25 Mart 2018 Pazar

Kavim – Ahmet Ümit



Anadolu’yu öğrenirken bu muhteşem toprağın her bir karışında saklı bilgiyle büyülenmemek elde mi? Anadolu derken dinler tarihi derken Ortadoğu derken hiç bitmeyecek bir koşuşturma sürüklüyor beni peşinden… Her kafadan bir ses çıkan, gücü ele geçirenin daha önce ettiği sevgi sözlerini çarçabuk unuttuğu bir coğrafya burası. Bu durum yalnız bu coğrafyaya özgü değil biliyorum, tüm dünyada en ufak bir umut doğduğunda güce doğru,  kaçınılmaz sonlara doğru gidiliyor. İnsan doğası bu demek ne kadar acı. Herkesin özgürlük, iyi, doğru adına yapıyorum dediği şey gün gelip çöküverdiğinde ne ölen onca insan geri geliyor ne de o insanların ardında kalan enkazlar…

Kavim’le heyecanlı bir labirente giriyorum. Bir cinayetle başlayan, ipuçlarının birbirini takip ettiği umulmadık bir sonla taçlandırılan bir labirent bu. Girişinde bir ölü, yanı başında açık ve altı çizilmiş bir kutsal kitabın olduğu … Bize öğretilen, bugüne kadar bildiğim her şeyi “neredeyse” sil baştan yaptım dinler tarihi okurken. Kesin bilgiler dışında Hz İsa’nın yaşadığının tam olarak ispat edilemiyor oluşuna kadar ilerleyen bilgiler.

Dinlere dair okumalarda, Hıristiyanlıkla Museviliğin birbirine zıt kuralları ya da söylemleri dikkatinizi çekmiş olabilir. Sünnetten tutun resimde serbestliğe, mezarlıklardan tutun kimi inanışlara kadar kimi zıtlıklar değişik geliyor bana. Hz İsa’nın Yahudi olarak doğduğu bir gerçek. Bu kitapta örnek bir Yahudi olarak insanlara 10 Emir’e uymaları gerektiğini anlatmaya çalıştığından bahsediliyor. Bu durumda Yahudilierin beklediği Mehdi İsa mıydı? Eğer bu kabul edilecek olursa ne olurdu? Öte yandan Hıristiyanlar, Hz İsa’nın Yahudiler tarafından öldürülmesine çok kızıp, onlara düşmandırlar. Peki bu tarih boyunca Yahudilerin sürekli olarak bir yerlerden gönderilme halini açıklar mı?

Evet İncil, Hz İsa’dan sonra yazıldı. Yani vahiy yoluyla değil. Bu noktada Tarsus’ta doğmuş, Antakya’ya yerleşmiş Pavlus devreye giriyor. Kutsal kitapta da adı geçen Pavlus. Ahmet Ümit, Hıristiyanlığın Pavlus tarafından oluşturulduğu teorisi üzerinde duruyor. Hz İsa’nın gerildiği haç üzerine kurduğu bir dinden bahsediyor. Haç, paganların su, hava, toprak, ateş dörtlüsünü ifade ederken devamı geliyor.  Sonra Süryaniler geliyor. Barışı ilke olarak kabul etmiş, Hıristiyanlığı ilk olarak kabul ettiği söylenen halk. Bu konuyla ilgilenenler için doyurucu bilginin olduğunu düşünüyorum kitapta. Öte yandan Türkiye’nin yakın geçmişine doğru uzanan yelpazeyle genişleyen bir kurgu. Okuduğum romanların bir yandan bilgi verirken diğer yandan hoş kurguyla süslenmiş olmasına bayılıyorum. Kavim öyle bir kitap, tavsiye edeceğim…

Arka Kapak

Göğsünde haç saplı bıçakla öldürülmüş bir adam. Adamın kanıyla satırları çizilmiş bir İncil. İstanbul’dan Anadolu’nun derinliklerine, kadim dinlerin kadim kiliselerine bir yolculuk. Hıristiyanlığın bu topraklardaki kökleriyle yüzleşme. Kavimler bahçesi olan ülkemizin tükenmeye yüz tutmuş kültürlerine bir saygı duruşu… Süryaniler, Nusayriler, Rumlar, Türkler, Kürtler ve bu toprakları ülke yapan halklar… Ülkemiz kültürüyle bezeli, merakla okunan bir roman…

“Genzini yakan bir koku uyandırdı onu. Bu kokuyu tanıyordu. Yıllarca kapalı kalmış bir kilisenin kokusuydu. Kilisede yakılan kandillerin, ufalanan taşların, eriyen mermerin, çürüyen ahşabın, yıpranmış sayfaların, küflenen cesetlerin kokusu. Dehşete düşmesi gerekirdi ama sadece çevresine bakındı. Usulca kımıldayan siyah bir leke gördü. Biçimsiz, belirsiz bir leke… Simsiyah bir silüet… Gülümsedi lekeye.
‘Mor Gabriel’ diye mırıldandı.
Leke yaklaştı, yaklaşınca insan cismine bürünüverdi. Siyahlar içinde bir insan. O insan başucuna geldi, kulağına fısıldadı:
‘Beni tanıdın mı?’
‘Mor GAbriel’ diye mırıldandı yine. Ağzından Mor Gabriel sözcükleri dökülürken müziği duydu; derinden, çok derinden gelen bir ayin müziği. Bilmediği bir dilde yinelenen tutkulu bir mırıltı, kendinden geçmiş birinin söylediği bir tekerleme. Aynı anda haçı fark etti. Gümüşten bir haç. Adam haçı elinde mi taşıyordu, yoksa göğsünde mi, anlamaya çalışırken, boşluğu ikiye bölen bir parıltı yandı söndü. Bir acı hissetti. Parıltı yeniden yandı söndü, acı kayboldu, bütün bedenine bir rahatlık yayıldı.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...