Anadolu’da büyülenmişçesine
rayları takip ederken şehirlerden geçiyorum bir bir. Öğrenmek, binlerce yıl
öncesiyle bugün arasındaki tüm kapıları açmak istiyorum zihnimde. Ve sonunda
Kars’a varıyorum. Binlerce yıl öncesine doğru bir yol var önümde şimdi Ani
Harabeleri zamanı...
Bundan 5 bin yıl öncesinde yani
M.Ö. 3 binlerde Doğu Anadolu’da Hurriler’in egemen olduğu söyleniyor. Günümüzden
2500 -3000 yıl öncesindeyse bölgede izlerini takip etmekten keyif aldığım
Urartular egemen. Haritada Divriği gösterilmemiş. Divriği'ye kadar uzanıyor Urartu hakimiyeti. Güneşin batışına doğru bir kartal yuvasını andıran kalesiyle...
Güney Kafkasya, Kuzeybatı İran,
Doğu Anadolu için kesişme yeri, İpek Yolu sayesinde de altın dönemini yaşayan
bir bölge olmuş. Evet yolum Ani Harabelerine doğru. (Nedense Anı demeyi tercih
ediyorlar.) Ocaklı köyünde harabelere doğru yürürken bahçelerde dizilmiş
tezeklere rastlıyorum sıklıkla. Tezekler arasında kazlar, koşuşan çocuklara
eşlik ediyor. Ludmila Denisenko, kazların çok zeki ve kindar olduklarını asla
unutmadıklarını anlatmış kitabında. Yazları tatile geldiklerinde yeni çocuk
olduğu için sürekli bacaklarına dalan bir kazla olan savaşı anılarında yer etmiş. Aklıma fazla akıllı
bulduğum kargalar geliyor, ama onlar nedensiz tepenizde dolaşmazlar.
Surlara doğru yaklaşmışken
uzaktan bir boğa görüyorum. Çekmezsem olmaz. Yanımda yöremde kimse yok. Tek
başıma çeke çeke ilerliyorum. Boğa nasıl bağırıyor anlatamam, böğürüyor mu
denir sahi, neyse hiç üstüme alınmıyorum. Yürümeye ve çekmeye devam... O arada
surların kapısında görevliler dışarı çıkmışlar, el sallayıp uyarmaya
çalışıyorlar. Allah Allah bana mı bu şimdi diye şüphedeyim. Öyle ya yol boyunca
bir sürü inek fotoğrafı çekmişim, vukuatsız. Neyse o kadar uyarıya iyice ters
tarafa geçip ilerliyorum ama boğanın yan gözle beni takip edişi gerçekten
görülmeye değerdi ki çekmeye cesaret edemedim. Sizin gibi ben de merak edip
soruyorum, saldırırmış vallahi...
Yürüdüğüm böğüren boğalı yol,
harabelerin kuzey girişi. Burada yapılan çalışmalarda M.Ö. 1000lere tarihlenen
yani günümüzden 3000 yıl öncesine giden dönemde bazalt taşlarla yapılan kale
kalıntıları bulunmuş. Yani bugün gördüğümüz surların dışında bir kale daha
varmış. İçeri giriyoruz. Birbirinden epey uzakta M.S. ilk 1000 yıla tarihlenen yapı
kalıntıları. Burada geçmişte bir şehir olduğunu ve çok gelişmiş olduğunu hayal
edebilmek zor geliyor. Kars Müzesi’ndeki taslak hayal etmemi kolaylaştırıyor.
10.000 üstünde insanın yaşadığı bir şehirden bahsediyoruz. Vay be!
Ani Surları ve Kalesi, tam olarak
Ermenistan sınırında, doğal sınır Arpaçay’ın iki yakasında iki devlet!
Neredeyse elinizi uzatsanız değecek mesafede... Yukarıdaki fotoğrafta
Selçuklular’ın yaptığı Anadolu’nun ilk camisi Ebu’l Manuçehr Camii en sağda, ortada uzaktaki tepede kale kalıntıları, solda arkada ise Ermenistan topraklarındaki
taş ocakları. Bastığım topraklarda yaşayanların geçmişten içime dolan sesleri anın
dinginliğine karışıyor. Sınırdayım! Sınır kapılarını kapatan olaylar, onca
savaş, hiç bir şey olmamış gibi tepede güneş, otlar, taşlar, çiçekler arasında
yürüyorum.
Yamaçta kalan resimli kilise ve
arkada Ermenistan taş ocakları. Ani harabelerinde siyah veya sarı tüf taşları
kullanılmış. Sadece bu kilisedeki resimler kaldığı için böyle isim verilmiş
olmalı. Eski dönem kiliselerinde hep olduğu gibi dinsel olaylar anlatılıyor bu
resimlerde.
