Acıların üst üste geldiği,
herkesin birbirini kızgınlıkla, saldırarak eleştirdiği zamanlardayız. Terörün
kol gezdiği, insanların birbirlerine olan güvenlerinin sarsıldığı zamanlar…
Ölüm haberi almak korkusuyla başlanıyor her güne, sevdiklerimizi ve hayatımızı
kaybetme korkusuyla… Şehitlerimize dualar ediyoruz, terörü yok etmek istiyoruz.
Bir noktadan sonra hayat kısıtlanamıyor devam ediyor. Bu noktada Mersault gibi
tepkilerimiz diye düşünmeden edemiyorum bazen, devam ediyoruz, devam etmek
zorundayız… Öte yandan sürekli ne yapabileceğimizi düşünerek olmalı bu ve birbirimize
kenetlenerek…
Yabancı için 2017’nin ilk kitabı
demek isterdim. Ama bu kitap 2016’dan kalma yazmayı unutmuşum. İnternet
günlüğüm neyse instagrama bile koymamışım. Dün tesadüfen fark ettim. Sonra her
kitabın okuma zamanı olduğu gibi yazma zamanı da var diye düşündüm. Veba’dan
sonra okusam da ısrarla bu zamanı beklemiş. Konuyla ilgili ilk hatırladığım
kızgınlığım. Topluma, kendine yabancılaşan Mersault’nun tepkisizliğine olan
kızgınlığım…
Camus’nün 1942’de yani II. Dünya Savaşı
sürerken yayınlanan ilk kitabı Yabancı. Savaşa girmemiş Türkiye’nin bile ekonomik
olarak etkilendiği zamanlar… Savaşla birlikte ölümün sıradanlaştığı bir ortamda
mı dünya boş ve anlamsız geliyor Mersault’ya merak ediyorum. Yenilgiler,
savaşta yitirilenlerle mi bu kadar tepkisizleşiyor. Ama anlatılan ortamda savaş
yok. Cezayir’de geçen olaylar annesinin ölümüyle başlıyor. Çalıştığı yerden
aldığı terfiyi kabul etmemesi, pisi pisine katil olması, kaçmak varken idama
gidip ölümü kabullenmesi. Evet sinir oluyorum bu kadar tepkisiz kalabilmesine… Bunun
adına, toplumun ona dayattıklarına karşı çıkmak dense de tuhaf ve itici geliyor.
Belki de günümüzde yaşadıklarımızla
tepkim artmış olabilir konuya. Sanayi devrimiyle gelen bir kavram yabancılaşma.
Sürekli çalışmanın getirdikleriyle anlamsızlaşan hayatlarla gelen… Sanırım beni
kızdırabilmiş olması romanın ne kadar başarılı yazıldığının bir kanıtı. Hayatın
anlamı tepkisizlik mi olmalı bu da size kalmış bir konu?
“O kitaplarda, belki kaçma
hikayeleri de bulacaktım. Hiç olmazsa bir seferinde çarkın durduğunu, bu karşı
durulmaz gidişte şansla rastlantının yalnız bir defa, bir şeyi
değiştirebildiklerini öğrenecektim. Bir tek defa! Bir bakıma da bu, bana
yetecekti galiba. Geri kalanını da kalbim yapacaktı. Gazeteler sık sık, topluma
olan bir borçtan bahsediyorlardı. Onlara göre bu borcu ödemek lazımdı. Fakat
bu, hayal gücüne hitap eden bir şey değil. Asıl önemli olan bir kaçma imkanı,
değişmez ve şaşmaz bir gidişatın dışına atlayış, umudun bütün şanslarını
taşıyan delice bir koşuştu. Tabii umut, koşup giderken bir sokağın köşesinde,
daha kurşun havadayken vurulup ölmekti. Fakat iyi düşünülürse, hiçbir şey bana
bu kadar talihli olabileceğimi umdurmuyor, aksine her şey bunu engelliyor,
mekanizma beni sımsıkı kavrıyordu.”Sh99
Arka Kapak
“1942’de yayımlanan Yabancı, romancı,
tiyatro yazarı ve düşünür olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yalnız Fransa’da
değil tüm dünyada kuşağının sözcüsü ve yol göstericisi olarak kabul edilen
Albert Camus’nün, ilk ve en çok ses getiren yapıtıdır. Romanda, bir Arap’ı öldüren
ama bu suçtan çok, gerçek duygularını dile getirdiği ve toplumun istediği
kalıba girmeyi reddettiği için dışlanan bir “yabancı” aracılığıyla, XX. yüzyıl insanının
içine düştüğü yabancılaşma anlatılır. Bir türlü ele geçirilemeyen “anlam”ın sürekli
aranışını, bilincin toplumdan ve dış dünyadan kopuşunu, topluma yabancı duran
kahramanın çevresiyle ve toplumla arasındaki çatışmayı anlatan roman, büyüleyici
gücünü arka plandaki derin ve suskun acıdan alır. Camus, genç kahramanı
Meursault’nun dış dünyayla arasına koyduğu mesafeyi, kendine ve topluma
yabancılaşmasını, annesinin ölümü dahil her şeye nesnel bir biçimde
yaklaşmasını büyük bir ustalıkla dile getirir.”
benimde geçen yıl aldığım hala okuyamadığım bir kitabı camus'un kendi hayatına bir göz attım dı zor yıllarmış o yıllar her yönüyle.. umarım yakında okurum.. ♥
YanıtlaSilVeba ve Yabancı evet, kesinlikle tavsiye ederim
Sil