7 Mayıs 2017 Pazar

Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir - Alain de Botton


Van Gogh’u acılar çekerek ünlü bir ressam olması mı yoksa  normal bir hayat sürerek mutlu olması mı diye düşündüğüm çok olmuştur. Hastalığı nedeniyle değişik renk algısının çığır açması yerine kulağını kesmediği, kendini daha iyi ifade ettiği bir hayat… Bu konu, farklı ya da dahi olmaktansa hayatın sıradanlığında mutlu olmak diye geçiyor genelde aklımdan. Aynı şekilde Proust’un hayatı mı yoksa kardeşininki mi diye sorabilirim rahatlıkla…

Botton, sorulara verdiği farklı cevaplarla hep olduğu gibi, bu konuya bakışımı değiştiriyor. Madem acı çekilen bir hayat yaşanıyor yani bu kaderse neden verimli olmasın? 


“Hayatından çok memnun olanlar, parlak bir yaşantı sürenler değildir, yaşamanın ne demek olduğunu anlatan en derin sözleri söyleyenler. Galiba böyle bir bilgiye sahip olma ayrıcalığı yalnızca mutsuzluk içinde yüzenlere verilmiş bu bilgi onlara bahşedilen tek lütuf olmuştur”Sh72
“Yaşama sanatı, bize acı çektiren insanlardan yararlanmaktır.” Sh73
“Kederler, düşüncelere dönüştükleri anda bize acı çektirme güçlerini yitirirler.”  Sh 73

Okuma gurubumuz Proust okumaya karar verdiğinde epey direndiğimi itiraf ediyorum. Madem okuyacağım, yazar hakkında ön hazırlık olarak Alain de Botton’un kolay okunan, keyifli kitabını elime aldım. Yıllar önce okumuş olmama rağmen o dönem Proust’a neden ilgi duymadığımı hatırlamıyorum. Ama şimdi hayatıyla ilgili ipuçlarını yakalamak hayli zevkli geliyor. Bu konuda psikanaliz bilgimin biraz daha iyi olmasını isterdim açıkçası, çünkü çok renkli bir ailesi var.

Proust’un babası ve erkek kardeşi çok başarılı iki cerrah. Botton, kendini bu kadar değersiz hissetmesini babasının başarısından kaynaklandığını söylüyor. Annesi, büyük oğlunu tamamen kendine ayırmış. Çok bağlılar birbirlerine. Anne, oğlunu yaşama hazırladığını söylüyor, oğul bundan memnun ama bir yandan da annesinin kendisini sürekli hasta ve kendine bağlı istediğini söyleyip şikayet ediyor.  İnsanlara karşı aşırı ilgisi, onlara kendini sevdirme çabasıyla gelen kendini yok sayma durumu annenin ilgisinin devamının sağlanması ve babasının başarısı karşısında alınmış bir önlem gibi. Erkek kardeşiyse anne tarafından bir nevi azat edilmiş. Marcel’in tam tersi özelliklere sahip. Babaları gibi başarılı bir cerrah, başına gelen ölümcül kazalardan sağ salim kurtulmayı başaran biri ve çok sağlıklı. Eşcinsel Proust’un tersine evli ve çocuğu var. Cerrah kardeş, Kadın Cinsel Organı Cerrahisi adlı tanınmış kitabı yazarken prostatektomide çok başarılı olduğu için Fransa’da proustateknomi denmesine neden olmuş.

İnsanın aklına annenin, babadan göremediği ilgiyi oğluna göstererek, onun hastalıklarını sürekli iyileştirerek bir çeşit rekabet geliştirdiği gibi şeyler geliyor. Sonra küçük kardeşin cinsel organlara yönelmesi. Dedim ya psikanaliz bilgimin daha iyi olmasını dilerdim böylesine renkli bir aileyi ve renkli bir kişiliği analiz edebilmek için…

Öte yandan Marcel, babasının hastaları tedavi etmesi gibi iyileştirici özelliği olan bir roman mı yazmak istiyordu?

“Adrien’in kolera ve hıyarcıklı hummaya karşı kazandığı başarının benzeri, kita yazarak nasıl kazanılırdı ki? Dr. Proust’un insanların sağlık koşullarını iyileştirme işinde ne kadar yetkin olduğunu anlamak için Toulon valisi olmaya gerek yok, peki ya Marcel, yedi ciltlik bir roman olan Kayıp Zamanın İzinde’yi yazarak insanları nasıl iyileştireceğini düşünüyordu? Bu yapıt, ağır giden bir trende Sibirya steplerini geçerken zaman öldürmek için yararlı olabilirdi ama kim bu kitabın sağladığı yararları, iyi işleyen bir halk sağlığı sisteminin sağladığı yararlarla karşılaştırabilirdi?” Sh18

Proust’un gerek İzlenimcilerle gerekse imgelerin anlatılmasıyla ilgili görüşleri ve insan doğasını çok iyi anlayıp anlatabilmesi, hayatının nasıl geçtiği insanı etkiliyor ister istemez. Babası, oğlunun edebiyat dünyasında bıraktığı izi bilse ne düşünürdü ya da annesi? Proust kitaplarına başlamadan önce Alain de Botton’u okumak çok iyi geldi doğrusu…

“Paris’te yatağına kıvrılıp mektubu okuyan Proust, tek suçları okumamak olan genç insanlarla bir sahil kasabasında tatil yapma fikrinden hoşlanmayan arkadaşına hak vermekte zorlanıyordu: 

“Entelektüel işlerimi kendi başıma hallediyorum; insanlarla bir araya geldiğimde, onların zeki olup olmamaları beni pek ilgilendirmiyor, nazik, içten vs olsunlar yeter.” Sh 119

“Anlatmak istediğimiz şeyler için doğru sözcükleri bulmaya çalışmaktı bu ders. Bir şey hissettiğimiz zaman hissettiğimiz şeyi aktarmak için ilk aklımıza gelen sözleri söyler ya da mırıldanırız ama bunu yaparak bizi böyle davranmaya iten şeye de haksızlık etmiş oluruz. Beethoven’ın Dokuzuncu Senfonisi’ni  duyunca pum pum pum diye mırıldanmaya başlar, Giza’daki piramitleri görünce “ne güzel” deriz. Aslında çıkardığımız bu seslerin bir deneyimi temsil etmesi beklenir, ancak içleri boş olduğu için ne kendimiz ne de karşımızdaki kişi nasıl bir deneyim yaşamış olduğumuzu tam olarak anlyamaz. Böylece, kendi izlenimlerimizin dışında kalır, onlarla ancak yüzeysel  bir ilişkisi olan, bizi sıradan bir tanımın ötesindeki her şeye büsbütün yabancılaştıran buz tutmuş bir camın ardından bakarız kendi izlenimlerimize sanki.” Sh 87-88

Arka Kapak

“Zevkle okunan özgün bir yapıt… Bir eleştri, bir biyografi, bir edebiyat tarihi çalışması ve Proust’un başyapıtı üzerine bir kılavuz kitap olmasının yanı sıra, okuyucular için bir el kitabı, hem de sözcüğün tam anlamıyla.    The New York Times

Bir milyon ikiyüz elli bin sözcükten oluşan Kayıp Zamanın İzinde adlı yapıtı kaleme alırken Proust’un alında ne olduğunu merak edenlere, Alain de Botton bu sorunun yanıtını veriyor. Çağdaş bir biçemle kaleme alınmış, bilgilendirici ve okuyucuyu neşelendiren bu kitabıyla Alain de Botton, Proust’un yaşamının ve yapıtlarının derinliklerine dalıyor, Proust’un kitaplarını, mektuplarını, konuşmalarını damıtarak gerçekten yararlı bir elkitabı çıkarıyor ortaya. Alain de Botton’un bu küçük kitabı o kadar hoş, o kadar keyifli, o kadar kavrayışlı ki, kitabın kendisi bile yaşamınızı değiştirebilir. Allan MAssie, Daily Telegraph

Okumanın ne işe yaradığını öğrenmenize yardımcı olan, zekice yazılmış, mükemmel bir kitap.  Doris Lessing

Birçok kurgusal kitaptan daha fazla ilgileniyor insanla, daha çok düş gücü içeriyor… de Botton Proust’un yaşamından bizim için dersler çıkarırken, onun yapıtlarını bizim yerimize bir kere daha okuyor, o kocaman, kutsal gölü, damıttığı tatlı, berrak suyla dolduruyor. John Updike, New Yorker”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...