1071 Malazgirt Savaşı Türklerin
Anadolu’ya ilk girişleri olarak kabul edilse de Selçuklular 1064’te Ani’yi
almışlar. Anadolu’ya ilk girişi yapmışlardır. Selçuklu Sultanı Alparslan Ani’de
Büyük Katedral’de ilk Cuma namazını kıldığı için buraya Fetih Camii denilmiş ve
Türk İslam dünyasında bir miladın sembolü olmuş.
Fethiye Camii’sinin biraz
ilerisinde Anadolu’daki ilk Türk camisi olan Ebu’l Manuçehr bulunuyor. Türk
İslam mimarisinin gelişiminde ilk örneği yansıttığı için, çok büyük bir önem
taşımakta.
Camiiden bakıldığında Arpaçay
üzerindeki İpek Yolu köprüsü kalıntıları, az ilerisinde Bakireler Manastırı
görülüyor. Kırmızı, siyah taşlarla yapılmış geometrik desenler çok hoş. Bu
camii fotoğraf çekmek için malzemesi bol yerlerden yalnız bir de modeliniz
olmalı mutlaka.
Bu camii benim için de bir ilk.
Çünkü Selçukluların Anadolu’da yaptıkları ilk camilerin orta kısımlarında İran’daki
gibi avlu olduğunu görmüştüm ya da üst kısımlarında zamanla daralan, kapanan açıklık
var diye düşünüyordum. Buradaysa minaresi de dahil bambaşka bir camii görmek
çok değişikti.
Arpaçay kıyılarında Kapadokya’yı
anımsatan mağaralar gördüm. Doğu Anadolu’nun volkanik yapısı arazideki renkli
taşları, mağaraları etkilemiş doğal olarak. Benim birkaç mağara olarak
gördüklerimin toplamı 823 yani bugün varlığı teyit edilen yeraltı yapısı ve
mağaraların sayısından bahsediyorum. Ani’de tünel, geçit vb. yapıların
uzunluğunun 500 metrenin üzerinde olduğu söyleniyor.Bunların çoğu konut olarak
kullanılmış. Geri kalanlarsa kilise, geçit, mezarlık, su kanalı, güvercinlik
gibi nedenlerle kullanılmış. Bu yapısıyla Kapadokya’da kurulan binlerce insanın
yaşadığı yer altı şehirlerine benziyor.
Surları, kalesi, kiliseleri, sarayı,
külliyesi, hamamları, depoları, atölyeleri, ateşgedesiyle Ani 78 hektarlık bir
alana yayılmış. Denizden ortalama yüksekliği 1460 metre. Şu andaki kalıntıları
kabataslak gezmek iki saatimi aldı. Ve o güneşin altında hiç yorulmadım desem. Bu
arada beş aşamada yapılan surların uzunluğu 4,5 kmyi buluyormuş.
Ani’deki doyurucu geziden sonra
sıra balıkta, Çıldır Gölü’ne doğru yola çıkmalı. Kar manzaralarından sonra
neyle karşılaşacağımdan çok da emin değildim göle doğru giderken. Haziran başı
buralarda baharın başlangıcı olması nedeniyle yollar rengarenk çiçek
tarlalarıyla dolu. Ve tabii hayvan sürüleri, başlarında çobanlarıyla.
Göldeki meşhur balıkçıda sarı
balık yenilecek. Yağmur başlamış ne gam. Kılçıklarından kocaman olduğunu
düşündüğüm balık nefis. Sonradan fotoğraflarını gördüm. Gerçekten çok büyükmüş.
Tarih yüklü Ani’den sonra
böylesine bir manzara eşliğinde yemek yemek beni benden alıyor. Hem ruhsal,
hem fiziksel, hem zihinsel doyumun tam ortasındayım. Biraz daha keyfini
çıkarmak ne güzel olurdu manzaranın. Kışın kızaktan sonra sıcacık soba başına
gelip ısınmaya çalışarak balık yemenin keyfi de bambaşka olmalı. Uçsuz
bucaksız beyazlıkta kaybolmak için birgün gene yolum düşsün buralara
dilekleriyle Kars’a doğru yola çıkma zamanı artık...
harika bir çalışma
YanıtlaSiladınızı bilmesem de teşekkür ederim
SilFotoğrafları gördükçe gidesi geliyor insanın :)
YanıtlaSilKara rahatlıkla atlayıp gidilecek yerlerden ... tavsiye ederim ...
Sil