubuyla eserinin hemen her sayfasında
vurgular. Petrov'un Bulgar aydınlarına ithaf ettiği, onlar için bir kılavuz olarak
tasarladığı bu özgün eser, Türkçeye ilk kez 1928 yılında Bulgarcadan çevrildi. O
tarihten beri defalarca basıldı, pek çok kez yeni çevirisi yapıldı, harp
okullarından köy okullarına kadar genç Türkiye'nin öğretmenlerine, aydınlarına
da kılavuz oldu. Günümüzde okuryazarlık oranı yüzde yüze varan, eğitim ve
öğretim sistemiyle, halkının mutluluğuyla diğer uluslara örnek olan
Finlandiya'nın "kuruluş" hikayesi Beyaz Zambaklar Ülkesinde eserinden
alınacak pek çok ders ve ilham var hala.."<o:p></o:p></span></p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-35831679371060190762021-09-13T18:54:00.006-07:002021-09-13T18:54:50.034-07:00Babil Simyası ve Kozmolojisi - Mircea Eliade<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><br /></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p>İnsanoğlunun zihinsel evriminin
aşamalarında özellikle doğayla ilişkisinde yönlendirici olan korku ve
bilinmezlikle gelen anlamlandırmalar olmuş. Anadolu'da volkanik dağlara
tapınıldığını ilk duyduğumda en çok çaresizlik karşısındaki davranış şeklini
düşünmüştüm. Bu aynı şekilde güneş, ay, fırtına ya da kontrol edilemez doğa olayları
için de geçerliydi.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bir bütün olarak kabul edilen dünya,
Rönesansla kendini iyiden iyiye kabul ettirmeye başlayan bilimsel düşünceyle farklı
şekilde algılanmaya başlamış. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hal böyle
olunca mesela Babil ve Asur dönemine ait "doğa bilimleri"yle ilgili
belgelerin incelenişinde "bilimsel hakikat"le ilgili ampirik
gözlemlere, metalürji ve seramik tekniklerine o dönemde verilmeyen önem
verilmiş. O dönemlerde önemli olan büyüsel ve dinsel kavramlar, zihinsel
evremin erken dönenime ait boş inançlar olarak değerlendirilmiş. Oysa belli bir
dönemi anlamak için bugünün değerleriyle değil o döneme ait değerlerle
bakabilmek önemli. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Avrupalı olmayan kültürlerin
doğaya atfettikleri değerlerin bir dizi "boş inanç" oluşturduğunu
ileri süren ilkeden hareket ederek deneysel olarak doğrulanmış hakikatlere
tesadüfen uyan kısımların kabul edilerek incelenmesiyle büyük hata yapılmış olunur.
"Örneğin perspektif olgusunun Rönesans dönemine ait olduğunu unutan bir
plastik sanatlar tarihçisi Ortaçağ ya da Asya resmini bir tek perspektif
ölçütüne göre değerlendirmeye girişir ve böylece perspektif belirsiz diye
yapıtın sanatsal değerini yok sayarsa ve yine, mekan görüntü hatalı diye kimi
olağanüstü yapıtları görmezden gelirse, olacağı budur." </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Semavi dinlerin merkezi kabul
edilen Ortadoğu, Mezopotamya coğrafyasında geriye doğru gidildiğinde Sümer
sonrasında Akad, Babil, Asur medeniyetlerine rastlıyoruz. Yazılı kaynak
bırakıldığı için o dönemi anlamak hatta o dönemin günümüzdeki izlerini bulmak
olası. Kitapta bu izler takip edilerek önemli simgelerden bahsediliyor...
Mesela;</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Yeryüzünde "taht",
"kozmik dağ", "tapınak", dünyanın merkezi olarak kabul
edilmiş. Yeryüzü, yeraltı ve gökyüzü bölümleri tapınaklarda yani zigurratlarda
bariz bir şekilde görülebiliyor. Aynı şekilde dağların, ölümden sonra yer
altına <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>geçişe aracılık ettiği kabul
ediliyor. Dağların arasında doğan güneş, tahtta oturuyor. Doğu Anadolu'da
Nemrut Dağı'ndaki heykeller ifade edilen tam da bu değil mi? </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Babil'de zigurrat yani tapınak
zirvesi evrenin merkezidir. Bu dağ sonra kutupla bir tutuluyor ve Tanrının
kutupta oturduğu varsayılıyor. Kral, Zigurratın ya da Hint tapınağının katlarını,
merdivenlerini çıkarken merkeze doğru giderek bir nevi Tanrıyla özdeşleşiyor. Bu
bir çeşit "miraç"tır. Aynı şekilde "yaşam ağacı" yerin
derinliklerinden gökyüzüne uzanan gövdesiyle göğün direği olarak kabul
ediliyor. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Yeryüzünü, gökyüzünün yansıması
olarak kabul eden inanışta, yeryüzünde olanların tam olarak gökyüzünde eşinin
olduğu söyleniyor. Lacivert taşı oldukça önemli sembollerden biri. Gökyüzünün
rengini alan taş, Ay Tanrısı, yıldızlı gecenin Tanrısı Sin'in sakallarında,
Mısır Tanrısı Ra'nın saçlarında, Yehova'nın ayakları altındaki gökyakuttan
tuğla döşemede karşımıza çıkıyor. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Aynı şekilde yeryüzüne düşen
göktaşları nedeniyle gökyüzünün taştan yapılmış olduğu düşünülmüş. Ve bu taşlar
yeryüzünde kutsal sayılmış. Daha sonra kurban verilen sunaklar olarak
kullanılmış. Mesela Kubbet-üs Sahra'daki ya da Kabe'deki taşlar. O dönemde de
kurban çok önemli. Tanrı'nın, dünya ve insanı yaratırken kum ve çamurun yanı
sıra kendi kanını da akıtarak insana can verdiği söyleniyor. Mesela yeni bir ev
için kurban kesilerek kan akıtılması ona yaşam verilmesi gerekiyor. Bu durumda
taşlardaki sunaklar çok önemli oluyor. Baktığımızda dünya maddi ve manevi
olarak bir bütün olarak görülüyor. Yani bugün zihinsel evrimin erken
dönemlerine ait büyüsel ve mistik inanışların o dönem için ne kadar önemli
olduğunu görebiliyoruz. İşin aslı bunlar tam olarak yok olmuyor şekil değiştiriyor
önemli bir şekilde diyebiliriz. Kabe'yi örnek verebiliriz bu konuda... <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İnsan ilk önce göktaşından demir
yapmış sonrasında madenlerden elde ettiği demiri işleme tabii tutarak
kullanmış. Tabii ki maden ocakları döl yatağı olarak kabul edilmiş, döl
yollarında madenlerin olgunlaştığı düşünülerek çıkarılan madenin erken doğum
olduğuna inanılarak çok uğurlu olmadığına inanılmış. Dolayısıyla demircilik
sadece belli kişilerin yapabileceği çok önemli işlem olarak kabul edilmiş.
