Camille Claudel’in hayat hikayesi,
30 yıl yaratıcılıkta 30 yıl akıl hastanesinde diye anlatılır. Camille çok
genç yaşında, Rodin’le yeteneğini sergileme fırsatı bulur. Rodin… Hani şu “düşünen adam”ın ünlü
heykeltıraşı. Bu adamla ilişkisinin hezimetle sonuçlanması, genç kadında yıkıma
yol açar ve bir daha kendine gelemez. Yani yaratıcılıkla dolu olabilecek 30
yılını akıl hastanesinde geçirmek zorunda kalır. Bugün olsa depresyon, panik
atak, bipolar gibi ilaçla kontrol altına alınabilen bir bunalım yüzünden demir
parmaklıklar ardında kalmak… İlk okuduğumda çok ağır gelmişti!
Diviriği Ulu Camii yanında Şifahane
olması, burada hastalıkların müzikle, sakinlikle tedavi edilmeye çalışılması
çok daha eski zamanlarda bu konuya bakış açışını anlatıyordu benim için. Süleymaniye
Camii’nin yanındaki Süleymaniye Bimarhanesi’yle ilgili bir roman bulunca hemen
okumak istedim. İlk defa böyle bir
konuyla ilgili bir roman okuyacaktım. Üstelik arada bir taşınma hikayesi de
vardı. İşi daha da ilginç kılıyordu sanki. Süleymaniye Bimarhanesi, Topbaşı’na
yani karşı kıyıya taşınacaktı. Çok, çok kötü şartlarda yaşayan meczupların
hikayesiydi.
İnsanın en ağırına giden, güç
sahibi birilerini kızdıranların sahte evraklarla meczup olarak içeri
alınmasıydı. Yakınları da korkutularak ziyaretleri engelleniyor ve içerde
nerdeyse ölüme terk ediliyorlardı. Roman, bimarhanenin taşınma arifesinde böyle
bir gencin intiharı ve bu olayın tabipler üzerindeki etkisiyle başlıyor.
Hastanede bir Müslüman, bir Yahudi, üç Hıristiyan hekim birlikte çalışıyorlar.
Boyunlarında zincirlerle pislik içinde yaşayan meczuplar ve akıllı olanlar için
bir bataklık gibi gelmişti bu bimarhane. Sırlarla dolu, geçmişin
karanlıklarından bir türlü çıkamayan insanların hikayesi. Gözümüzle
görebildiklerimizin ötesini yani kapalı kapılar ardındakileri anlamak bazen
imkansız ta ki birileri size anlatıncaya kadar. Bu roman gerçek kişileri
anlatmış. Elimden bırakamadım desem
yeridir. Olaylar, gizemler, ermiş katiller, sürprizler birbiri ardına peşinden
sürüklüyor insanı. Ve o döneme dair, insanların inandıklarında
yapabileceklerine, görünenin ardındakine dair unutamayacağım romanlardan…
“Biz olmasak başkaları yapacak!”
Sh 260
“Güllabiciler, o gece gencin
sahipsiz cenazesini üç soysuz altın tanesine, kendine alim diyen, ölü deşen bir
ahretsize satmışlardı.Sonra da bir saat boyu aralarında üç altının kavgasını
edip durmuşlardı.” Sh 22
“Evladını kaybedip aklını uçuran
analara yapma bebekler verip gönderiyor, bazılarının velilerine ise içi pamuklu
sahte evlatlar dikip meczuplarının kucaklarına bırakmaları için tembih
veriyorduk. Hali vakti yerinde olanlarına ise balmumundan yapılan bebeklerin
daha makul olacağından bahis ettik.Anlık korku ile aklını uçurmuş olan
cinlilere karanlıkta yatmamalarını tavsiye ediyor, mümkün olduğu kadar yalnız
bırakılmamalarını istiyorduk. Afyon bulamayıp da çıldıran birçok müptela vardı.
Onlara da azdan çok tahripkar ve de ziyadesiyle azgın olmadıklarından
hiçbirimiz icazet vermedik. Müptelaların ailelerine havanda tahıl dövmelerini,
afyon diye meczuplarını kandırıp da günlük birkaç kere sahte gıdaları
yutturmalarını söyledik….” Sh 97-98
Arka Kapak
“… insan dünyaya ceset olarak
gelir ama yaş alırken ve de öldüğünde asla bir ceset değildir.
“Bir şimşek çaktı ve ben sıralı
odalardan birinde, parmaklıkların arkasında bir silüet gördüm. ‘Bir deli’
demiyorum, ‘Bir akıllı’ gördüm! Zira o anda avluda olmayan ve koğuşların içinde
kalanlar aklı başında olanlardı. Tam yedi tane vardı onlardan. Biri ise, o an
tam karşımda duruyordu. Nüfuzlu kişilerden birinin ya da birilerinin canını
sıkmış ve hapishaneye atılamadığı için adına sahte evrak düzenletilip Bimarhane’ye
tıkılmışlardı. Onlar, bazen gayrimüslim dispanserlerinden sevk ediliyor, ruhani
liderlerinin verdiği kuru bir icazet deli damgası yemelerine yetiyordu. Sadece
gayrimüslimler mi haksız yere deli damgası yerdi?”
İnsan nasıl deli damgası yer?
Bir özgürlük mücadelesi…
Delilerin boyunlarına vurulan ağır zincirlerin çözülmesi için uğraş veren, biri
Müslüman biri Yahudi iki tabibin nefes kesen öyküsü. Yollarına çıkan kızıl
gözlü dev bir ermiş mi yoksa katil mi? Haksız yere Bimarhane’de tutulan aklı
başındalar özgürlüklerine kavuşacaklar mı?
Sultan Abdülaziz’i bile yerinden
kaldırıp olanı gözüyle görmeye sevk edecek kadar büyük bir mücadele. Tarihin
tozlu raflarında unutulmuş insanlık dışı bir geleneğin Süleymaniye’den Toptaşı’na
uzanan nefis öyküsü.
Gerçek karakterlerle örülmüş
roman, 1873-1876 yıllarından küçük bir kesit sunuyor. Bitirmeden
bırakamayacaksınız.””
Ben de çok merak ettim. Mutlaka okuyacağım.
YanıtlaSiltavsiye ederim
Sil