22 Kasım 2013 Cuma

İran Günlüğüm -12

Bir adım ötemizde patlamaya hazır bir bomba mı var yoksa patlaması için ısrarla taciz mi edilecek durmadan? Görüşmeler, durumun hassasiyeti… Uluslararası güçlerin ne kadar umarsız olabildiklerini mesela Bosna’daki katliamdan bilmiyor muyuz? Ve İran’ın, İran- Irak Savaşı başında ateşkes ilan edilmişken tekrar saldırmasını yani ne kadar hırslı olabileceğini ve savaşın 8 yıl sürmesini.


Bu savaşta Irak’ın kimyasal silah kullanımını, İran’ın gencecik çocukları mayın tarlası taramasında kullanmasını ve tüm bunlara meşhur uluslararası güçlerin sesinin çıkarmamasını… Sahip olmak gerek, gücü arttırmak derken ne oluyorsa halklara oluyor. Kafa karışıklığıyla, bir sürü soruyla İran’a dair bu son yazımı yemeklere ve birkaç ufak anıya ayırmak istedim. Yorum yapmak benim gibi bir cahile düşmez sanırım, hele de çok yeni tanıştığım bir konuda.Tek isteğim dünyadaki tüm halkların savaşsız, aynı seviyede yaşam sürebilmeleri…

Bana hala sorulan hicap meselesini, ne kadar gergin ve telaşlı gittiğimi, aklımı yere düşüren şaşkınlıklarımı tekrar tekrar anlatmak yerine diğer anılarımı ve yediklerimi anlatmak istedim İran’a dair son günlüğümde. Mesela Şiraz’daki otelde en iyi Kuran okuyan çocukları ağırlıyorlardı, asansörde velisiyle(ya da öğretmeni) birlikte, bir sıkıntısı olduğunu düşündüğüm şeker kıza rastlıyorum. Öte yandan öğretmeni bana o kadar abartılı bakmıyor ki “yahu nerem açık” diye rahatsız olduğumu hatırlıyorum! Tam inerken kız “biraz konuşabilir miyiz?” diyor ve havadan sudan konuşuyoruz. Amaç her yerde olduğu gibi turistlerle pıratik yapabilmek. Çok tatlı, bir an adresimi vereyim diyorum içimden mektup yazsın. Sonrasında bu kadar hevesli bir çocuğun zaten bir şeyleri halledeceğini düşünüyorum.



Aynı akşam yemekte yan masada oturan aileye takılıyor gözüm. İki afacan ötesi kız, sanırım babaları ve karşılarında ağabeyleriyle oturuyor. Gürültüye başımı tekrar çeviriyorum. İki afacan kıkır kıkır ortalığı kasıp kavuruyor, babanın suratı asılmış. Artık İran’a dair algım nasılsa babanın iki tane patlatacağını sanıyorum! Hiçbir şey yapmadan asık suratla yemek yiyor. Gülesim geliyor. Sonrasında "olur" mu diyeceksiniz, eğer bir dayak tehditi olsa o çocuklar öyle şamata yapamazlardı sanırım. Çocuk her yerde çocuk ... Tıpkı Sio Se Pol Köprüsü'nde fotoğrafını çekmek istediğimde "ama ben güzel değilim" diyen güzeller güzeli kız gibi, çocuklar, gençler, kadınlar her yerde aynı... 

Gecenin şu saatinde fincan çayım yanımda biraz da sohan olsaydı değmeyin keyfime. Yediklerime en çok sevdiğimden başlamalıyım, kakuleli Sohan’dan. Kutusunun içinde dümdüzken, bavulda parçalara ayrılmış, zaten öyle servis ediliyor. Olur da yolum İran’a tekrar düşerse ilk tadacaklarım ve bolca alacaklarım arasında Sohan.


Bir heves ve ağzımı şapırdatarak sohandan bahsettikten sonra normal anlatma düzenime geçebilirim. Tamam en iyisi beni en çok şaşırtanla devam edeyim, fesenjanla. Abyaneh yakınındaki otelde menü sayılırken değişiklik olsun diye sipariş ettiğim ki sevgili rehberimiz kapkara bir şey gelebilir diye bizi uyarmıştı, fesenjan pilavın üzerine dökülüp yeniyor. 


Biraz da ön yargıyla ilk tadışımdan sonra kenara sonra koydum ve neden yukarıdaki gibi bildiğim nefis görüntüyü sipariş etmediğime söylendim.

İsfahan’da akşam gittiğimiz restoranda tavsiye üzerine tekrar denedim ki çok da iyi yapmışım. İncecik dövülmüş ceviz ve nar salçası karışımına soğan ve su ilave edilerek 5 saat pişirilip, cevizin pişmesine yakın içine tavuk eti ilave ediliyormuş. Tavuk etinin de pişmesiyle yemek servise hazır hale geliyormuş. Bu yemekte herhangi başka bir ilave yok. En önemli karakteristiklerinden biri cevizin kendi yağını yemeğe bırakması ve çok sağlıklı ve lezzetli bir tadın oluşması olduğu söyleniyor.  Bu yemek Gilan bölgesinde ördek etiyle de yapılıyormuş. Bu bilgiyi daha sonra internetten buldum tabii ki yemekte nar ekşisi, ceviz dışında o kıvamı vermek için ne konulduğuna dair epey fikir yürütmüştük ama internette nar ekşisi yerine nar salçası diyor. Pişirmeyi öğrenmek istediklerimden.
Şehiriçlerinde gittiğimiz restoranlarda ya merdivenle yukarı çıktık ya da aşağı indik nedense. Şiraz’da gittiğimiz Soofi Restaurant’ta da aynı şey geçerliydi. Hoş bir mekan ve çakıltaşlı fırın karşılıyor bizi. İran’da ekmek yok ya da rastlamadım. Lavaşın çeşitli şekillerini yedik hep. Soofi’de de hamur ince sopayla fırına veriliyor. Büyükçe bir tokmak yardımıyla hamurlar ve taşlar düzeltiliyor. Tam anlamadım koca tahta tokmağı. Sonrasında nefis lavaşlar geliyor.


Meşhed’ten itibaran İsfahan’a kadar sürekli içinde yoğun buğday olan çorba içtik desem. Ve etin nefis şekilleri. İran’da ete kesinlikle doyulur. Daha önce bahsettiğim nefis şandiz, bizim Adana gibi olan kubidesi, tokmak kebabı. Bu arada pilavları safranlı, yeşillikli, taze baklalı, üzeri portakallıydı. Ali Kapı’da bunların hepsini içeren çok hoş bir tabak gelmişti. (Aşağıdaki fotoğraf) Pilav tabağı her zaman ortaya geliyor, oradan alıyorsunuz.

  

İran’ın minik karpuzları Türkiye’yeye de geliyor biliyorsunuz. Sabah kahvaltısında görüp tadına baktığımda ki renkleri açıktı yani o kadar methini duymasam bakmazdım tadına, çok hoşuma gitti ve her sefer alır oldum. Bu arada sabah kahvaltısında zeytin konmuyor, öğlen salatalarla birlikte veriliyor çeşitli zeytinler. Çok sevdiğim havucun reçelinden daha önce bahsetmiştim. Ah bir de patlıcan, bademcan çok kullanılıyor, belki mevsim itibariyla tam bilemedim.

İsfahan’da değişik gelen yemeklerden birini sipariş ettim, tokmak kebabı. Bir küpün içinde geliyor. Küp sıcak, yağı benim yaptığım gibi çevreye bolca dökmemeniz için maharet gerekiyor, getirilen büyük lavaştan da yardım alıyorsunuz. Sulu kısmı tasa döküyorsunuz. Küpte kalanı metal bir tokmakla eziyorsunuz bu noktada yardım istiyorum. Hızlıca çeviriyor yani içindeki eti eziyor, tabağa döküyor, afiyetle yiyorsunuz.


Çok hassas bir sindirim sistemim olduğu için giderken telaş yapmıştım. Ama hiç telaşlanacak bir şey yok. Şekerden balığa herşeye bulaşmış safrandan daha önce bahsettiğim pudra şekerli tatlıya  (sanırım adı “kak”tı ama emin değilim), sohandan şandize herşey nefis. Daha önce de söyledim açık çaya bile alıştım galiba. Tabii ki evimde simsiyah olmazsa olmazım ayrı konu.

Unutmadan her yerde yukarıdaki gibi bayraklara rastlıyoruz. Alanlarda bir hazırlık göze çarpıyor öte yandan. Sokaklarda aşureler yapılıp dağıtılıyormuş. Hz Hüseyin'in tabutu yerine geçen Nakhl'la törenler yapılıyormuş. 

Muharrem ayında öğrencilere 15 günlük tatil varmış. Samsun’a döndükten sonra tesadüfen, ufacık bir alanda toplanmış sanırım ağıt yakanların törenine rastgeldim. Acelem vardı fazla kalamadım. İran’dakini merak etmedim desem yalan olur.
İsfahan’da kaldığımız otelin cennet misali bahçesinde içmediğim aş çorbasında kaldı aklım bir de… Akşamları gelenler çay içip sohbet edip, kocaman taslarda çorba içiyorlar. O bahçenin içinde zaman  ve gerçeklik kavramınızı yitiriyorsunuz yani bana öyle olmuştu.


  
Yapılan yorumlarda, orada yaşayan insanlar olduğunu fark ettik gibi bir şeyler vardı. Aynı şey benim için de geçerli. Görmesem algım çok farklı olacaktı. Devletlerin ne yaptığından çok insanların neler yaşadığı, neler çektiği ya da nasıl mutlu olduğu ilgilendiriyor galiba beni. Ve en çok herkesin eşit şartlarda yaşayabilmesi. Kimbilir belki yeniden düşer yolum, düşsün lütfen güzelliklerle dolarak… Ah biliyorum anlatacaklarım bitmedi henüz mesela kadınların üniversiteye gitme oranın %55’e %45 erkeklerden fazla olduğunu söylesem, neyse daha sonra devam ederim belki … 

8 yorum:

  1. lütfen bu ziyareti daha uzun yazın , çok güzel ve kıymeetli bence...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim biraz daha yazabilirim ama tadında kesmeli diye düşündüm nedense belki ileride Tebriz'e gidersem bir de belki bir daha İsfahan'a gittiğimde devam ederim : )

      Sil
    2. Anılarınızı keyifle okudum..Ben de Irana bir gezi yapmayı düşünüyorum..Orada ki otel fiyatları hakkında net bir bilgim yok..Biraz bilgi verir misiniz? Teşekkurler

      Sil
    3. bir tura dahil olduğum için net olarak bilemiyorum fiyatları ama gitmeden önce araştırdığımda uygun fiyatlı yerler olabileceğini öğrenmiştim, gene de belki biraz tedirginlikten, biraz ilk gidilen yeri öğrenmek için turu seçtim ... kaldığımız otelleri bulabilirsem size mesajla atarım bir fikir olur

      Sil
  2. Yoğun şeriat baskısı altında olmalarına rağmen İranlı kadınlar diğer müslüman ülkelerdeki kadınlardan çok çok ileri. Sanırım kadın eğitiminin -sıkı koşulları olsa da- engellenememiş olması bunun nedeni. Sanata ve kültüre verilen değer de bu kadınların eğittiği çocuklarla nesilden nesile aktarılıyor olsa gerek. Ah bir de kadınlar özellikle anneler her ülkede askerlerin başına geçebilse, böyle korkunç savaşlar da olmaz mıydı acaba? kaıdnlar kıyabilir miydi çocuklarının anlamsız yere ölmesine, öldürmesine?
    Kadınlara çok mu anlam yükledim, erkekler duymasın:)))))))))))))))))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kesinlikle çok haklısın ...
      aman boşver erkekleri : )

      Sil
  3. Gercekten cook degisik bir kültürleri varmis,bizlerden de cok cok ilerideler gibi,özellikle kadinlari...

    Bencede varsa ablatmak istediikleriniz yazin lütfen...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. öte yandan kadınların şarkı söylemesi yasak ... belki daha sonra

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...