Türkiye ve İran’ın yakın dönem
dönemeçlerinin benzer olduğunu söylemiştim daha önce. 1923’te Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşu, 1925’te İngiliz destekli Pehlevilerin tahta geçişi. (İnsan
ister istemez Kurtuluş Savaşı kazanılmasaydı neler olacaktı diye ürperiyor
gene.) Ve 1979 – 1980 yılları… Ortadoğu
bir kazan. Petrol ve su kaynaklarının olduğu bu güzel toprakların o kazanda
sürekli kaynatılması, ateşin harlı tutulması gerekiyor olmalı. Şimdilerde her
iki ülke de değişim rüzgarları etkisinde… Rüzgarlar ne tarafa doğru götürecek,
sonuçları hep birlikte zaman içinde göreceğiz elbette…
Ama şimdi Kuroş’tan sonra
Ahemenişler’in büyük imparatoru Daryus (İ.Ö.522- 486) zamanına dönelim. 1.
Daryus Avrupa’ya geçerek Karadeniz ticaretini ve Yunanistan’a giden yolları
egemenliği altına alan hükümdar, yönetici dehasıyla ve büyük yapı projeleriyle
ünlü. Kuroş’la başlayan İmparatorluğu’n satraplıklara (il valiliği) bölünerek örgütlenmesi işini tamamlamış ve
yıllık vergilerini düzene sokmuş. İmparatorluğun değişik halklarını yönetmek
için bir örnek yönetim altında toplamak için çeşitli önlemler almakla birlikte,
Kuroş’un yerel dinsel kurumlara karşı saygılı tavrını sürdürmüş. Zerdüş dinin
İran’ın resmi dini olması da genellikle Daryuş’a bağlanıyor. Ama gelelim tüm
görkemiyle Persepolis’e…
Persepolis uzaktan muhteşem,
yaklaşınca önünüzde yanlış hatırlamıyorsam 14m lik bir duvar beliriyor ki
yukarısını göremeyeceğiniz şekilde tasarlanmış. Galiba bu muhteşem yapılar
gurubunun tam olarak anlamam gösterilen filimle oldu. Çok uzun sütunlar, geniş
alanlar tamam ama o sütunların, taşların altın varaklı ya da renkli hallerini
gördüğünüzde, filimde dahi olsa hayran oluyorsunuz. Yani en azından ben öyle
hissettim.
Pers İmparatorluğu’nun başkenti,
Ahameniş Hanedanının tören merkezi ve daha da önemlisi Ahameniş sanatı ve
mimarisinin en güzel örneklerinden biri Persepolis. İranlılar buraya,
mitolojideki İran’ın ilk kıralı, Şahname’de adı geçen Cemşid’den esinlenerek “Taht-ı
Cemşid” adını vermişler. Özgün adı Parsa. 1. Daryuş zamanında yapımına
başlanmış. Daha sonraki imparatorlar yapılar eklemiş ancak bu yapıların hepsi
bütünlük içerisinde.
Bu muhteşem yapı, kıralların
toprakları içinde yaşayan yabancı heyetleri kabul etmek, Nevruz kutlamaları
yapmak için kullanılan bir tören yeriymiş. Girişteki devasa alanda çadırlar
kuruluyor, gelen heyetler orada kalıyorlarmış. Ahamenişlerin kuruluşunu 2500
+30 yıl olarak gören Şah Rıza Pehlevi, 1971’de dünya ülkelerini bu şekilde
çadırlarda toplayarak kabul etmiş, ülkelerin biraz da alaya alarak geldikleri bir tören. Zaten
sekiz yıl sonra tarih sahnesinden çekilmek zorunda kalmış. Sanırım İran halkı
şahın ülkesini terk etmesini affetmiyor. Neyse biz gene yapıya dönelim.
