4 Haziran 2018 Pazartesi

Ay Şarkısı – Gürsel Korat



İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğanların özgürlük arayışıyla bir hareket başlattığı düşünülür, 60’ların ortalarında… Dünyada gençler her konuda özgürlüğün peşine düşerken Türkiye’ye yansıması daha farklı olur bu hareketin. Komünist olarak damgalanan gençler, özgür işçi sınıfından, özgür dünyadan bahseder, bunun için çalışır, köylüyü eğitmek isterler. Türkiye’nin koşullarından olsa gerek, aşk ve devrim ikiye ayrılır. Cinsiyet ortadan kalkar devrimci için, kadınlar, arkadaşları bacıdır sadece.

Canlar yanar, ocaklar söner, bitmeyen travmalarıyla gencecik insanlar, ağlayan analar kalır geride… Sonunda çatır çatır kapitalizm kazanır. Temelde, devrim taraftarıdır herkes. Hep bir şeyleri işçilere, köylülere öğretme taraftarı… Es geçilen şeyse aile, kadın erkek ilişkileridir. İletişimse en yakınıyla kurulması gerekmez mi? Onları ikna etseler çok kolay yol almazlar mıydı? Bu da okuduğum başka bir görüş! O döneme dair sadece uçuşan fikirler, olanları anlamaktan öteye geçmeyen yorumlar yapabilirim kendi adıma?

Gürsel Korat, Kapadokya’ya dair yazdığı romanlarla gönlümüze taht kurmuştu. Fazla işlenmemiş bir döneme dair farkındalığımı arttırırken, gerek kurgusu gerek oluşturduğu dillerle bakış açımızı da yenilemişti. Ay Şarkısı’yla 80 darbesi ve onun bir 1o yıl kadar öncesinde olanlara gidip geliyoruz. Kurgu yine çok iyi, üstelik ilk yazdığı roman. Zaman içerisinde değiştirdiğini, dilini yumuşattığını söylese de merakla heyecanla ve maalesef iç burukluğuyla okuyorsunuz. Aklınızın bir köşesinde kurulmamış ilişkiler, hesaplaşmalar, cezaevinde geçen gülümseyerek, belki de şaşırarak okuduğunuz kedi yargılması, ömürlerinin en güzel çağını demir parmaklıklar arasında geçirmek zorunda olan pırıl pırıl gençler…

Ergenlikle birlikte gençler, isyan etmeye başlıyor. Sisteme, paşa babaya, adaletsizliğe… Ve fazla düşünmeden kalabalıklara karışıyorlar belki de… 80 darbesi sonrası Semih Vardar gibi ikiyüzlü, başarılı hayatlarına dönenlere ne demeli? Bu konular gerçekten konuşmakla, yazmakla bitmez. Hele de benim gibi yaşamayıp, uzaktan yorum yapmaya çalışıyorsanız… Ay Şarkısı, döneme dair yazılmış iyi bir roman, merakla okunan…

“Kemal, bağırmadan, herkes sözüme kulak kabartsın der gibi sakin sakin konuşmaya başladı: “Küçükken nefes alıp vermemizden ötürü bir gün dünyamızın havasız kalacağını sanırdım. Elbette o zamanlar ormanların ne işe yaradığını bilmezdim. Küçücüktüm, çevremde o kadar çok, ‘eskiden bu şehir şu kadardı’ lafı konuşulurdu ki, bir gün bütün dünyanın gecekondularla dolacağı aklımdan geçerdi.

Oysa bugün hiç de yaşlı değilim ama insan ömrünün çeyreği kadar kısa bir sürede bütün dünyanın nefessiz kaldığını gördüm. Dünya apartmanlarla doldu. Neden? Bir sürü ipe sapa gelmez ‘zorunluluklar’ yüzünden! Hep başkalarının yaşama hakkını ve yaşama alanını yok eden bir mantıkla yaşıyoruz. ‘Bunu böyle yapmak gerek’ diyorlar ve bir sürü de ‘haklı’ gerekçeler sayıyorlar: Fabrikaları denizlerin kenarına kurmak zorundayız, çok fazla üretmek ve kar elde etmek zorundayız… Kendi kendime soruyorum: Dünyayı çöplük haline getirmek zorunda mıyız? Acaba düşmanları susturmak zorunda mıyız? Hele hele, kimseye işkence etmemiş, barış dolu, sevecen bir kediyi öldürmek zorunda mıyız”? Sayfa 186

Arka Kapak

“Aşk dolu bir geceden sonra aklımızda kalan tek şey ne kadar sevildiğimizdir, oysa aklımıza ne kadar sevdiğimiz gelse aşka inanabilirdim.”
Geçmişi acısıyla ve gülünç yanlarıyla ironi içinde anlatan bir roman Ay Şarkısı. Cezaevinde tek tip giysi direnişi, kedisever bir binbaşı, isteklerini kabul ettirmek için binbaşının kedisini rehin alan mahkumların komik yargılama süreci. Ve aşk; her koşulda yeşeren, yeşerebilen… Gürsel Korat, en acımasız koşullarda bile mizaha yer veren bir incelikle yansıtıyor 80’lerin Türkiye’sini; ezilenle ezenin, aşkla kızgınlığın, sadakatle ihanetin hızla yer değiştirdiği insan hallerini.

Koğuşta heyecan vardı. İnsanı coşturacağı akla bile gelmeyen bir sevinç haliydi bu. Yaratıcılık ve eğlence dolu. Çocuksu. Kediyi kaçırıp rehin almak herkese bir şeyler esinliyordu. Kimileri “hiç vermeyelim” diyor, kimileri onu köpek gibi bağlamaktan söz ediyordu… Hasan’ın “Kediyi yargılasak nasıl olur?” demesi, bu komik heyecanı oyuna dönüştürdü. Durum o anda herkese kendi içinde iki kere gülünç göründü. Tutuklular tutuklayan olacaklarını ve üstelik yaşamlarında ilk kez çocukça bir eylem yapacaklarını sezerek şaşırdılar.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...