16 Kasım 2013 Cumartesi

İran Günlüğüm-7 (Persepolis)

Türkiye ve İran’ın yakın dönem dönemeçlerinin benzer olduğunu söylemiştim daha önce. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, 1925’te İngiliz destekli Pehlevilerin tahta geçişi. (İnsan ister istemez Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı neler olacaktı diye ürperiyor gene.) Ve  1979 – 1980 yılları… Ortadoğu bir kazan. Petrol ve su kaynaklarının olduğu bu güzel toprakların o kazanda sürekli kaynatılması, ateşin harlı tutulması gerekiyor olmalı. Şimdilerde her iki ülke de değişim rüzgarları etkisinde… Rüzgarlar ne tarafa doğru götürecek, sonuçları hep birlikte zaman içinde göreceğiz elbette…


Ama şimdi Kuroş’tan sonra Ahemenişler’in büyük imparatoru Daryus (İ.Ö.522- 486) zamanına dönelim. 1. Daryus Avrupa’ya geçerek Karadeniz ticaretini ve Yunanistan’a giden yolları egemenliği altına alan hükümdar, yönetici dehasıyla ve büyük yapı projeleriyle ünlü. Kuroş’la başlayan İmparatorluğu’n satraplıklara (il valiliği)  bölünerek örgütlenmesi işini tamamlamış ve yıllık vergilerini düzene sokmuş. İmparatorluğun değişik halklarını yönetmek için bir örnek yönetim altında toplamak için çeşitli önlemler almakla birlikte, Kuroş’un yerel dinsel kurumlara karşı saygılı tavrını sürdürmüş. Zerdüş dinin İran’ın resmi dini olması da genellikle Daryuş’a bağlanıyor. Ama gelelim tüm görkemiyle Persepolis’e…

 Persepolis uzaktan muhteşem, yaklaşınca önünüzde yanlış hatırlamıyorsam 14m lik bir duvar beliriyor ki yukarısını göremeyeceğiniz şekilde tasarlanmış. Galiba bu muhteşem yapılar gurubunun tam olarak anlamam gösterilen filimle oldu. Çok uzun sütunlar, geniş alanlar tamam ama o sütunların, taşların altın varaklı ya da renkli hallerini gördüğünüzde, filimde dahi olsa hayran oluyorsunuz. Yani en azından ben öyle hissettim.

Pers İmparatorluğu’nun başkenti, Ahameniş Hanedanının tören merkezi ve daha da önemlisi Ahameniş sanatı ve mimarisinin en güzel örneklerinden biri Persepolis. İranlılar buraya, mitolojideki İran’ın ilk kıralı, Şahname’de adı geçen Cemşid’den esinlenerek “Taht-ı Cemşid” adını vermişler. Özgün adı Parsa. 1. Daryuş zamanında yapımına başlanmış. Daha sonraki imparatorlar yapılar eklemiş ancak bu yapıların hepsi bütünlük içerisinde. 


Bu muhteşem yapı, kıralların toprakları içinde yaşayan yabancı heyetleri kabul etmek, Nevruz kutlamaları yapmak için kullanılan bir tören yeriymiş. Girişteki devasa alanda çadırlar kuruluyor, gelen heyetler orada kalıyorlarmış. Ahamenişlerin kuruluşunu 2500 +30 yıl olarak gören Şah Rıza Pehlevi, 1971’de dünya ülkelerini bu şekilde çadırlarda toplayarak kabul etmiş, ülkelerin  biraz da alaya alarak geldikleri bir tören. Zaten sekiz yıl sonra tarih sahnesinden çekilmek zorunda kalmış. Sanırım İran halkı şahın ülkesini terk etmesini affetmiyor.  Neyse biz gene yapıya dönelim. 
Surlarla çevrili bu muhteşem yapılar topluluğu Rahmet Dağları’nın eteklerinde, Mervdeşt Platosu’nun doğu ucunda oldukça geniş, sulak ve bereketli topraklarda 450m x 300m büyüklüğündeki bir platonun üzerinde yer alıyor. Yapıların mimari planı, çeşitli dönemlerde yapılmış olmalarına rağmen bir bütünlük taşıyor. Bu bütünlük yapıların birbirleriyle bağlantısında olduğu kadar su kanallarının kullanımında da görülüyor. Yer yer iki kişinin ayakta yan yana yürüyebileceği genişliğe ulaşan yer altı yolları 1,5 km uzunluğundaymış.

Yapıların diğer bir özelliği de tüm çeşmelerin, merdivenlerin, kapıların ve ana saraydaki birçok sütunun taştan yapılmış olmasına karşın çatılar tahtadan, duvarlar ise tuğladan. Bu nedenle büyük bir yangın geçirmesiydi bile bu yapıların günümüze kadar yaşayabilmeleri neredeyse imkansızmış. 


Yapı, merdivenler, heyetlerin kabul edildiği yapılar, Tüm Milletler Kapısı, Apadana Sarayı ve Merdivenleri, Kışlık Saray, Hşayarşa Sarayı, Merkezi Saray ve 100 Sütunlu Saray gibi bölümler bulunuyor. 


Persepolis Büyük İskender tarafından Pers İmparatorluğu’nun gücünü yıkmanın bir simgesi olarak tamamen yağmalanıp, yıkılmış.

 30’a yakın millet hediyeleri ve vergileriyle her sene kabul edilirmiş. Her bir millet getirdikleriyle birlikte taşlara işlenmiş.


 En üstteki fotoğrafta yer alan aslanın boğayı öldürüşünü gösteren detay, tarım için gerekli güneş ve suyun bileşimini  gösteriyor. Aynı zamanda baharın gelişini de simgeliyor. Bu Perslerin en eski mitlerinden biri.


 Bu simge gene Şiraz’da Narenjestan Müzesi’nde de karşımıza çıkıyor.

Hem Tahran’da Gülistan Sarayı’nda hem de bu müzede karşımıza aslan ve ışık imgeleri çıkıyor. Aynalar, ışık Zerdüşti geleneğinden kalma İran’a. 


Persepolis’ten çıkıp Nakş- ı Rüstem’e doğru gidelim... Pers İmparatoru Büyük Darius(Daryus) la birlikte toplam 4 kıralın mezarı olduğu söyleniyor. Persler Şahname'de geçen ünlü halk kahramanı Zaloğlu Rüstem'in bu kayaları kendi gücüyle yonttuğunu düşündükleri için buraya Nakş-ı Rüstem adını vermişler. Kırallar ve tanrılar aynı boyda gösterilmiş. 


 Burada bir bisikletini parkeden bir çocuğa selam veriyorum. Slovenya’dan yola çıktığını, Türkiye’yi geçtikten sonra İran’ı gezdiğini söylüyor. O kadar küçük gözüküyor ki sonradan pişman oldum epostasını almadığım için ya da internet günlüğünün adresini… Nasıl gitti acaba gezisi? Biraz da kıskanmadım desem yalan olur galiba…



Ve yolda 4000 yıllık ağaca selam vermek için duruyoruz. En son Amasya’da gördüğüm asırlık ağaçlar geliyor aklıma, içleri kurumuş .. Ve işte tüm canlılığıyla binlerce yıllık nefis bir ağaç!


6 yorum:

  1. Ben de gitmek isterim İran'a şahane bir gezi seninkisi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. gitmeyi çok istemiştim çok memnun da kaldım darısı başına

      Sil
  2. Mine'cim senden mükemmel bir rehber olur. Resimler, anlatımlar, yorumlar... Seninle geziyormuşcasına keyf aldım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok tatlısın güzel yorumun için teşekkür ederim

      Sil
  3. agac tam benlik. PErsopolis ise muazxam. iskender ne fenalik etmis. simdi aklima geldi. bizde bir bisikletli agirladik. dur bi post yapayim hakkinda

    keyifli anne

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...