Surlarla çevrili bu muhteşem
yapılar topluluğu Rahmet Dağları’nın eteklerinde, Mervdeşt Platosu’nun doğu
ucunda oldukça geniş, sulak ve bereketli topraklarda 450m x 300m büyüklüğündeki
bir platonun üzerinde yer alıyor. Yapıların mimari planı, çeşitli dönemlerde
yapılmış olmalarına rağmen bir bütünlük taşıyor. Bu bütünlük yapıların
birbirleriyle bağlantısında olduğu kadar su kanallarının kullanımında da
görülüyor. Yer yer iki kişinin ayakta yan yana yürüyebileceği genişliğe ulaşan
yer altı yolları 1,5 km uzunluğundaymış.
Yapıların diğer bir özelliği de
tüm çeşmelerin, merdivenlerin, kapıların ve ana saraydaki birçok sütunun taştan
yapılmış olmasına karşın çatılar tahtadan, duvarlar ise tuğladan. Bu nedenle
büyük bir yangın geçirmesiydi bile bu yapıların günümüze kadar yaşayabilmeleri
neredeyse imkansızmış.
Yapı, merdivenler, heyetlerin
kabul edildiği yapılar, Tüm Milletler Kapısı, Apadana Sarayı ve Merdivenleri,
Kışlık Saray, Hşayarşa Sarayı, Merkezi Saray ve 100 Sütunlu Saray gibi bölümler
bulunuyor.
Persepolis Büyük İskender
tarafından Pers İmparatorluğu’nun gücünü yıkmanın bir simgesi olarak tamamen
yağmalanıp, yıkılmış.
30’a yakın millet hediyeleri ve
vergileriyle her sene kabul edilirmiş. Her bir millet getirdikleriyle birlikte
taşlara işlenmiş.
En üstteki fotoğrafta yer alan
aslanın boğayı öldürüşünü gösteren detay, tarım için gerekli güneş ve suyun
bileşimini gösteriyor. Aynı zamanda
baharın gelişini de simgeliyor. Bu Perslerin en eski mitlerinden biri.
Bu simge gene Şiraz’da
Narenjestan Müzesi’nde de karşımıza çıkıyor.
Hem Tahran’da Gülistan Sarayı’nda
hem de bu müzede karşımıza aslan ve ışık imgeleri çıkıyor. Aynalar, ışık
Zerdüşti geleneğinden kalma İran’a.
Persepolis’ten çıkıp Nakş- ı
Rüstem’e doğru gidelim... Pers İmparatoru Büyük Darius(Daryus) la birlikte toplam 4 kıralın mezarı olduğu söyleniyor. Persler Şahname'de geçen ünlü halk kahramanı Zaloğlu Rüstem'in bu kayaları kendi gücüyle yonttuğunu düşündükleri için buraya Nakş-ı Rüstem adını vermişler. Kırallar ve tanrılar
aynı boyda gösterilmiş.
Burada bir bisikletini parkeden
bir çocuğa selam veriyorum. Slovenya’dan yola çıktığını, Türkiye’yi geçtikten
sonra İran’ı gezdiğini söylüyor. O kadar küçük gözüküyor ki sonradan pişman
oldum epostasını almadığım için ya da internet günlüğünün adresini… Nasıl gitti
acaba gezisi? Biraz da kıskanmadım desem yalan olur galiba…
Ve yolda 4000 yıllık ağaca selam
vermek için duruyoruz. En son Amasya’da gördüğüm asırlık ağaçlar geliyor
aklıma, içleri kurumuş .. Ve işte tüm canlılığıyla binlerce yıllık nefis bir ağaç!
Ben de gitmek isterim İran'a şahane bir gezi seninkisi
YanıtlaSilgitmeyi çok istemiştim çok memnun da kaldım darısı başına
SilMine'cim senden mükemmel bir rehber olur. Resimler, anlatımlar, yorumlar... Seninle geziyormuşcasına keyf aldım.
YanıtlaSilçok tatlısın güzel yorumun için teşekkür ederim
Silagac tam benlik. PErsopolis ise muazxam. iskender ne fenalik etmis. simdi aklima geldi. bizde bir bisikletli agirladik. dur bi post yapayim hakkinda
YanıtlaSilkeyifli anne
ya yap ya çok hoşuma gidiyor
Sil