28 Haziran 2017 Çarşamba

Güvercine Ağıt – Gürsel Korat



“Bir varmış, bir yokmuş…” Çocukluğumuzdan beri dilimize tatlılıkla pelesenk olmuş dört kelime. Masalları anımsatan, bir heves giriş yaptığımız cümleleri taçlandıran.

“Bir varmış, bir yokmuş.” Şimdi söylerken gözlerimin dolduğu… Anlamının ağırlığı omuzlarınıza çöktüğünde içinden çıkamayacağınız labirentlerde kaybolduğunuz…

Bir vardılar, bir yoklar… Ağır,  gerçekten çok ağır… Yaşanan her şeyin bir gün rüya gibi geleceğini, yaşananların ispatının olmayacağını, sevdiklerimizin bir gün sadece hayalden ibaret olabileceğini anlatan dört kelime… Önemli olan sadece şimdi! Geçmiş, gelecek şimdide saklı… Düşlenen ve gerçekleşmesi için uğraşılan intikamsa hayal, geleceğe dair. Peki ya gerçekleştiğinde hissettirdikleri… İntikam nasıl hissettirir sahi? Bir duygudan ötekine,  surlar içindeki şehirler arasında bir dinden diğerine, dağ eteklerine, tepelere, kırlara çıkıp dolaştığım nefis bir roman elimde.

Yer Kapadokya … Bu aralar en çok ilgimi çeken yüzyıldayız. 13. yüzyılın sonlarında hatta 1294 yılı Ağustos ayının son gününde çok şiddetli bir yağmurun getirdikleriyle gidiveriyoruz o yüzyıla. Zaman Yeli’ndeki cesur ayaklanmadan elli yıl sonrayı gösteriyor takvimler. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli artık yok. Çift Aslansa kimi yerde yüceltilirken kimi yerde uğursuz kabul ediliyor. Hıristiyanlıkta resim çizmenin serbest olduğunu hatta okuma yazma bilmeyenler için önemli olayların bu şekilde anlatıldığını biliyordum. Ama bu resimlerde olmazsa olmaz kurallar olduğunu yeni öğrendim. Ve gizlice bir kiliseye çizilen çift aslanın yılları aşması ya da kümbete yapılan güvercin gölgesinin getirdikleri… İç dünyanızı delip geçerek sarsan bir kitap, o dönemin Anadolu’sunda yaşananlar hakkında bilgi veren… Tarihi romanlarda kurgu bazen zayıf olabiliyor. Buradaysa tam tersi sürprizler bekliyor ummadık bir şekilde. Buruk da olsa savrulup öylece kalakalıyorsunuz… Böylesine bir çeşitliliğin harmanlanması, çekilen onca acı, dökülen onca kan … Hepsi bir rüya… Bir vardık, bir yok olacağız hepimiz…

“İnsanın kemikleri ölmeden birbiriyle vedalaşırmış” deyişi gözünün önüne geldikçe Stavro çocuklaşıyor, mezarda karanlıklar içinde ayrışan bedeni düşünerek azap çekiyordu.
…….
Bunu söylese de inanamıyordu Stavro. Anlıyordu ki, sayısız insanın yüzünde gördüğü ölüm, yaşayan kişiye bir hayal gibi görünür. İnsan için yalnızca kendi varlığı diğerlerinden ayrı, ölümsüz, sonsuz, temiz ve tiksinilmezdir. Başkalarının can kafesindeki ruh da herkes gibi diğer ölümleri gözleyip kendini sonsuz, temiz, ölümsüz ve tiksinilmez bulmuştur elbet. Fakat bu anladığı şeyi kendine uzak, pek de başına gelmeyecek bir şey gibi görmüştür.

“Ne büyük bir yanılgı! İnsan ölümün avucunda, haberi yok. Bilisiz olmak kesin, bilinç bir ara durak. 
Ölüm, doğmamış olmak gibi bir şey.” Sh 32-33

Arka Kapak

“Dünya büyük bir yalnızlık diyarıydı, insan yalnızca kendisini bilmenin yalnızlığı içindeydi.”
Güvercine Ağıt, Gürsel Korat’ın Zaman Yeli’nden sonra yazdığı ikinci Kapadokya odaklı roman. Bu hikayeye adım attığımız andan itibaren 13. yüzyıl sonlarındaki çokkültürlü, çokdilli etnik zenginliğin içinde dolaşıyoruz.Yazarın ayağını sıkıca bastığı İç Anadolu coğrafyasında dervişler, keşişler, Moğol askerleri, Venedik tüccarları var.Dönemin iktidar kavgası ise derinliğine kavranmış kişilerin ardındaki panoramada görünüyor.

Bir “olumsuz kahraman” romanı bu: Stavro, bütün kötülükleriyle ama bütün ruhsal açıklığı içinde gözümüzün önünde. Bir adanmış kişilikler ve aşklar romanı aynı zamanda: Saruca Abdal ve Gülbeyaz göz kamaştırıcı bir öyküyle belirgenleşiyor. Güvercine Ağıt, tutku cömertlik romanı biraz da: Civan ile Şahmalika unutulmaz.

Güvercine Ağıt’ı saflığın ve iyilikseverliğin romanı haline getiren Endüslü Tüccar Fazıl ile yol arkadaşı Mihayıl, sözleri kulağımızda çınlayan Alitokuş, hırsıyla can sıkıcı Muhyiddin, iyilik dolu Türkmen kocaları, hepsi bütün diğer karakterleriyle birleşiyor ve zihnimizde koca bir destana dönüşüyor. Sarsıcı ve büyük bir destana…”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...