Trabzon günlerine, ortasından balıklama dalarak Ayasofya Cami’ni
anlatarak başlamamın nedeni orada yaşadığım bana göre hoş olmayan bir olay.
Fatih zamanında Trabzon alındıktan sonra kilise olan Ayasofya camiye
çevrilmiş. Bir devletin işgal ettiği
yerlerde kendi kurallarını koyarak gücünü hissettirmesini anlayabiliyorum. Ki Osmanlı bu tip yapılara hoşgörülü
davranarak içindeki freskleri sadece badanayla boyamış ve böylece daha sonra ortaya
çıkmaları sağlanabilmiş.
Belki şu anda içinde bulunduğumuz
dönemin hassasiyetinden olsa gerek bizim ziyaretimiz sırasında oraya gelen bir
kadın “her yeri cami yaptınız! Yeter!” diye tam olarak çığlıklar atmaya
başlayınca hepimiz rahatsız olduk. Camiye çevrilerek bir açıdan korunması da
sağlanmış oluyor, diye düşünüyorum. Hele de Divriği’de bugüne kadar gelebilmiş ama mezbaha yolunda olduğu için yıkılan kilise düşünülünce… Hem böylece bakımı da sağlanmış oluyor. Ah
bir de restorasyon felaketleri olmasa… Aşağıdaki fotoğraf 1925 yılındaki
halinden… Yukarıdaki ise şimdiki hali. Ana yapıda biraz değişiklik olsa da iyi durumda gözüküyor, kullanılmasına
bağladım bu durumu, nefis gün batımı manzaralı bir çay bahçesine de….
Kutsal Bilgelik anlamına gelen
Ayasofya Hıristiyanlık inancına göre Hz. İsa’nın sıfatlarından biri. Anadolu’da
Hıristiyanlık tarihi açısından önem arz eden üç Ayasofya var. Biri
İstanbul’daki, diğeri İznik’teki, bir diğeri de Trabzon’daki. Kilise, Gürcü Kraliçesi Tamara yardımıyla kurulan
Trabzon Devleti ve Komnenos hanedanı zamanında yapılmış. Komnenos
idarecilerinin karmaşık politik ilişkilerinden dolayı süslemeleri ve mimarisi
ile eklektik (karmaşık) bir yapı gösteriyor. Taş süslemelerde Rus etkileri,
Gürcü soğan kubbe, Selçuklu taş işlemeciliği bunlardandır.
Güney cephedeki firizin
üzerindeki kabartma figürlerin her biri ayrı bir taş üzerindedir ve Tekvin
(Tevrat’ın Yaratılış bölümü) hikayesini anlatırlar. Kemerin giriş taşında
Trabzon’da 257 yıl hüküm sürmüş olan Komnenos hanedanının devlet amblemi olan
kanatlarını açmış durumda doğuya bakan tek başlı kartal- ateos motifi yer alır.
İtalyancada fresco nemli, ıslak
anlamına gelir. Freskler yapılırken sanatçıların freskleri boyadıkları yüzey
ıslak olmalıydı. Sanatçılar resimlerini bir iğne ucu yardımıyla karton üzerine
çiziyorlar, sonra çizdikleri resmin kopyasını duvar üzerine çıkartabilmek için
iğne delikleri üzerinden kömür tozu geçiriyorlar ve duvarı kireç ile ince
kumdan oluşturdukları bir sıva ile kaplıyorlardı. Eğer sıva onlar boyayı
bitirmeden önce kurursa kabarıyor, her şeye yeniden başlamak zorunda
kalıyorlardı. Sıva kuruduktan sonra yapılan süsleme ve resimler fresk
yapımından kolaydır ve sekko olarak adlandırılmaktadır. (Kaynak ; Trabzon
Ayasofya’nın Freskleri- İsmail Köse, Ali Ayvazoğlu)
Sahnelerdeki şekil, tasvir ve
renkler ile mesaj vermek büyük önem taşır. Örneğin; sakal: bilgeliği, elde
kitap tutulması:erdem ve bilgiyi, pelerin: bilgelerin geleneksel giysisini
sembolize ederken, hale evrensellikle ilgilidir ve kutsallığı sembolize
etmektedir.
O dönemde bütün halk okuma yazma
bilmediği için bu tip fresklerle hem kilise süslemeleri yapılırken hem de halk
bilgilendirilmiş oluyordu. Benzer freskleri İstanbul’da Kariye Müze’sinde de
görmüştüm. Burada da İsa’nın mucizeleri, Hz Meryem’im doğuşu gibi konular
işleniyor.
Cami’nin yanındaki Çan Kulesi’nin
daha sonra yapıldığı söylenmekte. Şimdilerde denize epey uzak olsa da o dönemde
denize hakim bir konumda uçurumun kıyısında olduğu belirtilmiş. Deniz feneri
olarak ve yıldızları gözlemek, astronomi
dersleri için kullanılmış.
Sümela Manastırı’yla ilgili bilgi
araştırırken internette bırakın Hıristiyan yapılarını camileri gezin diyen
yazılar okumuş ve gerçekten üzülmüştüm. Geçmişten günümüze kalanı öğrenmek, korumak,
gelecek kuşaklara aktarmak bir gelenek olmalı diye düşünüyorum. Aksi takdirde
“Ama ama siz Müslümansınız” diyen Amerikalı tutucu spikerden bir farkımız
kalmaz diye düşünüyorum.
Trabzon’a daha önce geldiğimde de
ziyaret etmiş olsam da yapısı, manzarası, bölgenin çeşitli yerlerinden toplanan
taşlarıyla ilgimi çeken, dinginliği hoşuma giden ve yöreye ger geldiğimde
gitmek isteyeceğim yerlerden biri. Sanırım bu biraz da fotoğraflamak
isteğimden…
Çünkü her seferinde şurayı şöyle
çekseymişim, burada şöyle yapabilirmişim deyip duruyorum. Bakalım hayırlısıyla
gelecek sefere nasıl kareler çekeceğim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder