Malatya Aslantepe’deki Hitit
kalıntılarında, geçmişe tanıklık eden, işaretli dokuz katmanı görmek çok
etkilemişti beni. Binlerce yıl üste gelenler, yaşananlar, kurulan hayatları
gösteriyordu bir nevi. O günden bugüne iz olarak kalan… Gürsel Korat, romanları
üzerinde düşünürken bu katmanlar geldi aklıma. Bir bölgede yüzlerce yıl
yaşananları anlatıyordu. Tanıklık eden masalsı peri bacalarıyla birlikte… Binlerce yıldır akan kanı, kurulan şehirleri,
dönemlere eşlik eden kozmopolit yapıyı. Geçmiş zamanı anlamaya çalışabilirdik
sadece, düşünmeye çalışarak, şiddetli kalp ağrılarıyla…
Devasa bir İmparatorluk’un yok
olma döneminde bölgedeki on güne tanıklık ediyordu Unutkan Ayna. Balkanlarda çekilen
acılarla dolu Müslümanların evlerinden kopup Anadolu’ya gelmesi. Orada ailesini
öldürenlerin hıncıyla acımasızlığın dozunun artması. O dönem dedemin,
babaannemin yaşadıklarını düşünüp anlamaya çalışıyorum. Dost olduğu düşünülen
insanların iktidar olduklarındaki acımasızlığını. Balkanlarda iktidar artık
Hıristiyanların olduğunda yaşanan acılara karşı Anadolu’da hala iktidar
Müslümanlığın yaşattıkları… Konu dinler de değildi. Nefretin boyutu
zenginliklerle açıklanabilirdi belki de. Maddiyat mıydı bütün konu! İnsanı,
yaşananları ancak “şimdi”de yani o zaman yaşasaydım anlayabileceğimi
düşünüyorum. Bir yüzyıl ilerden, geçmişe
bakarken ne yapılabilirdi, ne yapılabilir demekten başka ne geliyor elimden… Sahi farkında
mısınız kuzey Ortadoğu’nun, kuzeye göçünün… Tıpkı yüzyıllarca Ortadoğu’nun
kalbine göç eden başka bir ırk gibi …
Arka Kapak
“Bir olay yazılınca zaman
kaybolur ve canlanmak için okuyanın bakışını bekler…”
12 Haziran 1915 günü Nevşehir’de,
bir bozkır sabahı: İğde kokuları içindeyiz, serinlikten ürpererek gözlerimizi
ovuşturuyoruz. Yaşam olağan akışındadır, ölüm bu dünyaya yakışmaz
gözükmektedir.
Oysa her şey koşup gelecek
birazdan. Hiç kimse o sabahtan sonra eskisi gibi olamayacak.
Gürsel Koray Unutkan Ayna’da insanlığın soluğunu tuttuğu ve bakışlarını Anadolu’ya
diktiği bir zaman parçasını anlatıyor: “Unutmanın” bazen “her şeyi eksiksiz
görmek” anlamına geldiğini söyler gibi.
“Bana bak” dedi Mayreni, iyice
kızmıştı, “Önümüzde kaç gün var, onu bile bilmiyoruz. Belki mezarımı bile
olmayacak. Belki bu çocuklar birbirinden muradını alamayacak.” Mayreni’nin
gözleri, ne söylediğini o an anlamış birinin şaşkınlığıyla doldu, yüzü dehşetle
gerildi, sesi giderek boğuklaştı: “Belki en sevdiklerimizin ölüsünü elimize
alacağız.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder