8 Ağustos 2015 Cumartesi

NUH’UN GEMİSİ Bu Diyar Baştan Başa 1 – Yaşar Kemal


Gecenin bir yarısı balkondan her yanımı saran ışıltılı bina yığınlarına bakıyorum. Ne çok bina, ne çok hayat diye geçiyor yine aklımdan. Üstelik orta büyüklükte bir taşra kentindeyim. Ürkütücü mü? Kesinlikle… Bu kadar hızla çoğalan insanlara yetmeyen yollar, artan özel hastanelere rağmen düşen hizmet kalitesi, çoğalan özel okullar ve basit matematik işlemlerinden bile bir haber olan çoçuklar. Şehir hallerinden bahsediyorum tabii ki. İnsanoğlunun her döneminde böyle şikayetleri olmuş diye geçiyor aklımdan…

Birinci Dünya Savaşı, sonrasında Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış Anadolu geliyor aklıma. Ve kapıya kadar dayanan İkinci Dünya Savaşı! İçeri giremese de etkisi yadsınabilir mi? Savaş sonralarında yani 1950’lerde bir gazete muhabiri tüm Anadolu’yu dolaşıp yazıyor, gördüklerini, yaşadıklarını…

Dört ciltte toplanan bu yazılar arasında ağır ağır ilerliyorum. 60 sene öncesinin Türkiye’sinden bahsediyor. Karadeniz’in azgın dalgalarında ilerlemeye çalışan, Samsun’dan geçen geminin varlığını biliyorum az çok. Ama ambarında istiflenmiş halde Rize’den Samsun’da günlerce yolculuk edildiğini bilmiyormuşum. Ya da bir trenin üst mevkilerinde cayır cayır yanan kalorifere rağmen balık istifi seyahat edilen kısmında nasıl donulabilindiğini de…

Öte yandan gördüğüm şehirlerle birleştirmeye çalışıyorum okuduklarımı mesela Van’la. Evliya Çelebi’nin çökmüş bir deveye benzettiği kalesi geliyor aklıma ve yerleşimi, dağ köyleri, muhteşem gölüyle birlikte... (Sahi bu göldeki tarihi yüzlerce yıla dayanan, kendine hayran bırakan kilisenin yıkılmaktan Yaşar Kemal sayesinde kurtulduğunu biliyor muydunuz?) Bir yandan da mesela Diyarbakır’da Sanayi Devrimi’nin yansımalarını, Marshall yardımının etkilerini okuyorum canım ister istemez çok sıkılarak. Toprak beylerinin hizmetinde neredeyse karın tokluğuna çalışan köylülerin gelen traktörlerle iyiden iyiye aç kalışları sözlerin tıkanışı…



Biraz da gıpta ederek Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkışını okumak heyecanlandırıyor sonra. Nuh’un gemisini arayan ve Küp Gölü cıvarında bulduğunu söyleyen Fransız kafileyle birlikte zirveye çıkışı muhteşem. Antep’te kaçakçı oluşunu gülümseyerek okuyorum, gazetecilik aşkıyla sınırdan ateş altında Halep’e geçip dönüyor. Hatta istihbarat memuru bile oluyor. Bu arada üzerinde bulutla çekiyorum yaşasın derken bulut olması dağa çıkacaklar için pek iyiye alamet değilmiş, hava şartları nedeniyle tabii ki... Aşağıda yanan ovaya rağmen yukarıda tipi, dondurucu soğuk!

Erzurum, Amasya, İstanbul’dan da hatta Sait Faik’in Mark Twain derneğinin fahri üyeliğini aldığında söyledikleri, gidebildiğim şehirlerde okuyacaklarım, satırların izlerini arayacaklarım arasında olacak belli. Usta yazarın sarsan yalınlığının izinde dolaşacağım belki de canım Anadolu’yu bundan sonra…

Arka Kapak

“Romanlarında Anadolu insanının gerçek dünyasını destansı boyutlara taşıyan, yaşanmış ve yaşanan gerçeği mitlerin, efsanelerin evreninde çoğaltan Yaşar Kemal, sadece bir romancı ve halkbilimci değil, gazetelerimizde modern röportaj yazarlığının da kurucusudur. Onun, her biri yayımlandığı dönemde olay yaratan röportajlarında gerçek, hayat buldu ve okuyucuyu sarstı.

Bu Diyar Baştanbaşa dörtlüsünün ilk kitabı Nuhun Gemisi acıtıcı gerçeği şiirsel bir güzellikle okura sunarken, gerçeğin acısıyla edebiyatın hazzı aynı anda hissedilir.

“İnsan birden irkiliveriyor. Atom bombası bu şehre düşmüş sanki. Yer yer taş yığınları, harabeler. Diyarbakır pas tutmuş. Diyarbakır, eski, çok eski bir demir kapı kadar paslı.(…)Bu şehir kılıf içinde.”  Yaşar Kemal

“Türk umumi efkarından ve memleketten neler saklandığını görmek, hakikatin ne olduğunu anlamak için Yaşar Kemal’in sade bir kalemle, yalnız realiteyi ifade azmiyle yazdıklarını okumalı.”
Hüseyin Cahit Yalçın, Ulus, 6Eylül 1953


2 yorum:

  1. çok içten anlatmışsın.
    yaşar kemal okuyucusuna yakışır cinsten bi yazı. tebrik ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. güzel yorumun için ben teşekkür ederim canım

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...