21 Kasım 2013 Perşembe

İran Günlüğüm -10 (İsfahan)




Ve işte onca gün, onca yoldan sonra güzeller güzeli bir şehir son durağımız, İsfahan… Bahçesiyle büyülemeye başlayan oteliyle İsfahan serüvenimize iki gün yetmedi desem…

İnsanların bu şekilde hissedebilmeleri için özel bir çaba harcanıyor bu eyalette. Şehrin mimari planı 17.yyda Üstad Ali Akbar tarafından yapılmış ve o günden beri değişmemiş. Mesela kentin yapısını değiştirmemesi için gökdelen yapılmıyor. Bayıldığım masalsı tepe profillerinin bile bozulmaması için dikkat ediliyor.Bu arada yukarıdaki tavuskuşu efekti bilinçli yapılmış, gerçeği nefis gözüküyor. 


Kashan’dan sonraki ilk durağımız yukarıdaki sarı tuğlalı bina, müze bile değil.


İçine giriyoruz.Birkaç tuğla işleme ve dökülen çiniler, biraz burun kıvırıyorum. Girişten sonra geçtiğimiz alanda bir sürpriz bekliyor bizi.
 Birden Divriği Ulu Cami benzeri süslemelerle karşılaşıyoruz.


İnsan ister istemez heyecanlanıyor. Bir yerde taşa oyulmuş diğerinde alçı mermer tozunun başka malzemelerle karıştırılarak meydana getirilen harçla yapılan süslemeler. Bu arada bu tekniğin adı stükoymuş. Hangisi daha zor, aralarındaki fark nedir gibi sorularım için biraz daha bilgili olabilmeyi isterdim doğrusu. Ne binası görkemli, ne de yeri üstelik dört duvarda ve küçük bir alanda ama bayıldım işlemelerine. Eskiden medrese olarak da kullanılıyormuş bu yer. İran'da sufizm ile ilgili yapılan ilk yapılardan Adı Pir-i Bakran. Duvarlarda yer alan yazılar da Arap kaligrafi ve Kufi tekniği ile yazılmış.



Ve işte 40 Sütunlu Saray, Çehel Sütun. Girişi İran’da rastladığımız tipik girişlerden, uzun bir dikdörtgen havuz sonrasında dinginliğiyle sizi bekleyen bina. 


Mükemmel bir sade mimari tasarımına sahip olan bu yapı 17.yyda Şah 1.Abbas’ın kabul sarayı olarak yapılmış. 67bin metrekarelik bir bahçenin içinde, 110x16m büyüklüğündeki bir havuzun yanında yapılan saray adını verasındaki 20 sütun ve bunların suda yansıyan aksinden almış. Bir diğer açıklamaya göre Eski Pers dilinde “Kırk” kelimesi “birçok” anlamına geliyor.

Etkileyici bir giriş olsa da gördüğüm tek bakımsız girişti desem, özellikle sütunlar ve tavan tahta olduğu için biraz bakım gerekiyor olmalı diye düşündüm. 

İçeri girdiğinizde tam karşınızda sizi Çaldıran Savaşı’ndan bir an karşılıyor. Bir ara Yavuz’un bizde sürekli yayınlanan resminin aslında Şah İsmail’e ait olduğu söyleniyordu ki bu büyük duvar tablosunun önünde de aynı şekilde anlatıldı. Hatta kim kimdir şaşırdım.

Yanlarındaki resimlerse 16.yy, 17yy. ve sonrasından… Daha önce yayınladığım onarım fotoğrafı Çehel Sütun’a ait. Yandan gelen kuvvetli bir ışığın altında, uzun bir çubuğa kolunu dayayıp tekrar boyama yapıyordu, ilk defa gördüm. Onarımda çok ufak bir kısmına hiç dokunulmuyor, eski hali hakkında fikir vermek için.

6 yorum:

  1. bloğunuzu beğendim tebrikler takibe aldım sizde beni alırsanız sevinirim :)

    YanıtlaSil
  2. Halic de bir saraya gitmistik. Koc muzesinden onceydi,hay allah adini unuttum. OSarayin girisi de boyleydi
    Demekki hersey birbirine girmis. Pariste ki buyuk saray inda bahcesi boyle. İLginc. iyiki gittin. Birde bize slayt gosterisi yapabilsen.

    hevesli anne

    YanıtlaSil
  3. resimler ve bilgiler çok güzel

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...