Kale’den
indikten sonra girdiğim çay bahçesinde elinde kitabıyla, tek başına oturan bir
genç kadın dikkatimi çekiyor. Kitabın adını öğrenmezsem olmaz. Yazarını
okuyabiliyorum sadece “Tezer Özlü”...
İnsanın
içini sıcacık ısıtan güneş, yeşilliklerle sarılmış bir çay bahçesi ve elinde
kitabıyla genişçe bir masada, tek başına oturan hoş bir genç... Gülümsüyoruz...
Yandaki sandalyaye oturuyorum o kısacık sürede. Üniversite bittikten sonra
mecburi hizmet için en iyi bildiği yer olan Kars’ı seçtiğini, sonrasında kalmak
istemediğini anlatıyor. Bu çay bahçesinin, bahar ancak gelebildiği için henüz
açılabildiğini, tüm kışı evlerde geçirdiklerini anlatıyor. Uzakta, ağır akan
bir hayat, bembeyaz, başka bir dünyadaymışız gibi diyor. Aklıma Kar romanı
geliyor, tekrar okumalı diye düşünüyorum. Hatta yıllar önce aklıma Kars tohumlarını
atan bu romanı gelmeden neden okumadım diye hayıflanıyorum... Ve gecenin
sessizliğinde, sayfa sayfa karın sessizliğine doğru yola çıkıyorum...
“Karın sessizliği, diye düşünüyordu otobüste
şoförün hemen arkasında oturan adam. Bu bir şiirin başlangıcı olsaydı içinde
hissettiği şeye karın sessizliği derdi...”*
Yıllar
sonra annesinin ölümüyle Almanya’dan Türkiye’ye dönen sürgün şair Ka, belediye
seçimleri, Batman’dan sonra Kars’ta da başlayan genç kız intiharları için
röportaj yapmak üzere Kars’ta bulur kendini. Asıl amacınınsa evlenmek istediği
İpek’i görmek olduğunu itiraf eder kendine. Dünyayla bağlantısı yoğun kar
yağışı nedeniyle kesilen bu sınır şehrinde gelişen olaylara dahil oluvermiştir
bile. Sadece üç günde olacaktır herşey. Yaşamının geri kalanını etkileyecek bir
üç gün...
“Kar,
büyük doyuran tanelerle ağır ağır yağıyordu. Yavaşlığında, doluluğunda ve
şehrin neresinden geldiği belli olmayan mavimsi bir ışıkta iyice belirginleşen
beyazlığında insana huzur ve güven veren güçlü bir yan, Ka’yı hayran bırakan
bir zarafet vardı...”**
Bildik
caddelerde dolaşmak, hele de Kars gibi özellikli bir şehirse en sevdiğim
okumalardan. Bir yandan bilmediğim kapalı kapılar ardındakilere dair fikir
ediniyorum. Bu tam olarak Kars’a dair değil, tüm Türkiye mozaiğinin
sıkıştırılmış hali denilebilir. Ya da yazarın kendi kelimeleriyle; ”Aşırı kar
yağışı yüzünden Türkiye’nin geri kalanından kopan küçük bir kasaba hayal
ediyordum. Bu yoksul, ücra yeri Türkiye’nin bir çeşit siyasi minyatürü haline
getirecektim.”*** Yoksulluk ya da olmayan intiharlardan bahsedilmiş olmasının
Karslıları neden kızdırdığını tahmin edebilse de insan, muazzam bir reklam
olduğunu kim inkar edebilir? Kars’a dair basılmış ücretsiz dergiler, broşürler
alırken hiçbir yerde Kar romanına rastlamadım. Oysa bugünkü turizm
potansiyelini biraz da bu romana borçlu değil mi?
“Bir
çeşit sıradan ve sihirli bir tekrar duygusu vererek yağan iri taneli karın
inanılmaz güzelliğine hayran olarak, kaldırımların buz tutmuş köşelerinde iyice
yavaşlayarak ağır ağır Atatürk Caddesi’nden aşağı indi. Daha sonraki yıllarda
Kars’ta karın güzelliğini, şehrin karlı kaldırımlarında aşağı yukarı yürürken
gördüğü manzaraları (aşağılarda üç çocuk bir kızağı yokuş yukarı iterken, Aydın
Foto Sarayı’nın karanlık vitrininde Kars’ın tek trafik lambasının yeşil ışığı
yansıyordu) kederli ve unutulmaz kartpostallar gibi niye hep içinde taşıdığını
soracaktı kendine.”****
İri
taneleriyle her şeyi örten karın altında 2000lerin başındaki siyasi olaylara dair
çarpıcı tazelenmeler yaşarken, aşk her zaman aşk işte diyorum belli belirsiz. Hırs,
tutku, vazgeçmişlik, kabulleniş, isyan, yoksulluk eşlik ediyor sayfalara... Bir
yandan topluma bir yandan bireye bir yandan inançlara dair gel
gitlerle bir heyecan dalgasında bitiyor roman. Bembeyaz bir siluet halinde ille
de o sessizliğe eşlik ederek sabahın bir saatinde yürümek istiyorum Kars
sokaklarında, aklımda Kar'la birlikte...
Sahi Masumiyet Müzesi’yle bezmiş bir okur gibi hissederken
Orhan Pamuk’u neden sevebileceğimi hatırlatıyor bu roman yeniden...
Arka
Kapak
“
“Kar zamanımızın okunması gereken temel kitaplarından...” Margaret Atwood
On
iki yıldır Almanya’da olan sürgün şair Ka Türkiye’ye dönüşünden dört gün sonra,
bir röportaj için Kars şehrinde bulur kendini. Ağır ağır ve hiç durmadan yağan
karın altında sokak Kars’ta ağzına kadar işsizlerle dolu çayhaneler, dışarıdan
gelmiş ve kardan mahsur kalmış gezgin bir tiyatro kumpanyası, intihar eden ve
tiyatro direnişi yapan kızlar, çeşitli siyasal guruplar, dedikodular, söylentiler,
Karpalas Oteli ve sahibi Turgut Bey ile kızları İpek ve Kadife ve Ka için aşk
ve mutluluk vaadi vardır. Kar Türkiye’nin temel siyasi çatışmalarını anlamamız
için okunması gereken bir roman.
“O
ne bir idelog, ne bir siyasetçi, ne de bir gazeteci. Orhan Pamuk büyük bir
romancı.”New York Times.”
*Sayfa9
**Sayfa65
***Sayda 312
****Sayfa448
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder