“Ey
yolcu ben Kuroş
Kambiz’in
oğlu
Asya’nın
fatihi olan
Bu
kadarcık bir anıtı bana çok görme!”
İran’ın demokrasi fikrini ortaya çıkaran ilk
ülke ve ilk insan hakları bildirgesi olarak kabul edilen sözlerin kullanıldığı ülke
olduğunu söylesem? Bahsettiğim dönem Ahameniş İmparatorluğu’nun kurucusu Kuroş’a
ait.
İ.Ö. 559’da Ahemeniş hanedanının başına
geçen (Büyük) Kuroş, Anadolu’dan Babil’e ve Mısır sınırına kadar topraklarını
genişletmiş. İran’ın yazılı tarihe geçmesi Ahameniş İmparatorluğu’yla başlıyor.
Çok geniş bir alana yayılan ve birçok değişik halkı kapsayan Ahameniş
İmparatorluğu, İran’ın Yakındoğu’da bağımsız bir siyasal kimlik kazanmasında
önemli bir dönüm noktası sayılıyor.
Kuroş
feodal yapı yerine aile olarak yaşamayı getiriyor.Toprakları askeri hizmetler karşılığı
dağıtıyor. Fethedilen yerlerde günlük hayata müdahale etmeden yasaları ve
satraplığı (il valiliği) getiriyor. Devlet,
yasalar, vergilerle demokrasinin temelleri atılırken güçlü bir merkezi
bürokrasi kurulmuş.
Babil’in
fethinden sonra, kazandığı savaşların kayıtlarını, bağışlayıcı kanunlarını,
kıraliyet soyuyla ilgili belgelerin yanı sıra Babilli kölelerin serbest ve
özgür olması gerektiğinden bahsettiği Kuroş Silindiri, Babil çivi yazısı ile
yazılmış kilden fıçı şeklindedir. İlk insan hakları bildirgesi olarak kabul
edildiği için bugün Birleşmiş Milletler’in New York’taki merkezinde bire bir
kopyası bulunmaktadır. Kuroş’un mezarı Şiraz’ın kuzeydoğusundaki Pasargard’da
bulunmaktadır.
Demokrasiden
edebiyata geçerken Hafız’ın mezarına uğramamak olabilir mi? Şiraz’ın “şiirsel
kent” olarak tanımlanmasının en büyük nedeni Hafız ve Sadi mezarlarını ziyaret
ediyoruz. Yalnız biz mi, tabii ki onlarca insanla beraber…Firdevsi’nin türbesi
gibi Hafız ve Sadi’nin türbelerini de onlarca insan ziyaret edip, fotoğraf
çektiriyor. Nişapur’daki Ömer Hayyam’ın mezarını merak ediyorum açıkcası,
buralardan farklı olmayacağına emin olsam da merak işte! Aklımda gene İlber
Hoca’nın sözleri “İran’ın kültürü, o memleketin en büyük alçısıdır.” Israrla ve
ısrarla inanasım gelmiyor, popüler kültürden, gelişimden örmeklerle kafamı
karıştırmaya çalışıyorum. Bunun böyle sürmeyebileceğini düşünüyorum inatla ve
gerçekten merak ediyorum.
Bu
noktada sözü gene İlber Ortaylı Seyahatnamesi’ne bırakacağım, aklımdakileri bir
bir ve çok güzel dillendirdiği için;
“Okuma-yazma
sorunu halen süren ülkede, en ücra kasabalarda bile belki kılığı kıyafeti
özensiz ama insanın saatlerce dinleyebileceği malumat sahiplerine rastlanır. Bu
mütevazi görünüşlü adamların İran edebiyatı üzerindeki tenkit ve analizleri
yanında beynelmilel araştırmalardan bahsedişlerine hayret etmeyin; çünkü
Türkiye yayın piyasası ve mütercimlerin aksine İranlılar ülkeleriyle ilgili
yabancı neşriyatın tamamına yakınını çevirmişlerdir. Bu ilgi sadece İran’la
sınırlı değildir; Franco İspanya’sı, Rönesans Almanya’sı, Rusya ve Türkiye
üzerine sayısız çeviriler ve hatta telif vardır. İranlılar düzgün ve maharetli
mütercimlerdir.
.....
Demir-çelik,
sanayi mühendislik dallarında patlama yapan Türkiye’nin diplomalılarının tarih,
coğrafya ve edebiyat dalındaki yavanlığı, maddi zenginliklerimizin geleceği
için de bir tehlikedir. Zira kimliğini inşa edemeyen aydının toplumunu da
nerelere götüreceği belli değildir.
Galiba
maddi zenginlikleri ve sorunları olan İran toplumunun kültürel kimlik
konusundaki sağlam yanına hayran olmamak mümkün değil. “Sayfa 47-48 İlber
Ortaylı Seyahatnamesi
Bu
denli sevilen bu iki yazardan bahsetmeden olmayacak. Bu arada Fuzuli’nin Hafız’dan
çok etkilendiğini de öğreniyorum. Yahya Kemal;
“Hafız’ın
kabri olan bahçede bir gül varmış,
Yeniden
her gün açarmış kanayan rengiyle.
Gece
bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış,
Eski
Şiraz’ın hayal ettiren hayaliyle.”
Hafız(1324-1391)
14.yy İran lirik şiiri ve edebiyatının büyük ustası olarak anılıyor. Yaşamı
süresince kentten birkaç ufak seyahat dışında hiç ayrılmamış. Ölümünden sonra
da adını verdiği bahçeye (Hafeziye) gömülmüş. Hafız İran kültüründe ayrıca “Hafez
falı” nedeniyle çok seviliyor. (Hafız’ın dizeleriyle bakılan fal)
Mavi
kubbeli Sadi’nin mezarı ve derken en çok sevdiklerimden Nasır-el Mülk Camisi.
Ve İran'da ilk defa bir binada biraz kalmak istedim. Biliyorum turumuz mümkün olduğu kadar çok yer gezmeye, öğrenmeye odaklıydı yani bunu bilerek gidiyor insan ama gene de orada bir süre zaman geçirmeyi çok isterdim. Belki bir daha sonra! Olur mu sahi ?
Çok özendim sana Mine inan ki.
YanıtlaSilİran kültürünün özellikle Türk edebiyatı üzerideki derin etkisi bile başlı başına bu ülkeyi ziyarete etmek için yeterli bir neden. Güvenlik sorunları ve diğer İslami baskılar nedeniyle gidip görmeyi hep ertelediğimiz bu ülkeyi çok geç olmadan ziyaret etmek gerekir..
Bu ülkenin kültürü o kadar zengin ki... Şimdi bu zenginlikten ne çok insan habersiz :(
Paylaştığın için çok teşekkür ederim.
ya sormayın hele o çiniler insanın aklı kalıyor ama Türkiye üzerindeki etkisini tam olarak görebilmek için Tebriz'i de ziyaret etmek gerecek gibi gözüküyor : )
SilGelişmeye odaklanmış ülkelerde, maddi gelişim arzusu, sosyal ve kültürel gelişimi geri plana itiyor. Çokça mühendis yetiştirelim fabrikalarımız gürül gürül çalışsın, çokça doktor yetiştirelim sağlık sorununu çözelim, çokça öğretmen yetiştirelim çocuklarımız eğitimsiz kalmasın diyoruz. Bu istekler elbetteki kötü istekler değil, yerinde istekler. Ama bunu başarmak için çocuklarımıza habire matematik yüklüyoruz, habire fen çalıştırıyoruz. O sınavdan bu sınava koşturtuyoruz. Tarihsiz, kitapsız, kültürsüz yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Sonuçta edebiyata, sanata, felsefeye gereksiz gözüyle bakan insanlara dönüşüyoruz. Çocuk bunlara yönelecek olsa "aç kalırsın" diye engelliyoruz. Sanatın, felsefenin, edebiyatın tuzu kuru, zengin ülkelerin insanlarının ilgi alanına girdiğine inandırıyoruz kendimizi. Bu noktada İran örneği ne kadar önemli, teşekkürler Sevgili Mine.
YanıtlaSilçok haklısın : ( ya İran'da görsem de dereceyi hala kafamda oturtamamak sıkıntım galiba, popüler kültürün ya da yukarıda anlattığın şeyler ezer geçer sanki herşeyi : )
Silcamiye bayildim.
YanıtlaSilgeriden geliyorum ama takipteyim.
gezmesi gelen anne
teşekkürler öpüyorum
SilAslinda düsündügümde,burdaki sistem ne komik ,cocuklar ücüncü sinifta carpim tablosu ögreniyor,yok bu kadar yavas olunurmu diyorum ama aslinda onlar hayatin ta kendisini vermeye calisoyrlar,dünyayi tam ortasindan basliyorlar anlatmaya,mesela tam dört haftadir yedi yasindaki cocuguma su bahce kenarlarinda hani süs gibi görünen ama aslinda baska yerlerdede yetisip kisa olan agacciklar vardirya,iste onlari tanitip ögrettiler! meger ne kadar faydaliymis! Icinde yasayan hayvanlar v.s.Ben bile ögrendikce saskinliga ugradim ki,bize bölye birsey ögretilmedi, diger kizimda da bir ay boyunca su sevimli dikenli hayvani yani kirpiyi tanimistik!bunlar birer örnek ama genelde maalesef kuru kuru bilgiler kafamiz sokuldu ve iste unuttuk gitti!
YanıtlaSilCinilerse gercekten muhtesem,bu kadar cok bilgiyi ne kadar güzel aklinizda tutabilmeniz...
ne değişik ve güzel ... bilmiyordum oradaki müfredatları, gerçekten de bize lazım olan daha fazla doğa, daha fazla insan ve hayat ... bize de bulaşır belki bunlar biraz olsun doğayı korumayı öğrenebiliriz belki
Sil