Madenin işlendiği ateşin yanına belli kişiler, rahipler belli ritüellerle,
temizlenip arınarak giriyormuş. Aslında kimi yerde demirciler, mesela Afrika'da
yaşam alanlarının dışına atılacak kadar küçümseniyormuş. Bugün <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>çingenelerin , bakır ve kalayla olan ilişkisi
ve toplumdaki durumları o dönemlerin etkisi mi?</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Kitap bu şekilde Babil dönemine
ait düşünce ve inanış sistemine<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>doğru
devam ediyor. Mircea Eliade kitapları, dinler tarihinde, insanın inanış
evriminde önemli kaynakların başında benim için... Bazen tekrarlarıyla da olsa
elimde her daim bir kitabı oluyor diyebilirim. Amaç geçmişi anlayarak bugüne
anlamlandırmak diyebilir miyim kendi adıma? Sizce... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Arka Kapak</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">"Zihniyetler tarihine
başlangıç niteliğinde olan bu çalışmada Eliade'nin odak noktası kadim
Mezopotamya kültürüdür. Kadim ve kutsal yerler aynı zamanda doğumun, yaşam ve
ölümün anlamlandırıldığı ilk merkezlerdir. Babil şehri Akkadca'da "Tanrının
kapısı"dır ve doğaüstüyle kurulan bir perspektif içerir. İnsanlığın
kozmosa bakışını ve zihinsel gelişimin arketipini yansıtan en iyi örneklerden
biridir. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Eliade dinsel evrenin bir
yorumbilgisini sunar. O, modern doğabilimcilerinin ve dinler tarihçisinin çoğu
zaman ihmal ettiği meselelerde daha duyarlıdır. Yepyeni bir yöntem ve kültür
felsefesiyle, her türlü simge ve mitten yararlanarak insanın kozmosla kurduğu
ilişkideki doğal ve saf gerçekliği yakalar. Sahici ve otantik bir ilişki biçimi
ortaya çıkar. Doğayı tamamlayan insan içsel dinamiği ve yasaları keşfetmiş,
böylelikle kendisini de tamamlamıştır...</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">İlk uygarlıklarda hayata bakışın,
çalışma ve inancın, nesne ve adların bugünden farklı bir karşılığı
bulunmaktaydı. Bu kitapta Babillilerin metalürjik törenleri, derin simya
bilgileri, hekimlik ve büyü sanatları, madenlerin, taşların ve bitkilerin
cinselliğinden söz edilmektedir. Dikkatli okurun gözünden ise Asya kozmolojisi
ve Doğu kültürünün zenginliği kaçmayacaktır." </p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-6048000972372580142021-02-05T23:35:00.002-08:002021-02-05T23:38:45.715-08:00Yaban - Yakup Kadri Karaosmanoğlu<p> </p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;">"Bu gelenler öyle düşman orduları falan
değilmiş. Avrupa adlı bir Kraliçe'nin bizi çetelerin elinden kurtarmak için
gönderdiği yeşil sarıklı evliyalarmış.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Bu Kraliçe, bizi kurtardıktan sonra İslam
olacakmış. Yüreğine öyle doğmuş. Kemal Paşa'nın ne yazık ki, bundan haberi
yokmuş. Çünkü etrafını, birtakım uygunsuz adamlar sarmış; bunlara
"mahpus" derlermiş. Her biri ipten kazıktan kaçmış, kötü kişi imiş.
Bütün memleketi bunlar haraca kesmişler. Vergiyi, aşarı alır, kendilerinden
yerlermiş.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;">İşte, şimdi bütün bu musibetlerden kurtulacağımız
gün gelmiş. Zaten, yeşil sarıklı evliyalar ne tüfek kullanırmış, ne top. Bir
okuyup üfürdüler mi, önleri dümdüz olur yürürlermiş". Sh121 <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;">"Düşman, tee İzmir'de idi, sağdan sataştılar,
soldan sataştılar. Herife rahat vermediler. Buralara kadar gelmesine sebep
oldular. Ne diyeyim bilmem ki, Allah sebep olanları..." Sh152<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Orta Anadolu'da, Haymana Platosu'nda bir köy...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Porsuk Çayı bir yanda, Ankara uzak bir
yanda... Birinci Dünya Savaşı sonrası... Bozkırda, tepelerin arasında tek kollu
bir subay. Dünya Savaşı'ndan sonra, Paşa babasının konağını satıp, emir eriyle Anadolu'ya
gelmiş. Uğruna savaştığı insanlarla bir olmak, yaralarını birlikte sarmak için.
Yalnız kalmaktansa canını ortaya koyduğu Vatan'ında saygı, sevgi görmek, faydalı
olmak isteğinde...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;">Bozkırın ortasında, kuş uçmaz kervan geçmez bir
köy. Ağasından, imamına, çavuşundan, kadınlarına, şeyhinden sert çocuklarına,
gülmeyen bir dolu insan. Küçücük dünyalarından ötesini bilmeyen, yaşam savaşını
bozkırın ortasında, bozkır gibi düşünerek veren insanlar. Ve onlara katılmak
isteyen bir aydın! Bugün yazılmış duygusu sıklıkla zihnimi ele geçiriyor
okurken, oysa yüz yıllık bir romandan bahsediyoruz. Ana fikri, aydın ve köylü
arasındaki uçurum, cahillik, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen halk gibi cümlelerle açıklamak kolay. Bu yorumu yazdığım 6 Şubat 2021'de dünya
pandemiyle sarsılıyor. En başında, "yaşlıları etkiliyor covid, bize bir
şey olmaz nasılsa" diyenler mi dersiniz ya da "bana bir şey olmaz"
deyip yaşamına normal devam edenleri mi? Bozkır o güne kadar savaş görmemiş,
uzaktan gelen top seslerini, uçakları oyun gibi algılıyor. Kitap okuyan insan görmemiş, gece yarısı kitap okuyan bir insanı yargılıyor. Dünya pandemi mi
görmüş ne olacağını kestiremeden devam etmek istiyor günlük yaşamına... Hala
kitap okuyor muyuz da eleştiriyoruz. Pandemi rakamları geçmedi mi milyon
dolarlık futbol skorlarının yerine? <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify; text-justify: inter-ideograph;"><span style="mso-ansi-language: TR;">İnsan, toplum içinde, toplumla birlikte yaşayan
varlık olduğunu kabul edip ona göre yaşamaya başlar mı dersiniz? Bireysel
çıkarların önüne koyabilir mi toplum çıkarlarını? Olur mu dersiniz? Yüz yıldır
bir şey değişmemiş olması, imkansızı mı anlatıyor sizce? Bir dolu soru, bir
dolu konu, güçlü bir kitabın ardından... <o:p></o:p></span></p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-68520531747887806602021-01-21T01:11:00.001-08:002021-01-21T01:11:48.862-08:00Bu Da Geçer - Ece Temelkuran<p> </p><p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Bu Da Geçer - Ece Temelkuran<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Evimdeyim... Bulabildiğim
karahindibağlarla görsel çekiyorum okuduğum kitaba. Üfleyip, yaymazsa bir daha
büyümeyeceklerini düşünen bir çocuğa, kalpten selam yollamak isteğim... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Evimdeyim... Yıllardır evinden
uzakta olan bir kadının kelimelerinde yol alıyorum usul usul. Çok uzun zamandır
evinde hissetmeyen, sürekli tedirgin bir ömür geçirmek benimki de... Hepsi bu
mu? Çılgın bir gürültünün ortasında, hepsi bu mu diye düşünüyorum. Çokça
kulaklarımı tıkarken, iç sesime eşlik ediyor kelimeler... Kocaman kuru
gürültünün ardına gizlenmeye çalışılan bir dolu olayın ardında yaşamaya
çalışmak, evinden uzakta, evinde ama kaybolmuşken... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Ülkelerin birinde, tam olarak
2013 sonbaharında yapılan zehir gibi konuşmalarla aklım takılıyor gidenlere...
Sonra Amin Maalouf geliyor, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Doğudan
Uzakta romanıyla. Bıçak keskinliğindeki Çador'a gidiyorum, Mungan'ın.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Gitmek ya da gitmek zorunda
olduğu için gitmek, sürgün olmak. Adının önüne eklenen yazarın sevmediği bir
kelime "sürgün"! Tam da bu kelime nedeniyle, ödüller alıyor,
konuşmalar yapıyor, istediği gibi yazabiliyor. Kendinden başka bir yerin evi
olmadığını düşünürken yazılanlar, konuşulanlar, ana dile uzak yalnızlıklar...
Söylenecek ne çok şey var, üzerinde konuşulacak, katman katman açılacak...
Bugün canım istemiyor sanırım, ikiye ayrılmış toplu yazılara dair kitaptaki
gibi. Ülkede yayınlananlara eklenen umut ışığı, mücadele etme isteği karşısında
yurt dışında yazılanlar... Ne garip herkes, hep kendinden uzak olduğunun
düşünür yaşananların... Aynı ülkede bile farklı şehirler hatta şehirlerdeki
farklı mahalleler için geçerlidir bu... Dedim ya bugün gene içime kaçtım.
Beklersem hiç yazamayacağım için bu seferlik böyle olsun. Alıştırma, motive
etme diyelim kendi kendimi... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Sevdiğiniz bir yazarın toplu
yazılarında dolaşmak iyidir, iyi gelebilir insana... Hadi siz de gidin, dolaşın
kelimeler arasında... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;"><o:p> </o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Arka Kapak<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">"...Ben seni düşünüyorum
yazarken. Seni içtenlikle düşünüyorum. Sözcüklerden bir sevgi olanağı
görüyorum. Bunun beni kurtarmasını ya da seni...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Sen ve ben, sevgili okur, son
on yıldır -ki bu on yıl ömrümüzden gitti- dedik ki, "Bu da geçer."
Birileri de hep karşılık verdi, "Böyle diye diye ömür geçti." Eh,
orası da doğru. Peki o zaman ne yapmalı bu ömürle?... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="line-height: 115%; margin-bottom: 10.0pt; mso-layout-grid-align: none; mso-pagination: none; text-align: justify; text-autospace: none; text-justify: inter-ideograph;"><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; mso-ansi-language: TR; mso-bidi-font-style: italic;">Ece Temelkuran içinden geçtiğimiz
çıldırtıcı gürültünün ortasında sözcüklerle ferahlatan soluk aldıran bir alan
açıyor."<o:p></o:p></span></p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-88097608078033985432020-09-05T23:47:00.001-07:002020-09-05T23:47:17.610-07:00DANS DANS DANS - HARUKI MURAKAMİ<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaUac3-JNjA6uxwr-iy08TEi2-gmzrB-zrU5CnUnls5gKnjyZHZgximLuYgRtMzrm7YdCJtpId62jSGbpA_zNbPchsxXXejqAHOURGi8VDQUYjFMAD5E3H48Ip7JiMhVhsnnQV0d3LlHE/s2048/dansdansdans.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1540" data-original-width="2048" height="470" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaUac3-JNjA6uxwr-iy08TEi2-gmzrB-zrU5CnUnls5gKnjyZHZgximLuYgRtMzrm7YdCJtpId62jSGbpA_zNbPchsxXXejqAHOURGi8VDQUYjFMAD5E3H48Ip7JiMhVhsnnQV0d3LlHE/w625-h470/dansdansdans.jpg" width="625" /></a></div><br /> <p></p><p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bir kuyunun dibi, bir koza
hali... Bir sarmalın içinden kelimelerle geçip ışığı bulmak, güneşe kavuşmak
gibi bir hal... Bir Murakami kitabı eşliğinde dans ederek, hiç düşünmeden
güneşe kavuşmak, kavuşmayı denemek gibi...Bir hastane odasında şifa ararken ya
da herhangi bir zaman diliminde dibe yaklaşırken elime aldığım romanlarına
belki de gereğinden fazla anlam yükler oldum son dönemde.<span></span></p><a name='more'></a> <p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Roman karakteriyle inzivaya
çekilmenin, gizemli rüyaların peşinden gitmenin iyi geldiğini düşünürken...
Dibe vurmuşken karnıma yediğim bir tekmeyle su yüzüne çıkmak gibi. Ya da öyle
olmasını dilemek okurken. Belki de bu yüzden "Kumandanı Öldürmek" o
kadar iyi gelmişti kim bilir. Ben bir hastane odasından, karısı tarafından terk
edilerek bir tür kendiyle kalma halinde yaşadıklarına eşlik ederken birlikte
şifa arayan ruhumuz... Türk filmi sonlarıyla gülümserken tekrar eden
karakterleri bırakmanın zamanı geldi mi yoksa? </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Walkmanlar, klasik müzik yerine
pop, rock şarkıcıları 70'ler 80'lerden... Bir an ne oluyor dedim. Sonra olayın
1983 de başladığını hatırladım, basım tarihi 1988. Gülümsüyorum, uçuşan
anılarla.</p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">Bir adam, aniden ortadan kaybolan
bir kadının peşinden kendini "kar küreme" işine vererek bir hurdacıya
dönüşüyor yıllarca... Rüyalarında ağlayarak, ısrarla çağıran birinin peşinden
gidene dek söyleşiler yapıyor, en iyi restoran yazıları yazıyor. Öylesine,
düşünmeden... Sezgilerin bu kadar yoğun olduğu bir kitaplarda, filmlerde
sonlarda bir şeylerin çözülmesini bekliyor insan. Yaşamın anlamını aramanın
ötesinde gizemlere yanıt bulacağını düşünüyor. Tarih boyunca ölümsüzlüğü arayan
insanoğlu gibi bir nevi. Oysa yok öyle bir şey... Ya da Murakami'nin dediği
gibi bir "ölmedim başka bir dünyaya geçtim, yandaki paralel hatta giden
trene biner gibi. Kaybolmak denen şey budur."*(Sh496) Doğu mistisizmi bu
değil mi zaten? </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">"Bilincimizin sınırında
adlandıramadığımız pek çok şey oluyor"**(Sh492) gerçekten. Sezgilerimizi,
belki mitlerimizi bir kenara iterek maddeleşen dünyaya ayak uydurmaya
çalışırken kayboluyoruz. Sonra içimize o kuyunun dibine dönmek ihtiyacı bir
nevi inziva bir nevi koza hali... Taa ki karna yenen o tekmeyle su yüzüne
çıkacak gücü bulana dek. </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;">2019 ilkbaharında okumuşum
Kumandanı Öldürmek'i sonrasında haç yılları gelmiş. Bu sefer bildik izleri
takip ederken birlikte yüzeye çıkıp rahat nefes alamadık kahramanla... Belki de
romanlarına gereğinden fazla anlam yüklemeyi bırakıyorum kim bilir... Okurken
ruh hali ne kadar önemli ya da neredeyse tüm Kült Murakami öğeleri üzerimde
etkisini kaybediyor son bir kaç kitaptır. Dans etmeye devam ederek bilebilirim,
anlayabilirim<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ancak... </p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: justify;"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal">Arka Kapak</p>
<p class="MsoNormal">"Bu dünya sandığımızdan daha kırılgan ve tekinsiz bir
yer... </p>
<p class="MsoNormal">Adını bilmiyordum. Onunla aylarca birlikte yaşadığım halde.
Aslında onunla ilgili gerçekte tek bir şey bilmiyordum. Pahalı bir telekız
servisinde çalıştığı dışında. Servis, üyelik sistemiyle hizmet veriyordu;
kimliği belli düzgün müşteriler dışında kimseyi kabul etmiyordu. Bunun dışında
başka işler de yapıyordu. Normal iş saatlerinde küçük bir yayıncıda yarı
zamanlı düzeltmenlik, ayrıca yarı zamanlı kulak modelliği. Özetle çok meşgul
bir iş yaşamı vardı. Bir adı vardı elbette. Aslında birkaç ad kullanıyordu. Ama
yine de bir adı yok gibiydi. Yağmur gibiydi, bir yerlerden çıkıp gelmiş ve
sonra ortadan kaybolmuştu. Geride sadece hatırası kalmıştı. </p>
<p class="MsoNormal">Haruki Murakami'nin en sevilen romanlarından biri olan Dans
Dans Dans'la gizemli bir dünyanın kapılarını açıyoruz. Ortadan kaybolan çekici
bir kadın... Yalnızlığını anlamlandırmak çabası içindeki bir adam... Sezgileri
gelişmiş sıradışı bir küçük bir kız... Müzik... Ve kült Murakami romanlarından
artık "tanışımız" olan Koyun Adam da bu romandaki yol
arkadaşlarımız." </p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>
<p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p>minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-27085542383622547622020-02-19T23:31:00.000-08:002020-02-19T23:31:24.464-08:00Evvel Zaman İçinde Mezopotamya - Jean Bottero- Marie Josep Steve<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLTikWU1zw5wx4yS8GgHKAtCSq6g9AcDphUpRlP_pdua2gAFBXjNt6-szMVj1EekRH7yzMABtwBIegoyLb3bjBAGXEtelW1vaLWyzb6QarS_M193ws4dp77ytiOhtnK4vvmvSNP17knt8/s1600/mezopotamya.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1524" data-original-width="1600" height="608" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLTikWU1zw5wx4yS8GgHKAtCSq6g9AcDphUpRlP_pdua2gAFBXjNt6-szMVj1EekRH7yzMABtwBIegoyLb3bjBAGXEtelW1vaLWyzb6QarS_M193ws4dp77ytiOhtnK4vvmvSNP17knt8/s640/mezopotamya.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Dinler tarihi ister istemez
Ortadoğu'ya, Mezopotamya'ya doğru sürüklerken bir girdaba çekiliyormuş hissiyle
devam ettiğimi söylüyorum her seferinde. Adına vurulup aldığım kitabın başı Persepolis'le
-İran'la- başladığı için bir hoppalaaa geçti içimden.</div>
<a name='more'></a> Sonra Persepolis
yakınındaki Nakş-ı Rüstem devasa kaya mezarlarındaki yazıtlarla konuya
girildiğini, kayalara işlenmiş yan yana üç ayrı dildeki yazıdan sonuncusunun
çok gelişmiş olduğunu okuduğumda bakalım nasıl devam edecek diye ettim. En
sondaki sadece simgesel değil düşünceleri de aktarabilen karmaşık yazının
çözülmesi için verilen mücadele derken bölgede bilinen ilk uygarlık Asur'dan
farklı bir uygarlığa doğru giden verilere ulaşılması ilgi çekici. Bir o kadar
da bu kadar detay yani tarih ve insan çok da ilgimi çekmedi açıkçası.
Mezopotamya'daki buluntuların, Asur öncesi uygarlıkların keşfinde oynadığı rol,
tarihin her seferinde yeniden yazılması... Bir yandan da bölgede bugünlerdeki
durum, toz toprak içinden çıkan muhteşem saray kalıntılarının, heykellerin, bir
dolu çiiviyazılı tabletin şimdi oldukları yerler, her şeyin gelip geçiciliği...
Mezopotamya, Ortadoğu dinler tarihi açısından muhteşem, öğrenmek isterken
dönemin uygarlıklarına bu kadar inmeli miyim emin değilim. Bilgi hoşuma
gidiyor,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bakalım nasıl ilerleyeceğim?<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Arka Kapak </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Dicle ve Fırat arasında
suskunluğa gömülmüş, sazlarla kaplı, kilden bir ülke. Geriye hiç bir şey
kalmamış. Hiç bir şey? Çiviyazısı tabletleri, yitik bir medeniyeti gün ışığına
çıkaracak mıydı? Yıl 1802, olağanüstü bir serüvenin henüz başlangıcındayız.
Antik Yakın Doğu'nun en büyük medeniyeti Mezopotamya, bu tabletlerin ardına
saklanıyor. Gün be gün, yıllar boyu süren çalışmalara, bu gizemli yazıyı
çözüyor. Zamanın kumlarının örttüğü Babil, Asur, Horsabad... Jean Bottero ve
Marie-Josep Steve Tarih'in doğuşunu gözler önüne seriyorlar. </div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-48903402466395058752020-01-18T22:38:00.001-08:002020-01-18T22:40:02.199-08:00Geçmiş, Bugün, Gelecek...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHlnUCs2ikSNLf0myRatD-skFjsQUR71ZytmGyczFFKxWrsWPA3rh7-wu7jUnMx0YCJKgCUE-2fHouf8kZzSezjdRmwMot5WRG5miBE5wqRtpWvelmizVCRGlnOin0ZXNTVQq3aj0bo5Y/s1600/fest2cizre+copy.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1068" data-original-width="1600" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHlnUCs2ikSNLf0myRatD-skFjsQUR71ZytmGyczFFKxWrsWPA3rh7-wu7jUnMx0YCJKgCUE-2fHouf8kZzSezjdRmwMot5WRG5miBE5wqRtpWvelmizVCRGlnOin0ZXNTVQq3aj0bo5Y/s640/fest2cizre+copy.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kars Kalesi'nden şehre kuş bakışı
baktığınızda benzer <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>yapıda kilise ve
kümbetleri görürsünüz. Selçuklu kümbetlerinin, "Ermeni" <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kiliselerinden kopya çekilerek yapıldığı
söylenir hemen. Bunu defalarca duydum açıkcası. Burada amaç, Anadolu'da
Ermenilerin yaşadığına vurgu yapmaksa eyvallah derim. Bu bir sır değil! Mesela Ani
bir Ermeni şehri, İpek Yolu üzerinde... Öyle ki kiliseden, Zerdüşt tapınağı
ateşgadeye bir çok ibadet alanını barındırıyor. Çünkü ticaret şehri Ani,
Çin'den Hindistan'dan Batıya gidip gelen <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kervanları ağırlıyor. Böyle bir yolu
düşündüğünüzde hiç bir ırkın saf kalamayacağını fark etmeniz sizi de
gülümsetmiyor mu? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>(Buna Kayı Boyu da
dahil.) Haklısınız bu ayrı bir konu...</div>
<a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Evet Ani bir Ermeni şehri, Doğu
Anadolu'yu gezdiğinizde <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Ermeni
Kiliselerini görürsünüz zaten bunlar sır değil. Tıpkı, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Roma-Bizans- Yunan, Pers ötesi Urartu, Hitit
vs kalıntılarına rastladığınız gibi... Öte yandan kümbetlerin, kiliselerin
taklidi olduğunu söylüyorsanız hiç bir şekilde pagan mimarisi ya da mesela
Moğol ya da Yörük çadırı görmediğinizi düşünürüm. Her şeyin Batı kaynaklı
olduğunu söylemeyi çok seven bir kesim var ya hani, Doğu Anadolu'dan öteye
gitmeyen hatta Doğu Anadolu'ya bile doğru dürüst gitmeyen, araştırmaya tenezzül
etmeyen bir kesim...<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Mitoloji dendiğinde sadece Yunan mitolojisinden bahseden dinler tarihi dendiğinde Tevrat'a
vurgu yapan! Çok sıkıcı değil mi? Mesela yer altı, yeryüzü ve gökyüzünü
birleştiren bir direkten bahseder paganlar, bu kiliselerin de ortasında bir
direk varmış gibi yapılmasına ne demeli? Hayat ağacının anlamı <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>bu değil midir, yer altını, yeryüzünü birleştirip göğe ulaşmayan çalışmak? Tıpkı direkler gibi... Kubbeler gökyüzü referans
alınarak yapılır. Kimisinde bu motifleri görürsünüz zaten... Düşündüğünüzde,
gerçekten tarafsız düşünürseniz tabii<span style="mso-spacerun: yes;">
</span>mesela yer altına gömdüğünüz yakınınızı rahat ziyaret etmek için<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>mezarın üzerine çadır kurulduğunu rahatlıkla
bulabilirsiniz. O zaman bu mimarinin öncüsüne rahatlıkla ulaşırsınız, tabii niyetiniz buysa... Hal
böyle olduğunda çok önemli bir gerçeği açıklıyormuş gibi davranan insanlara
gülersiniz sadece... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Aklıma Ürdün Kralı geliyor. Savaş
sonrası kurulacak Orta Doğu Krallığının kendisine verileceğini düşünecek kadar
saf olan! Bugünlerde Ürdün bir kaç tarihi eser dışında petrolü bile olmayan,
minicik parçalara ayrılmış çok çok fakir ülkelerinden biri Orta Doğu'da!
Baktığınızda hemen güneyinizdeki ülkelerin çoktan ufacık parçalara ayrıldığını
görmek de bir sır değil! Bunun adı bağımsızlık mı diyorsunuz? Öyle olsun, umarım haklı çıkarsınız... </div>
<br />
<br />
(Fotoğraf;Kars Kalesi'nden değil! Tahmin etmek ister misiniz? )minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-23094970632136761752020-01-16T00:04:00.000-08:002020-01-16T00:04:05.419-08:00İbrahim Peygamber - Muazzez İlmiye Çığ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHajj_FfHelJ9lj-flUsnhkCwwHEHjM4QK1V5Mqha_hNFntMrxLo-dryIFf-0gNmaLFFKnKH6TZf0mCqqfIuYpqTZ1SVwMSC6yRod03TjJy7Jv3H_CWBiJPPPMcsXjqEPcaAcgbLUNF9g/s1600/s%25C3%25BCmer1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1280" data-original-width="1600" height="512" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHajj_FfHelJ9lj-flUsnhkCwwHEHjM4QK1V5Mqha_hNFntMrxLo-dryIFf-0gNmaLFFKnKH6TZf0mCqqfIuYpqTZ1SVwMSC6yRod03TjJy7Jv3H_CWBiJPPPMcsXjqEPcaAcgbLUNF9g/s640/s%25C3%25BCmer1.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
İsmail, Hz İbrahim'in oğlu ve
Arapların atası olarak kabul ediliyor. Kabe'yi inşa eden kişi. İsmail'in
Arabistan'da olmasıysa ayrı bir konu. İbrahim'in ilk karısı Sara'nın çocuğu
olmayınca Mısırlı cariye Hacer'den İsmail isminde bir çocuğu oluyor. Sonrasında
Hacer böbürlendiği için, İshak'ın doğumunda alaylı gülen oğlu İsmail'le
birlikte evde istenmediği için baba İbrahim tarafından çöle götürülüp bırakılıyor.
Yani aslında terkedilen ve o döneme göre hiç bir hakkı olmayan çocuk. Tevrat'a göre
Mısır'da sürdürmüş kalan yaşamını. Kuran'a göreyse Arabistan'da... Kabe'yi
babasıyla yapmış. Ama bu babasının onu ve annesini çölde bırakıp gittiği
konusunu değiştirmiyor. Müslümanların inancına göre namaz kılabilmeleri ve
soyunun 12 koldan büyümesi için çöle getiriliyor...</div>
<a name='more'></a> <br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Batı Şeria'da El Halil'de Hz
İbrahim'in kabriyle karşılaşmak değişik gelir. El Halil (Hebron)de karısı Sara, Sara'dan olma çocuğu İshak ve onun
karısıyla yatmaktadır Hz İbrahim. Bir pencereden görebildiğiniz kabrinde dua
edersiniz, içeride diğer mezarların da olduğu kısımda mihraba dönüp namaz
kılabilirsiniz. Büyüleyici bir Müslüman
mekanı gibi gelir size, dua ederken. Çıkarken gördüğünüz barikattan şehrin
Yahudi kısmına gidildiğini öğrenirsiniz. Yahudilerin de ziyaret ettiğini
öğrendiğinizde doğru ya İbrahim'in oğlu İshak Yahudilerin atası olarak kabul
ediliyor diye düşünürsünüz. Sizi asıl şaşırtan kısımsa bir sergide video olarak
çıkar karşınıza... O mekanın haftanın belli günlerinde tamamen toplanıp, Yahudi
ibadethanesi olması. Paylaşılan Kutsal Mekanlar, herkesin inanışına göre... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Hz İbrahim'in DÖ (Doğumdan önce
olarak geçiyor kitapta Milat) 2000-1800 yılları arasında yaşadığı varsayılıyor.
Sümer ve Akad döneminde. Sümerlilerin Orta Doğu'ya nereden geldiği bilinmiyor
ama Akadların medeniyeti onlardan öğrendiklerini biliyoruz. Bu kitapta
çiviyazılarından kalan metinler, kutsal kitapların karşılaştırılması var.
Dinler tarihini çeşitli kaynaklardan okumak özellikle şu günlerde zihnime,
ruhuma iyi geliyor. Muazzez İlmiye Çığ gibi bir Cumhuriyet aydınının
yazdıklarını okumaksa iz sürmek, kendi yorumlarını oluşturmak açısından çok ama
çok kıymetli... Hele de kimi değerlerin şırıngayla ağır ağır verildiği şu dönemde bilgiye dayalı aydınlık kitaplar okumanın değeri paha biçilmez... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Arka Kapak</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
"Sümerolog, Muazzez İlmiye
Çığ, bu önemli çalışmasında, Tevrat, İncil ve Kur-an'da da geçen "İbrahim
Peygamber" konusunu ele almakta. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
"İbrahim Peygamber"in özellikle
Sümerlilerle ve onların etkilemiş oldukları kültürlerle bağını incelemektedir. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Yazar, konuyu arkeolojik
buluntular, çiviyazılı kaynaklar ve Mısır-Kumran metinleri ışığında ve
birbirleriyle karşılaştırarak ele almaktadır. </div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kitapta yanıt aranan sorulardan
bazıları şunlardır:</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
İbrahim Peygamber kimdir? </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Neden ve nasıl Yahudilerin,
Hıristiyanların, sonra da Müslümanların atası olmuştur? </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kendisi, çocukları ve
torunları hakkında Tevrat'tan önce ne gibi kaynaklar vardır? </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Sümerlilerle bir
ilgileri var mıdır?"</div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-91269906966304934272020-01-06T05:26:00.003-08:002020-01-06T05:31:41.412-08:00Renksiz Tsukuru Tazaki'nin HAc Yılları - Haruki Murakami <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKym1ec3w4KZEpdtEaBOdYbrBlOAGcz5TUXjFfS3aHL71LrsddPDTVacePcNBNXtH-YeMcX1v4-IbvGpDoydJw1unJxFmjIViZRidehgU7pJyX2A3lK0hy3qvebREO7MtiSEnHRBcauDQ/s1600/murakami.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1361" data-original-width="1600" height="544" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKym1ec3w4KZEpdtEaBOdYbrBlOAGcz5TUXjFfS3aHL71LrsddPDTVacePcNBNXtH-YeMcX1v4-IbvGpDoydJw1unJxFmjIViZRidehgU7pJyX2A3lK0hy3qvebREO7MtiSEnHRBcauDQ/s640/murakami.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Karmakarışık aklını odaklayıp,
sakinleştirmek istiyorsun. Bu sefer bir kuyuda oturup düşünmek değil de sert
dalgaları izlerken üşümek gibi daha çok istediğin... Dünya halinden bir
anlığına silkelenmek ya da... Bir Murakami romanı yapabilir bunu. Tam
bir yıl önce başlayan hastane maratonundaki gibi sarıp sarmalanır, birlikte karşılarsın
şifayı kim bilir... Şükürlerle gelecek iyileşme bu kez ruhuna olur, yüreğini
toparlar. Evet tam olarak istediğin bu.</div>
<a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Azıcık hayal kırıklığı eşliğinde
seçtiğin romanı bir çırpıda bitirirken yazarı okumaya başladığın roman<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>olsaydı nasıl hissederdin diye düşünmeden
edemiyorsun. Kuyu hariç tüm Murakami sürprizlerini adım adım takip ederken internette
bulduğun tabloya gülümseyerek göz gezdiriyorsun. Zemberek Kuşu'nun şiddetinde
olmasa da, Kumandanı Öldürmek'in o anki ruh haline iyi gelen şifacılığından
uzakta olsa da, odaklanan zihnini biraz olsun sakinleştirdi Tsuku Tazaki! Renksiz
ve üstelik asosyal kişilik benzerliklerine gülümserken yine bir taslakmış
diyorsun içten içe. Uyku'yu okurken hissettiğin gibi... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Meydan okumak, bilmeyi istemek
insanın doğası, olmazsa olmazıysa ölümsüzlük peşinde koşmak... Ölümsüzlük
jetonunu devredecek birini ararken hayatı karşılığında başka birinin hayatını
fellik fellik arayan Deli Dumrul geliyor aklına. İnsan
binlerce yıl öncesinde ya da şimdi refah düzeyi, zekası ne kadar gelişirse
gelişsin sürekli aynı basit şeylerin peşinde olduğunu bir gün fark eder belki
de kimbilir... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Arka Kapak</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
"Kaderimde tek başına kalmak
vardır belki de...</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
İşte o an, Tsukuru nihayet her
şeyi kabullenmeyi başarabildi. İnsanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca
uyum üzerinden oluşmuyordu. Aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar
oluşuyordu. Acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine
bağlıyordu. Elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş,
insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi.
İşte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Haruki Murakami'nin kaderinin gizemini
çözmek, içindeki iflah olmaz yaranın kaynağına inmek için büyük bir yolculuğa
çıkan bir kahramanın romanı.Kendini "renksiz" bilen Tsukuru
Tazaki'nin hikayesi."</div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-25812842439937319822019-12-27T03:28:00.001-08:002019-12-27T03:28:56.708-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib0vz-3o5GP8ESL5VilqOSpih3fyGJsvvktMwtqHLqAFCW6PJkBP_IZYBGu6IxOgVSgoipjZW3V20HCiIE-YCd53_ywKjyGuZiKX-vuyI3Ti86LTH58SgnX96AQ0768Axh9WL2T9zGe4w/s1600/eliade.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1068" data-original-width="1600" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEib0vz-3o5GP8ESL5VilqOSpih3fyGJsvvktMwtqHLqAFCW6PJkBP_IZYBGu6IxOgVSgoipjZW3V20HCiIE-YCd53_ywKjyGuZiKX-vuyI3Ti86LTH58SgnX96AQ0768Axh9WL2T9zGe4w/s640/eliade.jpg" width="640" /></a></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-60965090429075739132019-12-14T03:52:00.002-08:002019-12-14T03:52:58.106-08:00<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Cesedi saklamak isterken çürüyen
etten kalan kemikleri fark eder insan. Kemikler taş,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>kaya gibi sağlam ama ruh yok. Bu yüzden bir
delik deler taşa, ruhun girip çıkabilmesi içindir, ruh deliği der, kimbilir... Ya
da o kemikleri yani insanı bir deliğe gömer, <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>ana rahmi pozisyonuyla tekrar doğacağına emin
olarak... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Toprak altında, yer üstünde
yaşayabilen, ağaçlara çıkabilen yani göğe yükselen yılan, tüm evrenlerle
bağlantıda, baharın geldiğini haber veren, deri değiştirerek yeniden doğan bir
hayvansa gelin de bir dolu anlam yüklemeyin ona. Olacak iş mi? </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Eğer ruh uçarak ayrılıyorsa
bedenden, bir kuştur, turna kuşu... Uçar göğe yükselir... Kimbilir... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Dağlar alev alev püskürür, korkar
insan. Karanlık, aydınlık olur sürekli, üşür, donar, gökyüzü bir parlak olur
bir karanlık, seller gelir, aşırı sıcaklar... Kutsal girer devreye sonra kimbilir,
onlarca yüzlerce kutsal ve inanç. Doğanın kemikleri, taşlarsa eğer ve onların
ruhlarının olduğuna inanılıyorsa bir dolu taş heykel tapınma mekanı olur,
kurban kesilir... Kimbilir... </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Ortadoğunun bir girdap gibi
olduğunu söylüyorum hep, dinler tarihinde ilerledikçe kendine çekiyor. Güney
Doğu Anadolu'nun eksik kalır yanı var mı? İbrahim, Nuh peygamberlerle yoğrulan
bu topraklara bir de dünyanın bilinen en eski tapınağı ekleniyor. Muhteşem
değil mi? Keşke fotoğraftaki yaprakları araladığınızda kitabın adını tam olarak
okuyabilmek gibi olsa tarih, binlerce yıl önceki tarih. Her şeyi görüp,
anlamlandırabilseniz... Bir öğrenme yolculukta ilerledikçe ancak bir arpa boyu
yol gittiğinizi farkedip yine de çok heyecanlı olmaya ne demeli peki? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-3255527301269060912019-12-11T08:11:00.001-08:002019-12-11T08:11:34.957-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaMVykBPoXKEniaFuvf5N3kFjx5dCdEUw-Mem6EK08WG1Dop4FNQp_Wm4bUDBUAyLL3qoGUKZ4lHSh1R0CtswZrpV39Rqjavini4p-n0EgO00Ql1jgR-7j4gYQUSK-niqXqAq7yAoCkMo/s1600/dolunay.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1034" data-original-width="1600" height="412" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaMVykBPoXKEniaFuvf5N3kFjx5dCdEUw-Mem6EK08WG1Dop4FNQp_Wm4bUDBUAyLL3qoGUKZ4lHSh1R0CtswZrpV39Rqjavini4p-n0EgO00Ql1jgR-7j4gYQUSK-niqXqAq7yAoCkMo/s640/dolunay.jpg" width="640" /></a></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-43814193389940116962019-12-08T19:29:00.003-08:002019-12-08T19:29:52.796-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPQVmFZ4_3Nci68oa88RLJDzcPMnUlVOOFssq0eoTEh6-fopmyZiKbx0oEgEQRp8CFnaBxws9oIO0hrrKABXxiJUCRtWJJg2gGMTK7BKek7sbyf1Z9Ek-NfSJtFQWTplncYJ1RwOxCTzY/s1600/%25C3%25BC%25C3%25A7gen2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1283" data-original-width="1600" height="512" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPQVmFZ4_3Nci68oa88RLJDzcPMnUlVOOFssq0eoTEh6-fopmyZiKbx0oEgEQRp8CFnaBxws9oIO0hrrKABXxiJUCRtWJJg2gGMTK7BKek7sbyf1Z9Ek-NfSJtFQWTplncYJ1RwOxCTzY/s640/%25C3%25BC%25C3%25A7gen2.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_NQ1P-x0NPIiliAaJx0VTZKRutVtIqJZgODxkml4uRjYkn0t3VvPtIoPnMFWcDXwVe-mLHhffR4MrFvpHA1SebB4B025ng1XRTeBHz6_kRs6SW6aE6fwdfm1l975Q_L9k2_1J8meiHiE/s1600/%25C3%25BC%25C3%25A7gen1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="742" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_NQ1P-x0NPIiliAaJx0VTZKRutVtIqJZgODxkml4uRjYkn0t3VvPtIoPnMFWcDXwVe-mLHhffR4MrFvpHA1SebB4B025ng1XRTeBHz6_kRs6SW6aE6fwdfm1l975Q_L9k2_1J8meiHiE/s640/%25C3%25BC%25C3%25A7gen1.jpg" width="296" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVn4aE5OPQyoWrSVeZwWCH_zooLARsSzoLHQ0ZOLM_v_LS6Py0CDAM_EU9T_anK03hoDUlE5OzV8QSiaWT8dSnu_eaZvPHfGK126_DF-cijnuwyeK2iJrX1q8GySdKDsHiOVDAq2_jxk0/s1600/6k%25C3%25B6%25C5%259Fe+2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1147" data-original-width="1600" height="458" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVn4aE5OPQyoWrSVeZwWCH_zooLARsSzoLHQ0ZOLM_v_LS6Py0CDAM_EU9T_anK03hoDUlE5OzV8QSiaWT8dSnu_eaZvPHfGK126_DF-cijnuwyeK2iJrX1q8GySdKDsHiOVDAq2_jxk0/s640/6k%25C3%25B6%25C5%259Fe+2.jpg" width="640" /></a></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-48136138349316255542019-12-06T01:37:00.003-08:002019-12-06T01:37:28.666-08:00Son Kız - Nadia Murad<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2ekmG1fto9g-sDcNhGZMMfywXQD4DFYP8PDTWSiIx4nHBCiK95rpJ5qc3YHAe1MpvdUUJHtVTSToTi8cnpbANWXIikDBDfqM4C1aX3sVbYlSFbU-FNZ1FmTwRP35EOpcZJdcSpBai1YU/s1600/ezidi1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1056" data-original-width="1600" height="422" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2ekmG1fto9g-sDcNhGZMMfywXQD4DFYP8PDTWSiIx4nHBCiK95rpJ5qc3YHAe1MpvdUUJHtVTSToTi8cnpbANWXIikDBDfqM4C1aX3sVbYlSFbU-FNZ1FmTwRP35EOpcZJdcSpBai1YU/s640/ezidi1.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
"Büyüleyici"... Kitap
için yapılan yorumlardan biriydi arka kapakta. "Büyüleyici" olanı
sordum ister istemez kendime. Bir kadın ve insan olarak yaşadığın aşağılanma ve
en ağır tecavüzlerin yarattığı ömür boyu sürecek travmanın nesi
"büyüleyici"ydi? Tekrar soruyorum. Şansın yardım ettiği için o
cehennemden kurtulmuş olmak mı? Büyük kısmı öldürülen ailenin, akrabalarının
ardında kalmış olacak kadar şanslı olmak! Bunca acıdan sonra normal bir hayat
kurmaya çalışmak... </div>
<a name='more'></a><br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Nadia sıklıkla olan bitene
seyirci kalanları suçluyor, öfkeleniyor. Kendileri en ağır aşağılamaları
yaşarken normal hayatını devam ettiren şehrin ışıklarına bakıyor. Kapılarını
çalmasaydı hayatlarını, her şeyi bile bile devam ettirecek olan aileyi düşünüyor.
Kendilerinden yardım isteyen kadınları ele verenleri... Mültecileri istemeyen
devletlere öfkeleniyor. Yardıma ihtiyacı olanlara kapılarını kapatanlar... Bosna'daki
gibi, Ruanda'daki gibi yok olmaya yüz tutmuş Kızılderililer ya da Aborjinler...
Kurtuluş Savaşı'na sürüklenen Anadolu'da yaşananlar. Birkaç nesil sonra olaylar
unutulmayacak belki ama yaşayanlardan sonraki nesilin başka dertleri olacak.
Geçmiş, bazı değerler umurlarında olmayacak kim bilir... Çok güçlü, zengin
toplumları olmayanlar bu yaraları bir şekilde kapatmak zorunda kalıyorlar...
Çünkü yaşamak zorundalar... Bu konunun böylesine dallanıp budaklanabilmesi
nasıl ürkütücü ve tüyler ürpertici değil mi? </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Aklımın bir köşesinde The Loudest
Voice'daki Roger Alies'ın, İkiz Kuleler'in yıkılışından sonra yaptığı konuşma,
"White House"la... Irak'ın adı geçmemişken hatta olayı üstlenen
belliyken okların nasıl bu ülkeye döndürüldüğü, işgalin başlatıldığı. Amerikan
halkının bunu nasıl desteklediği... Kaynayan ve hep kaynayacak kazan olan
Ortadoğu ve Türkiye, doğusunda İran, onun doğusunda Afganistan, Pakistan,
Hindistan... İçim sıkılıyor, çıkış yok!</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Her şey çıkarlar üzerine kurulmuş dengelerden
ibaret değil mi? Tüm dünya... Nadia kendilerini korumak için kontrol
noktalarında olan peşmergelerin bir anda güvenli bölgelere gidişinden
bahsediyor... Siz olsanız ne yapardınız peki? </div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-24704965617007042152019-12-03T01:50:00.002-08:002019-12-03T01:50:27.706-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRsrpIJOs2cCp3EGrKvjsuzypaIbIJLNQuI7aNITN99J71zoXy7vWDlw60tJdPHN5upYUqmV3QDCbcXDDkVx5NCIQz1_jTIjLKjx48Fqc-vap3WxcCBLz8NJ0rLlmQamBe0oEJlKOaW3Y/s1600/ezidi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1132" data-original-width="1600" height="452" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRsrpIJOs2cCp3EGrKvjsuzypaIbIJLNQuI7aNITN99J71zoXy7vWDlw60tJdPHN5upYUqmV3QDCbcXDDkVx5NCIQz1_jTIjLKjx48Fqc-vap3WxcCBLz8NJ0rLlmQamBe0oEJlKOaW3Y/s640/ezidi.jpg" width="640" /></a></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-64426893147127890542019-12-01T10:50:00.001-08:002019-12-01T10:50:16.289-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhH7fV6tX465KZvzFkAviuPVd2E1iEPSHJm7pLXndUhPdGJiYjD6fgHN6FrF0tDaz6tEsVyTsUUzkBb97gjSvml5ow-GEgh-bR6ZUGfxD1H_PjeGOGo81ute6DqtWNP4LHhKY2K3rwBP-g/s1600/ezidi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1127" data-original-width="1600" height="450" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhH7fV6tX465KZvzFkAviuPVd2E1iEPSHJm7pLXndUhPdGJiYjD6fgHN6FrF0tDaz6tEsVyTsUUzkBb97gjSvml5ow-GEgh-bR6ZUGfxD1H_PjeGOGo81ute6DqtWNP4LHhKY2K3rwBP-g/s640/ezidi.jpg" width="640" /></a></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-52445310765836670302019-11-29T10:47:00.000-08:002019-11-29T10:47:03.163-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWHcpxL2VWVco9LH0s6gbB5SOthiLa7iyxz22IVthPWvAfMFferMMRe-Sv8ljCMDF7F9XXIr3gLwUUDJdxUZlvPSeB5bH4XXbu4Jz78vtMyM6nPqTkCBCSZ6a0RASWAJT6ARdX_HRPim8/s1600/g%25C3%25B6beklitepe1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1068" data-original-width="1600" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWHcpxL2VWVco9LH0s6gbB5SOthiLa7iyxz22IVthPWvAfMFferMMRe-Sv8ljCMDF7F9XXIr3gLwUUDJdxUZlvPSeB5bH4XXbu4Jz78vtMyM6nPqTkCBCSZ6a0RASWAJT6ARdX_HRPim8/s640/g%25C3%25B6beklitepe1.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMZtWHW-jwMHx8LAi9BlqnwKcrkANlCeBR_1mzK5IEFBjnfwEcoxIPqPbVhdHhSeMOpHZm2ha5q6jHUR7B77wh90vVXo9x3uwyvgnlmxTAjnbhFfSGsPO78x6bDT2ZFwWFGvaV5zcgPGI/s1600/g%25C3%25B6beklitepe.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1163" data-original-width="1600" height="464" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMZtWHW-jwMHx8LAi9BlqnwKcrkANlCeBR_1mzK5IEFBjnfwEcoxIPqPbVhdHhSeMOpHZm2ha5q6jHUR7B77wh90vVXo9x3uwyvgnlmxTAjnbhFfSGsPO78x6bDT2ZFwWFGvaV5zcgPGI/s640/g%25C3%25B6beklitepe.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKOeDFhbJKfZ4Eei4cmfTFxXDXanRefj2rv2QCZE_g17VMEWhknh4Yf5ZLPmhKoLP_2lhynvhgcJjaNG69ocmUw0dQTAxrZTOlSbnTZOK8zojsmXGqjhNJHIOu8_HXGlm3s_0139UA4Nk/s1600/kurt.