3 Temmuz 2015 Cuma

Trenle Anadolu 7 – Kars –Sarıkamış - Divriği – Sivas – Samsun 1


Başım düşmüş. Uyku arasında kayan yeşilin içinde gördüğüm şey tam olarak ayağa fırlamama yetiyor. Çekmeye başlıyorum. Bu kalp çarpıntısının tek nedeni Katerina Köşkü! O kadar uyku sersemiyim ki, Sarıkamış’ta olduğumuzu farkediyorum ama ağaçlar arasında çekmeye çalıştığımın askeri bina olduğunu sonra anlayabiliyorum. Tabii ki az sonra Katerina Köşkü’yle buluşuyorum. Çok şükür... Nefis... 



Yolum, haziran başında baharın keyfini henüz yaşamaya başlamış Kars’tan Divriği’ye, Sivas’a ve Samsun’a olacak. Doğubeyazıt ve Iğdır’dan sonra Kars’tan bahsetmeliyim belki ama derin gönül bağım Sarıkamış’ı anlatmam için ikna ediyor beni. 


Iğdır’a inmeden gördüğüm parlayan şeyler hemen her binanın çatısındaki sac levhalarmış. İlk kez Kemaliye’de ahşap evlerin korunmasında kullanıldığını gördüğüm sac levhalar, burada tüm evlerin çatısında. Hatta kırmızı, yeşil gibi renklere boyanarak da kullanılıyorlar. Amaç karın fazla kalmaması. Sarıkamış’ta Katerina Köşkü’ne çıkarken gördüğüm paslı teneke çatılar da başka bir çeşit, tabii ki fakirliğin ifadesi.


Köşke kışın çıkılmıyor. Daracık bir dağ yolu. Bu dar yoldan yukarı çıkılıyor, karşıdan araba gelirse ne olur bilmiyorum. Her zamanki gibi ineklerin geçmesi bekleniyor. Fotoğrafta yakın gözükse de cer atölyelerinden bakıldığında öyle değil, biraz daha dik, gene de vakit varsa yürüyerek çıkılabilinir.Ve mutlu son! Bu arada yukarıdaki fotoğrafın alt kısmındaki taş binalar "cer atölyeleri". Cer Atölyeleri , karşıma ilk defa Eskişehir gezisinde TÜLOMSAŞ'ta (Türkiye Lokomotif ve Tren Sanayi) çıkmıştı. Baltık mimarisinde inşa edilmiş bu atölyelerde, lokomotiflerde kullanılan motorlar yapılıp onarılıyormuş.

Moskova-St.Petersburg arasında hızlı trenle giderken ormanların ve ağaç evlerin çokluğuna şaşırmıştım. Kars ve Sarıkamış’ta, Baltık mimarisine uygun taş evlerin dışında Sarıkamış’ta böyle kütük bir ev görmek hem şaşırttı, hem Rusya’yı hatırlattı. İçimdense ben burada yaşayabilirim cümlesi sıcacık yayıldı ortalığa. 



“Sarıkamış’tan Erzurum’a gidildiğinde muhteşem bir doğa ile yüz yüze gelinir. Her yer çam ormanı, hava tertemizdir. Durup da ormanlık tepelere dikkatle baktığınızda çamların arasında gözünüze çarpan Katherina Köşkü olarak bilinen av köşkü, Sarıkamış’taki diğer Rus binaları gibi Kuzey Avrupa tarzı modern bir bina olarak inşa edilmemiştir. Aksine özgün Kuzey Rusya mimarisi tarzında 80 derecede haşlanmış çam tomruklarının birbirine geçirilmesiyle çivi kullanılmadan inşa edilen geleneksel bir kütük binadır. Bu tarz köşklere orta ve kuzey Rusya’nın ormanlık bölgelerinde çok sık rastlanır ve “Terem” olarak adlandırılır.” Sayfa 100 


1881’den önce inşa edildiği düşünülen köşk Çar’ın sevgilisiyle rahat buluşabilmesi için yapılmış. Ancak 1914’te sadece torunu gelebilmiş. Yakın zamana kadar askerlerin korumasında olan köşk Kültür Bakanlığı’na devredildikten sonra cam, çerçeve çoktan sökülmüş. Çocukların oynadığı, ineklerin otladığı, tuvalet için kullanılan bir yer haline gelmiş. Arka bahçede bisikletli genç topluluğu gördüğümde çok değil kısa süre sonra bir kibrite canım kütüklerin çatır çatır yanabileceğini düşünüp hüzünlenmemek elde değil. 


Bir küçük bir büyük yapıdan oluşan binada kütüklerin geçme tekniğiyle nasıl yapıldığı, çivi yerine kullanılan kütükleri ve bugüne kadar nasıl kaldığını izlemek çok güzel. Tabii ki Askerlere de teşekkür etmek gerekiyor. Az ilerde Sarıkamış Kayak Merkezi. Burası neden bir butik otel olmasın diye geçiriyorum aklımdan. Ya da belki müze. Burada müzeye kimse gelir mi bilinmez ama bir butik otelle bu sıcacık bina kurtulabilir. İmkanım olsa orayı onartıp yaşayabilmeyi çok isterdim. Küçüğünde de olabilir, hiç fark etmez. Evren duy sesimi :)


Oturup çay içilecek bir tesis ararken kayak merkezindeki kafe tavsiye ediliyor. Ve harika bir ormandan yukarı çıkmaya başlamak çok iyi geliyor. Katerina Köşkü’nden bakarken çam ormanlarının karşı dağlara neredeyse elle savrulmuş gibi ara ara yayıldığını görmüştüm. Buradaysa çok sık bir orman içinde ilerliyoruz.


Tepedeki kafe ferah ve temiz. O kadar sık ki ağaçlar nerede kayıldığını anlamaya çalışıyorum. Batıdakilerin tersine Sarıkamış’taki kar garanti olduğu için buraya epey bir otel yatırımı yapılmış. Umarım daha da fazlalaşır ve gelişmesine yardımcı olur. Ve ben kışın da gelebilirim, kimbilir belki kaymayı öğrenebilirim. Neden olmasın...


Sarıkamış-Kars yolundaki şehitliğe uğramadan olmaz. Belki benim dedelerimin de burada savaşması, çok fazla savaş görmeleri beni daha da duygusallaştırıyor. Dedem yani babamın babası 1914'te Sarıkamış'taki savaşa doktor olarak katılmış. Donma tehlikesi geçirenlerden. Donmaya yakın gelen o tatlı uyku halinden bir arkadaşının telkinleri sayesinde kurtulmuş! Cephede bir asker, epey mücadele ederek Rus askerini esir almasından sonra paltosunu çıkartıp kendi giymiş. Neden vurarak öldürmedin, bu kadar yoruldun diye sormuşlar. O da o zaman paltosu kanlanırdı demiş. Bu cevap beni benden almıştı. Tüm Mehmetçiklerimizin mekanı cennet olsun.


Dönmemin üzerinden 3 hafta geçmesine rağmen Iğdır ve Doğubeyazıt’tan sonra bir türlü yazamadım. Bu bir giriş olsun, daha verimli ve keyifli yazılara ve yollara doğru yol alayım, yol alalım hep birlikte...


İstek üzerine Katerina Köşkü'nden daha fazla detay ekliyorum. 







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...