12 Temmuz 2015 Pazar

Kar - Orhan Pamuk


Kale’den indikten sonra girdiğim çay bahçesinde elinde kitabıyla, tek başına oturan bir genç kadın dikkatimi çekiyor. Kitabın adını öğrenmezsem olmaz. Yazarını okuyabiliyorum sadece “Tezer Özlü”...


İnsanın içini sıcacık ısıtan güneş, yeşilliklerle sarılmış bir çay bahçesi ve elinde kitabıyla genişçe bir masada, tek başına oturan hoş bir genç... Gülümsüyoruz... Yandaki sandalyaye oturuyorum o kısacık sürede. Üniversite bittikten sonra mecburi hizmet için en iyi bildiği yer olan Kars’ı seçtiğini, sonrasında kalmak istemediğini anlatıyor. Bu çay bahçesinin, bahar ancak gelebildiği için henüz açılabildiğini, tüm kışı evlerde geçirdiklerini anlatıyor. Uzakta, ağır akan bir hayat, bembeyaz, başka bir dünyadaymışız gibi diyor. Aklıma Kar romanı geliyor, tekrar okumalı diye düşünüyorum. Hatta yıllar önce aklıma Kars tohumlarını atan bu romanı gelmeden neden okumadım diye hayıflanıyorum... Ve gecenin sessizliğinde, sayfa sayfa karın sessizliğine doğru yola çıkıyorum...

 “Karın sessizliği, diye düşünüyordu otobüste şoförün hemen arkasında oturan adam. Bu bir şiirin başlangıcı olsaydı içinde hissettiği şeye karın sessizliği derdi...”*

Yıllar sonra annesinin ölümüyle Almanya’dan Türkiye’ye dönen sürgün şair Ka, belediye seçimleri, Batman’dan sonra Kars’ta da başlayan genç kız intiharları için röportaj yapmak üzere Kars’ta bulur kendini. Asıl amacınınsa evlenmek istediği İpek’i görmek olduğunu itiraf eder kendine. Dünyayla bağlantısı yoğun kar yağışı nedeniyle kesilen bu sınır şehrinde gelişen olaylara dahil oluvermiştir bile. Sadece üç günde olacaktır herşey. Yaşamının geri kalanını etkileyecek bir üç gün...

“Kar, büyük doyuran tanelerle ağır ağır yağıyordu. Yavaşlığında, doluluğunda ve şehrin neresinden geldiği belli olmayan mavimsi bir ışıkta iyice belirginleşen beyazlığında insana huzur ve güven veren güçlü bir yan, Ka’yı hayran bırakan bir zarafet vardı...”**

Bildik caddelerde dolaşmak, hele de Kars gibi özellikli bir şehirse en sevdiğim okumalardan. Bir yandan bilmediğim kapalı kapılar ardındakilere dair fikir ediniyorum. Bu tam olarak Kars’a dair değil, tüm Türkiye mozaiğinin sıkıştırılmış hali denilebilir. Ya da yazarın kendi kelimeleriyle; ”Aşırı kar yağışı yüzünden Türkiye’nin geri kalanından kopan küçük bir kasaba hayal ediyordum. Bu yoksul, ücra yeri Türkiye’nin bir çeşit siyasi minyatürü haline getirecektim.”*** Yoksulluk ya da olmayan intiharlardan bahsedilmiş olmasının Karslıları neden kızdırdığını tahmin edebilse de insan, muazzam bir reklam olduğunu kim inkar edebilir? Kars’a dair basılmış ücretsiz dergiler, broşürler alırken hiçbir yerde Kar romanına rastlamadım. Oysa bugünkü turizm potansiyelini biraz da bu romana borçlu değil mi?

“Bir çeşit sıradan ve sihirli bir tekrar duygusu vererek yağan iri taneli karın inanılmaz güzelliğine hayran olarak, kaldırımların buz tutmuş köşelerinde iyice yavaşlayarak ağır ağır Atatürk Caddesi’nden aşağı indi. Daha sonraki yıllarda Kars’ta karın güzelliğini, şehrin karlı kaldırımlarında aşağı yukarı yürürken gördüğü manzaraları (aşağılarda üç çocuk bir kızağı yokuş yukarı iterken, Aydın Foto Sarayı’nın karanlık vitrininde Kars’ın tek trafik lambasının yeşil ışığı yansıyordu) kederli ve unutulmaz kartpostallar gibi niye hep içinde taşıdığını soracaktı kendine.”****

İri taneleriyle her şeyi örten karın altında 2000lerin başındaki siyasi olaylara dair çarpıcı tazelenmeler yaşarken, aşk her zaman aşk işte diyorum belli belirsiz. Hırs, tutku, vazgeçmişlik, kabulleniş, isyan, yoksulluk eşlik ediyor sayfalara... Bir yandan topluma bir yandan bireye bir yandan inançlara dair gel gitlerle bir heyecan dalgasında bitiyor roman. Bembeyaz bir siluet halinde ille de o sessizliğe eşlik ederek sabahın bir saatinde yürümek istiyorum Kars sokaklarında, aklımda Kar'la birlikte...

Sahi Masumiyet Müzesi’yle bezmiş bir okur gibi hissederken Orhan Pamuk’u neden sevebileceğimi hatırlatıyor bu roman yeniden...  

Arka Kapak

“ “Kar zamanımızın okunması gereken temel kitaplarından...” Margaret Atwood

On iki yıldır Almanya’da olan sürgün şair Ka Türkiye’ye dönüşünden dört gün sonra, bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan karın altında sokak Kars’ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve tiyatro direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal guruplar, dedikodular, söylentiler, Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve Ka için aşk ve mutluluk vaadi vardır. Kar Türkiye’nin temel siyasi çatışmalarını anlamamız için okunması gereken bir roman.

“O ne bir idelog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci. Orhan Pamuk büyük bir romancı.”New York Times.”

*Sayfa9
**Sayfa65
***Sayda 312

****Sayfa448

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...