Bir adım ötemizde patlamaya hazır bir bomba mı var yoksa patlaması için ısrarla
taciz mi edilecek durmadan? Görüşmeler, durumun hassasiyeti… Uluslararası güçlerin
ne kadar umarsız olabildiklerini mesela Bosna’daki katliamdan bilmiyor muyuz?
Ve İran’ın, İran- Irak Savaşı başında ateşkes ilan edilmişken tekrar
saldırmasını yani ne kadar hırslı olabileceğini ve savaşın 8 yıl sürmesini.
Bu savaşta Irak’ın kimyasal silah kullanımını, İran’ın gencecik
çocukları mayın tarlası taramasında kullanmasını ve tüm bunlara meşhur uluslararası
güçlerin sesinin çıkarmamasını… Sahip olmak gerek, gücü arttırmak derken ne
oluyorsa halklara oluyor. Kafa karışıklığıyla, bir sürü soruyla İran’a dair bu
son yazımı yemeklere ve birkaç ufak anıya ayırmak istedim. Yorum yapmak benim gibi
bir cahile düşmez sanırım, hele de çok yeni tanıştığım bir konuda.Tek isteğim dünyadaki tüm halkların savaşsız, aynı
seviyede yaşam sürebilmeleri…
Bana hala sorulan hicap meselesini, ne kadar gergin ve telaşlı gittiğimi,
aklımı yere düşüren şaşkınlıklarımı tekrar tekrar anlatmak yerine diğer
anılarımı ve yediklerimi anlatmak istedim İran’a dair son günlüğümde. Mesela
Şiraz’daki otelde en iyi Kuran okuyan çocukları ağırlıyorlardı, asansörde velisiyle(ya da
öğretmeni) birlikte, bir sıkıntısı olduğunu
düşündüğüm şeker kıza rastlıyorum. Öte yandan öğretmeni bana o kadar abartılı
bakmıyor ki “yahu nerem açık” diye rahatsız olduğumu hatırlıyorum! Tam inerken
kız “biraz konuşabilir miyiz?” diyor ve havadan sudan konuşuyoruz. Amaç her
yerde olduğu gibi turistlerle pıratik yapabilmek. Çok tatlı, bir an adresimi
vereyim diyorum içimden mektup yazsın. Sonrasında bu kadar hevesli bir çocuğun
zaten bir şeyleri halledeceğini düşünüyorum.
Aynı akşam yemekte yan masada oturan aileye takılıyor gözüm. İki afacan
ötesi kız, sanırım babaları ve karşılarında ağabeyleriyle oturuyor. Gürültüye
başımı tekrar çeviriyorum. İki afacan kıkır kıkır ortalığı kasıp kavuruyor,
babanın suratı asılmış. Artık İran’a dair algım nasılsa babanın iki tane
patlatacağını sanıyorum! Hiçbir şey yapmadan asık suratla yemek yiyor. Gülesim
geliyor. Sonrasında "olur" mu diyeceksiniz, eğer bir dayak tehditi olsa o
çocuklar öyle şamata yapamazlardı sanırım. Çocuk her yerde çocuk ... Tıpkı Sio Se Pol Köprüsü'nde fotoğrafını çekmek istediğimde "ama ben güzel değilim" diyen güzeller güzeli kız gibi, çocuklar, gençler, kadınlar her yerde aynı...
Gecenin şu saatinde fincan çayım yanımda biraz da sohan olsaydı değmeyin keyfime. Yediklerime en çok sevdiğimden başlamalıyım, kakuleli Sohan’dan.
Kutusunun içinde dümdüzken, bavulda parçalara ayrılmış, zaten öyle servis
ediliyor. Olur da yolum İran’a tekrar düşerse ilk tadacaklarım ve bolca
alacaklarım arasında Sohan.
Bir heves ve ağzımı şapırdatarak sohandan bahsettikten sonra normal
anlatma düzenime geçebilirim. Tamam en iyisi beni en çok şaşırtanla devam
edeyim, fesenjanla. Abyaneh yakınındaki otelde menü sayılırken değişiklik olsun
diye sipariş ettiğim ki sevgili rehberimiz kapkara bir şey gelebilir diye bizi
uyarmıştı, fesenjan pilavın üzerine dökülüp yeniyor.
Biraz da ön yargıyla ilk tadışımdan sonra kenara sonra koydum ve
neden yukarıdaki gibi bildiğim nefis görüntüyü sipariş etmediğime söylendim.
İsfahan’da akşam gittiğimiz restoranda tavsiye üzerine tekrar denedim ki
çok da iyi yapmışım. İncecik dövülmüş ceviz ve nar salçası karışımına soğan ve
su ilave edilerek 5 saat pişirilip, cevizin pişmesine yakın içine tavuk eti
ilave ediliyormuş. Tavuk etinin de pişmesiyle yemek servise hazır hale
geliyormuş. Bu yemekte herhangi başka bir
ilave yok. En önemli karakteristiklerinden biri cevizin kendi yağını yemeğe
bırakması ve çok sağlıklı ve lezzetli bir tadın oluşması olduğu söyleniyor. Bu yemek Gilan bölgesinde ördek etiyle de
yapılıyormuş. Bu bilgiyi daha sonra internetten buldum tabii ki yemekte nar
ekşisi, ceviz dışında o kıvamı vermek için ne konulduğuna dair epey fikir
yürütmüştük ama internette nar ekşisi yerine nar salçası diyor. Pişirmeyi
öğrenmek istediklerimden.
Şehiriçlerinde gittiğimiz restoranlarda ya merdivenle yukarı çıktık ya
da aşağı indik nedense. Şiraz’da gittiğimiz Soofi Restaurant’ta da aynı
şey geçerliydi. Hoş bir mekan ve çakıltaşlı fırın karşılıyor bizi. İran’da
ekmek yok ya da rastlamadım. Lavaşın çeşitli şekillerini yedik hep. Soofi’de de
hamur ince sopayla fırına veriliyor. Büyükçe bir tokmak yardımıyla hamurlar ve
taşlar düzeltiliyor. Tam anlamadım koca tahta tokmağı. Sonrasında nefis
lavaşlar geliyor.
Meşhed’ten itibaran İsfahan’a kadar sürekli içinde yoğun buğday olan çorba
içtik desem. Ve etin nefis şekilleri. İran’da ete kesinlikle doyulur. Daha önce
bahsettiğim nefis şandiz, bizim Adana gibi olan kubidesi, tokmak kebabı. Bu
arada pilavları safranlı, yeşillikli, taze baklalı, üzeri portakallıydı. Ali Kapı’da
bunların hepsini içeren çok hoş bir tabak gelmişti. (Aşağıdaki fotoğraf) Pilav
tabağı her zaman ortaya geliyor, oradan alıyorsunuz.
İran’ın minik karpuzları Türkiye’yeye de geliyor biliyorsunuz. Sabah kahvaltısında
görüp tadına baktığımda ki renkleri açıktı yani o kadar methini duymasam
bakmazdım tadına, çok hoşuma gitti ve her sefer alır oldum. Bu arada sabah
kahvaltısında zeytin konmuyor, öğlen salatalarla birlikte veriliyor çeşitli
zeytinler. Çok sevdiğim havucun reçelinden daha önce bahsetmiştim. Ah bir de patlıcan,
bademcan çok kullanılıyor, belki mevsim itibariyla tam bilemedim.
İsfahan’da değişik gelen yemeklerden birini sipariş ettim, tokmak
kebabı. Bir küpün içinde geliyor. Küp sıcak, yağı benim yaptığım gibi çevreye
bolca dökmemeniz için maharet gerekiyor, getirilen büyük lavaştan da yardım
alıyorsunuz. Sulu kısmı tasa döküyorsunuz. Küpte kalanı metal bir tokmakla
eziyorsunuz bu noktada yardım istiyorum. Hızlıca çeviriyor yani içindeki eti
eziyor, tabağa döküyor, afiyetle yiyorsunuz.
Çok hassas bir sindirim sistemim olduğu için giderken telaş yapmıştım.
Ama hiç telaşlanacak bir şey yok. Şekerden balığa herşeye bulaşmış safrandan
daha önce bahsettiğim pudra şekerli tatlıya (sanırım adı “kak”tı ama emin değilim),
sohandan şandize herşey nefis. Daha önce de söyledim açık çaya bile alıştım
galiba. Tabii ki evimde simsiyah olmazsa olmazım ayrı konu.
Unutmadan her yerde yukarıdaki gibi bayraklara rastlıyoruz. Alanlarda
bir hazırlık göze çarpıyor öte yandan. Sokaklarda aşureler yapılıp dağıtılıyormuş. Hz Hüseyin'in tabutu yerine geçen Nakhl'la törenler yapılıyormuş.
Muharrem ayında öğrencilere 15 günlük tatil varmış. Samsun’a döndükten sonra tesadüfen, ufacık bir alanda toplanmış sanırım ağıt yakanların törenine rastgeldim. Acelem vardı fazla
kalamadım. İran’dakini merak etmedim desem yalan olur.
İsfahan’da kaldığımız otelin cennet misali bahçesinde içmediğim aş
çorbasında kaldı aklım bir de… Akşamları gelenler çay içip sohbet edip, kocaman
taslarda çorba içiyorlar. O bahçenin içinde zaman ve gerçeklik kavramınızı yitiriyorsunuz
yani bana öyle olmuştu.
Yapılan yorumlarda, orada yaşayan insanlar olduğunu fark ettik gibi bir
şeyler vardı. Aynı şey benim için de geçerli. Görmesem algım çok farklı
olacaktı. Devletlerin ne yaptığından çok insanların neler yaşadığı, neler
çektiği ya da nasıl mutlu olduğu ilgilendiriyor galiba beni. Ve en çok herkesin
eşit şartlarda yaşayabilmesi. Kimbilir belki yeniden düşer yolum, düşsün lütfen
güzelliklerle dolarak… Ah biliyorum anlatacaklarım bitmedi henüz mesela
kadınların üniversiteye gitme oranın %55’e %45 erkeklerden fazla olduğunu
söylesem, neyse daha sonra devam ederim belki …
lütfen bu ziyareti daha uzun yazın , çok güzel ve kıymeetli bence...
YanıtlaSilteşekkür ederim biraz daha yazabilirim ama tadında kesmeli diye düşündüm nedense belki ileride Tebriz'e gidersem bir de belki bir daha İsfahan'a gittiğimde devam ederim : )
SilAnılarınızı keyifle okudum..Ben de Irana bir gezi yapmayı düşünüyorum..Orada ki otel fiyatları hakkında net bir bilgim yok..Biraz bilgi verir misiniz? Teşekkurler
Silbir tura dahil olduğum için net olarak bilemiyorum fiyatları ama gitmeden önce araştırdığımda uygun fiyatlı yerler olabileceğini öğrenmiştim, gene de belki biraz tedirginlikten, biraz ilk gidilen yeri öğrenmek için turu seçtim ... kaldığımız otelleri bulabilirsem size mesajla atarım bir fikir olur
SilYoğun şeriat baskısı altında olmalarına rağmen İranlı kadınlar diğer müslüman ülkelerdeki kadınlardan çok çok ileri. Sanırım kadın eğitiminin -sıkı koşulları olsa da- engellenememiş olması bunun nedeni. Sanata ve kültüre verilen değer de bu kadınların eğittiği çocuklarla nesilden nesile aktarılıyor olsa gerek. Ah bir de kadınlar özellikle anneler her ülkede askerlerin başına geçebilse, böyle korkunç savaşlar da olmaz mıydı acaba? kaıdnlar kıyabilir miydi çocuklarının anlamsız yere ölmesine, öldürmesine?
YanıtlaSilKadınlara çok mu anlam yükledim, erkekler duymasın:)))))))))))))))))))
kesinlikle çok haklısın ...
Silaman boşver erkekleri : )
Gercekten cook degisik bir kültürleri varmis,bizlerden de cok cok ilerideler gibi,özellikle kadinlari...
YanıtlaSilBencede varsa ablatmak istediikleriniz yazin lütfen...
öte yandan kadınların şarkı söylemesi yasak ... belki daha sonra
Sil