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1436" data-original-width="1600" height="574" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKOeDFhbJKfZ4Eei4cmfTFxXDXanRefj2rv2QCZE_g17VMEWhknh4Yf5ZLPmhKoLP_2lhynvhgcJjaNG69ocmUw0dQTAxrZTOlSbnTZOK8zojsmXGqjhNJHIOu8_HXGlm3s_0139UA4Nk/s640/kurt.jpg" width="640" /></a></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-25392606372216841682019-11-25T20:58:00.001-08:002019-11-25T20:58:22.442-08:00<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimcaVLwW8YimzZm7k0-BVKfzZuEoUAR3h_rilfEPDAYUVg-t5yRO1S11yV0DatYSXidIqg9nkW3AeByuHUxmkxCm6_HR9Kmbnwo3CGOl68qjzaAwl8MuvsxwZ-qOuB_Qyee9IpbYSGxIc/s1600/g%25C3%25B6z.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="270" data-original-width="512" height="336" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimcaVLwW8YimzZm7k0-BVKfzZuEoUAR3h_rilfEPDAYUVg-t5yRO1S11yV0DatYSXidIqg9nkW3AeByuHUxmkxCm6_HR9Kmbnwo3CGOl68qjzaAwl8MuvsxwZ-qOuB_Qyee9IpbYSGxIc/s640/g%25C3%25B6z.jpg" width="640" /></a></div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4820954672660848232.post-81469794935439405702019-11-21T20:40:00.002-08:002019-11-21T20:40:40.272-08:00Tohum ve Gıdanın Geleceği Üzerine Manifestolar - Editör : Vandana Shiva<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiByZ6x5yITZPESkINxZ7-5xFyW-u1lKLnedS7sd7gqBVMO04c0Appt-14XI2K18u6jAIaxK-mBvx9VNfOtfGiIp_qnUdvXFtSdUJDHIJwYR9vlC2dcga4Rbn7kfKXlQmN2jQZsYu6u6nA/s1600/tohum.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1068" data-original-width="1600" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiByZ6x5yITZPESkINxZ7-5xFyW-u1lKLnedS7sd7gqBVMO04c0Appt-14XI2K18u6jAIaxK-mBvx9VNfOtfGiIp_qnUdvXFtSdUJDHIJwYR9vlC2dcga4Rbn7kfKXlQmN2jQZsYu6u6nA/s640/tohum.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
İndirim ya da kampanya yapan
doktor, tercih nedeni olabilir mi sizin için? Ya da içme suyunu ayrıca alırken
musluktan akan suyun, sebze, meyvedeki tüm o ilaç kalıntılarını gidereceğine
inanıyor musunuz gerçekten? Peki yediklerimizin sağlığımız üzerindeki etkisi
böylesine belirginken neden seçici değiliz? Ya da yanı başımızda sağlıklı
yiyecekler varken dünyanın bir yanından sağlıksız koşullarla gelen seri üretim
sebze, meyveleri alma hevesimiz neden?</div>
<a name='more'></a> <br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Okul kitaplarında tarım ülkesi
olarak bahsedilirdi çok eskiden, hala öyle mi bilmiyorum. Ne gerek var tarıma
denilip ithalattın desteklendiği bir dönem de vardı sanırım. Yerli yani
sürdürülebilir tohumun yasaklandığı ithal tek kullanımlık tohumların
kullanılması gerektiğine dair uygulamaların olduğu bir başka dönem.
(Düzeltebilirsiniz, yanlış hatırlıyorsam) </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kitabı okurken farkındalıklarımı
ve parça parça bildiklerimi yeni öğrendiklerime eklemek acı vericiydi. Henry
Ford'un seri üretim araç üretme yönteminin yiyeceklere uygulanması,
küreselleşme adı altında bir kaç çeşit ürünün tüm dünyayı beslemesinin
sonuçları, bu ürünlerin ekim dikimi için örneğin Amazonların yakılarak talan
edilmesi... İnsan nereden başlayacağını nasıl anlatacağını şaşırıyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kredileri yüzünden intihar eden
çiftçilerin Hindistan'da 150 bin olması dehşet verici değil mi? Hindistan ya da
Türkiye gibi tarıma elverişli ülkelerde, ağır tarım ilaçları kullanarak yapılan
üretimin doğaya verdiği zarara ne demeli? Yer altı sularının kirlenmesi,
ormanların seri üretim tarım için yok edilmesi, hayvanlarda kullanılan
antibiyotikler nedeniyle ilaçlara duyarsız hale gelen bizler... İşin içine
nereden girseniz çıkışı yok gibi... Tek çare bitkiler ve hayvan üretiminde yanı
başımızda sağlıklı koşullarda, <b>yerel (sürdürebilir) tohumlarla</b> üretimi sağlayıp, tüketmek... Bu da mono
beslenmenin köleleştirerek hakim olduğu ve tetiklendiği bir dünyada aşılması
gereken başka bir engel...</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Kısaca "slow food" İtalya'da başlayan, isim babasının Carlo Petrini olduğu bir akım. Yereli desteklemeyi, yerel yani bize yakın olanı kaliteli, sağlıklı üreterek tüketmek anlamına geliyor diyebiliriz. Kitapta bu amaçla toplanan organizasyonda yapılan konuşmalar var. Oldukça klasik kelimelerle de olsa Prens Charles'ı görmek çok şaşırttı, konuşma yapanlar arasında desem...</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Arka Kapak</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
"Neden tohum özgürlüğüne
ihtiyacımız var?</div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Çünkü tohumları köleleştirmeyi
amaçlayan çeşitli yasal ve teknolojik yapılar bugün yürürlükte. Eskiden
insanların insanları alıp sattığı, onlara kendi mülkleri gibi sahip oldukları
kölelik sistemi vardı. Bazı insanlar bunun iğrenç ve gayrimeşru olduğunu
düşündüler ve durdurulması için bir hareket örgütlediler. </div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Şimdi bizim yeni bir hareket
örgütlemek için, dünya üzerindeki yaşamın tümüyle köleleştirilmesini durdurmak
için, geleceğimizin, özgürlüğümüzün tohumları için birlikte eyleme geçmemiz
gerekiyor. </div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: justify;">
Beş büyük şirket şimdiden dünya
tohum kaynaklarının yüzde 75'ini ele geçirmiş durumda. Her şeyi ele geçirmelerine
izin veremeyiz. Tohumlarımızı ve tohumların özgürlüğünü geri almalıyız." </div>
<br />minehttp://www.blogger.com/profile/00485220292168997106noreply@blogger.com0