Tek tipleşen bir dünyada, global bir
köy olma yolunda gittiğimizi düşünsek de mesafeleri aşmak bürokrasi ya da maddi
engellere takılabiliyor. Yani bundan yüzlerce yıl öncesinde güvenliği sağlanmış
bir kervanla ülkeler aşmak belki daha kolay. Ya da heybesini alan bir gezginin
yollara düşmesi, bir ülkeden diğerine gitmesi, buralarda Tanrı misafiri olması
hiç de şaşırtıcı gelmiyor.
Hele bir de Moğollar gibi önünde
insan yığınlarını sürüklerken yakıp yıkan bir topluluk varsa mecburi
göçler kaçınılmaz olmuş. Moğollar olmasa Mevlana, babasıyla Afganistan’ın Belh
şehrinden kalkıp Anadolu’ya gelir miydi bilinmez? Hal böyleyken topluluklar
harmanlanmış, gelenekleri birbirine karışmış bambaşka sentezler ortaya çıkabilmiş. İnsanlar acı ve yokluk içindeyken manevi değerlere daha çok sarılmış.
Sadi yıllar boyunca, bazen
zorunlu bazen eğitim için gezdiği ülkelerde yaşadıklarını, süzgecinden
geçenleri yazmış Bostan’da. Yönetimden sabra, zalimlerden yoksullara, kanaattan
şükre kadar pek çok konuya dair ufak hikayeler anlatmış. Okurken yazılanların
saflığı hoşunuza gidiyor, ne kadar uygulayabilirsiniz serbest piyasa
ekonomisinin hakim olduğu bir dünyada diye geçiyor aklınızdan. Öte yandan o
dönemin korkunç şartlarını da düşünmeden edemiyorsunuz. Galiba önemli olan iyi
insan olabilmek, herkes kendi için bunu yapabilirse dünya güzelleşir belki de …
Sadi’nin mezarı Şiraz’da.. İran’da popüler kültürün egemenliği arttığında nasıl olur bilmiyorum ama şimdilerde
halkın yoğun bir şekilde ziyaret ettiği kabirlerden…
Arka Kapak;
Daha hayatta iken büyük bir
şöhret kazanan Sadi, ömrünün üçte birini ilim tahsiliyle, bir o kadarını da
seyahatlerde geçirmiştir. Sadi, bu seyahatlerinde zamanın en büyük
bilginleriyle ve mutasavvıflarıyla tanışmış, onlarla sohbet etmiş, bilgi ve
görüşünü genişletmiştir. Ömrünün geriye kalan kısmında da köşesine çekilerek
kazandığı deneyimleri yazıya geçirip insanların yararına sunmuştur. Yirmiye
yakın kitabı olan Sadi’nin eserleri içerisinde en çok bilinip okunanlardan
birisi de şüphesiz Bostan…
Sadi, Bostan’da adalet, aşk,
ihsan, muhabbet, rıza, kanaat, şükür, tövbe gibi eskimeyen insani değerleri
hikayeler içinde işliyor… Binyıl geçse de bu hikayeler hala merakla okunuyor ve
insan hafızasında yer ediyor.
Hımmm, hiç tanımıyorum. Çok hoş.
YanıtlaSilDur bakalım benim önümde ne yollar açacak.
Sağol.
Bu aralar kitap konusunda hep şaşıran anne
Sadi Bostan'ı Mesnevi'den önce yazmış. İran'ın tasavvuf erbabından...
SilNe kadar doğru diyorsun, önemli olan iyi insan olmak. "İyi" olmayı koşullara bağlamadan olabildiğince "iyi" olmaya çalışmak. Dünyayı değiştirecek kadar çoğalmasak da en azından kendi iç hesaplaşmamızda başımızın dik olacağı birşeyler olur.
YanıtlaSilSevgili Mine, senin İran gezi notlarını okuduktan sonra benim için ilgi çekici bir ülke oldu İran. Tembellik edip kitap okumasam da, İran'ı anlatan belgeselleri, hatta orada geçen yemek programlarını ilgiyle izliyorum, bir yandan senin anlatımlarını hatırlıyorum.
Kitap okumasam da dedim ama içinde İran olduğu için hiç de alıp okumayı düşünmediğim Nar Ağacı kitabını okudum bu yıl.
Bostan hakkındaki yazın ise babamın sesini getirdi kulaklarıma. Çocuktum tabi o zamanlar. Babamın bize Bostan ve Gülistan'dan parçalar okuduğunu hatırlıyorum. Ne ilginç kendim alıp okumayı düşünmemişim bu yaşıma kadar. Ta ki yazını okuyana kadar.
babanızdan gelenleri duymak hoşuma gidiyor... Bostan ve Gülistan çocuklara okunası kitaplar gerçekten...
Sil