6 Eylül 2013 Cuma

Atatürk Köşkü - Trabzon



Trabzon deyince ilk akla gelen yerlerden biri Atatürk Köşkü. Yalnızca tarihi değeriyle değil huzurlu mekanıyla da görülmesi gereken yerlerden diye düşünüyorum.


Girişte nefis, bakımlı bir bahçeyle hoş geldin diyor bu nefis köşk. Her detayı ince ince işlenmiş, zarafetle gözleri okşuyor. 


Ağaçların çepeçevre sardığı köşkün dört bir yanı ayrı ayrı güzel. Bakmak fotoğraf çekmek istiyor insan sürekli.  Yeni evlenecek çiftler bu nefis mekanla taçlandırıyorlar en mutlu günlerini.  İlk gidişimizde en az 4-5 çift vardı, onların fotoğraf çekimlerini seyretmek ayrıca keyifli belirtmeden geçmek istemedim. 

Trabzon’un soğuksu semtinde Konstantin Kabayanidis’in yazlık konutu olarak 1890 da inşa ettirilmiş. Nüfus değişiminden sonra hazineye intikal ettirilmiş. Ulu Önder’in 1924’teki Trabzon ziyaretinde çok beğendiği bu köşk 1931’de Atatürk adına temlik ettirilmiştir.


1937 deki ziyaretinde malvarlığını hazineye bağışlama kararını Ulu Önder burada almıştır. Kendisinin vefatından sonra kardeşi Makbule Hanım’a intikal eden köşk 43’te belediye tarafından satın alınarak müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Dört katlı olan ve Avrupa mimarisi izlerini taşıyan bina kargir yapıdır. 

Odaları gezerken modernliğine hayran kaldım. Yukarıdaki fotoğraftaki kaloriferin içine açılan yemek ısıtıcısı gözü de çok hoşuma gitti. Bizimle birlikte geze gurup rehberi bunu o dönemin mikrodalga fırını olarak nitelendiriyordu.


Mutfağın girişinde bir lavabo, içerisinde geniş bacalı ocak ve sade masa vardı. Her odanın sandalyeleri, halıları gerçekten çok hoş ve modern. Hele o zamanın şartları düşünüldüğünde daha da hoşuna gidiyor insanın. 


Sadece iki katı ziyarete açık. Üst kattaki büfede sergilenen porselen modelleri bugün hala kullanılanlardan. Bizzat Ulu Önder’in kahve içtiği fincan da korunuyor. 


Serbest küvetleri çok sevmesem de yukarıdaki çok hoşuma gitti. 

Şehrin oldukça tepesinde olduğu için burası yazlık mekan olarak ideal. Ağaçların arasında ve havası kuru. 

Köşkün arkasında nefis ağaçların arasında çay bahçesi var. Pek çay içmeyen anacığım bile bu huzurlu ortamda 3 bardak çay içti. İnsan öylece oturup gökyüzünde kaybolmak, çevredeki mutlu insanlara bakıp dinginliği içine çekerek her gününü geçirmek istiyor orada. 

Bizi getiren taksi şöforünün “ne yaşamış ama” diye kurduğu bir cümle var, bana oldukça itici gelen. Nelerden sonra ve nasıl yaşamış olduğunu hatırlatma ihtiyacı duydum fazlasıyla içim sıkılarak. Savaş görmeyen insanların küstahlığı, cahilliği can sıkıcı oldu iyiden iyiye, eminim dedelerinin, ninelerinin  yattıkları yerden bu ülkeyi nelerle kurduklarını hatırlayarak kemikleri sızlamıştır ve sızlıyordur çokca!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...