Ve işte onca gün, onca yoldan
sonra güzeller güzeli bir şehir son durağımız, İsfahan… Bahçesiyle büyülemeye
başlayan oteliyle İsfahan serüvenimize iki gün yetmedi desem…
İnsanların bu şekilde
hissedebilmeleri için özel bir çaba harcanıyor bu eyalette. Şehrin mimari planı
17.yyda Üstad Ali Akbar tarafından yapılmış ve o günden beri değişmemiş. Mesela
kentin yapısını değiştirmemesi için gökdelen yapılmıyor. Bayıldığım masalsı
tepe profillerinin bile bozulmaması için dikkat ediliyor.Bu arada yukarıdaki tavuskuşu efekti bilinçli yapılmış, gerçeği nefis gözüküyor.
Kashan’dan sonraki ilk durağımız
yukarıdaki sarı tuğlalı bina, müze bile değil.
İçine giriyoruz.Birkaç tuğla işleme ve dökülen çiniler, biraz burun kıvırıyorum. Girişten sonra geçtiğimiz alanda bir sürpriz
bekliyor bizi.
Birden Divriği Ulu Cami benzeri
süslemelerle karşılaşıyoruz.
İnsan ister istemez
heyecanlanıyor. Bir yerde taşa oyulmuş diğerinde alçı mermer tozunun başka malzemelerle karıştırılarak meydana getirilen harçla yapılan süslemeler. Bu arada bu tekniğin adı stükoymuş. Hangisi daha zor, aralarındaki fark nedir gibi sorularım için biraz
daha bilgili olabilmeyi isterdim doğrusu. Ne binası görkemli, ne de yeri
üstelik dört duvarda ve küçük bir alanda ama bayıldım işlemelerine. Eskiden
medrese olarak da kullanılıyormuş bu yer. İran'da sufizm ile ilgili yapılan ilk yapılardan Adı Pir-i Bakran. Duvarlarda yer alan yazılar da Arap kaligrafi ve Kufi tekniği ile yazılmış.
Ve işte 40 Sütunlu Saray, Çehel
Sütun. Girişi İran’da rastladığımız tipik girişlerden, uzun bir dikdörtgen
havuz sonrasında dinginliğiyle sizi bekleyen bina.
Mükemmel bir sade mimari
tasarımına sahip olan bu yapı 17.yyda Şah 1.Abbas’ın kabul sarayı olarak
yapılmış. 67bin metrekarelik bir bahçenin içinde, 110x16m büyüklüğündeki bir
havuzun yanında yapılan saray adını verasındaki 20 sütun ve bunların suda
yansıyan aksinden almış. Bir diğer açıklamaya göre Eski Pers dilinde “Kırk”
kelimesi “birçok” anlamına geliyor.
Etkileyici bir giriş olsa da
gördüğüm tek bakımsız girişti desem, özellikle sütunlar ve tavan tahta olduğu
için biraz bakım gerekiyor olmalı diye düşündüm.
İçeri girdiğinizde tam karşınızda
sizi Çaldıran Savaşı’ndan bir an karşılıyor. Bir ara Yavuz’un bizde sürekli yayınlanan
resminin aslında Şah İsmail’e ait olduğu söyleniyordu ki bu büyük duvar
tablosunun önünde de aynı şekilde anlatıldı. Hatta kim kimdir şaşırdım.
Yanlarındaki resimlerse 16.yy,
17yy. ve sonrasından… Daha önce yayınladığım onarım fotoğrafı Çehel Sütun’a
ait. Yandan gelen kuvvetli bir ışığın altında, uzun bir çubuğa kolunu dayayıp
tekrar boyama yapıyordu, ilk defa gördüm. Onarımda çok ufak bir kısmına hiç
dokunulmuyor, eski hali hakkında fikir vermek için.
bloğunuzu beğendim tebrikler takibe aldım sizde beni alırsanız sevinirim :)
YanıtlaSilsıklıkla görüşmek dileklerimle
SilHalic de bir saraya gitmistik. Koc muzesinden onceydi,hay allah adini unuttum. OSarayin girisi de boyleydi
YanıtlaSilDemekki hersey birbirine girmis. Pariste ki buyuk saray inda bahcesi boyle. İLginc. iyiki gittin. Birde bize slayt gosterisi yapabilsen.
hevesli anne
Doğudan batıya doğru galiba)
Silresimler ve bilgiler çok güzel
YanıtlaSilteşekkür ederim
Sil