Trabzon deyince ilk akla gelen yerlerden biri Atatürk Köşkü.
Yalnızca tarihi değeriyle değil huzurlu mekanıyla da görülmesi gereken
yerlerden diye düşünüyorum.
Girişte nefis, bakımlı bir bahçeyle hoş geldin diyor bu
nefis köşk. Her detayı ince ince işlenmiş, zarafetle gözleri okşuyor.
Ağaçların çepeçevre sardığı köşkün dört bir yanı ayrı ayrı
güzel. Bakmak fotoğraf çekmek istiyor insan sürekli. Yeni evlenecek çiftler bu nefis mekanla
taçlandırıyorlar en mutlu günlerini. İlk
gidişimizde en az 4-5 çift vardı, onların fotoğraf çekimlerini seyretmek ayrıca
keyifli belirtmeden geçmek istemedim.
Trabzon’un soğuksu semtinde Konstantin Kabayanidis’in yazlık
konutu olarak 1890 da inşa ettirilmiş. Nüfus değişiminden sonra hazineye
intikal ettirilmiş. Ulu Önder’in 1924’teki Trabzon ziyaretinde çok beğendiği bu
köşk 1931’de Atatürk adına temlik ettirilmiştir.
1937 deki ziyaretinde malvarlığını hazineye bağışlama
kararını Ulu Önder burada almıştır. Kendisinin vefatından sonra kardeşi Makbule
Hanım’a intikal eden köşk 43’te belediye tarafından satın alınarak müze olarak
düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. Dört katlı olan ve Avrupa mimarisi izlerini
taşıyan bina kargir yapıdır.
Odaları gezerken modernliğine hayran kaldım. Yukarıdaki
fotoğraftaki kaloriferin içine açılan yemek ısıtıcısı gözü de çok hoşuma gitti.
Bizimle birlikte geze gurup rehberi bunu o dönemin mikrodalga fırını olarak
nitelendiriyordu.
Mutfağın girişinde bir lavabo, içerisinde geniş bacalı ocak
ve sade masa vardı. Her odanın sandalyeleri, halıları gerçekten çok hoş ve
modern. Hele o zamanın şartları düşünüldüğünde daha da hoşuna gidiyor insanın.
Sadece iki katı ziyarete açık. Üst kattaki büfede sergilenen
porselen modelleri bugün hala kullanılanlardan. Bizzat Ulu Önder’in kahve
içtiği fincan da korunuyor.
Serbest küvetleri çok sevmesem de yukarıdaki çok hoşuma
gitti.
Şehrin oldukça tepesinde olduğu için burası yazlık mekan
olarak ideal. Ağaçların arasında ve havası kuru.
Köşkün arkasında nefis ağaçların arasında çay bahçesi var.
Pek çay içmeyen anacığım bile bu huzurlu ortamda 3 bardak çay içti. İnsan öylece
oturup gökyüzünde kaybolmak, çevredeki mutlu insanlara bakıp dinginliği içine
çekerek her gününü geçirmek istiyor orada.
Bizi getiren taksi şöforünün “ne yaşamış ama” diye kurduğu bir
cümle var, bana oldukça itici gelen. Nelerden sonra ve nasıl yaşamış olduğunu
hatırlatma ihtiyacı duydum fazlasıyla içim sıkılarak. Savaş görmeyen insanların
küstahlığı, cahilliği can sıkıcı oldu iyiden iyiye, eminim dedelerinin, ninelerinin yattıkları yerden bu ülkeyi nelerle kurduklarını hatırlayarak kemikleri sızlamıştır ve sızlıyordur çokca!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder