“Uçuşan yansımaları bir yerde
sabitlemeye kalkmak, Almanların eksiksiz araştırmalarının ortaya koymuş
bulunduğu gibi, yalnızca imkansız bir girişim olmakla kalmaz, aynı zamanda
böyle bir şeyi aklından geçirip dilemek bile dinimize küfür sayılır. İnsan
Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır ve Tanrı’nın sureti de insan icadı olan
hiçbir makineyle yakalanamaz. İlahi ilhamla mest olmuş dini bütün bir sanatçının
dehasının doruğunda varıp varabileceği en yüksek nokta, bağlılığının en koyu
anlarında ilahi/insani özellikleri mekanik bir alete başvurmadan çoğaltmasıdır.”
Sh6
Suret, dinler tarihi boyunca yasaklanıp
serbest bırakılarak sürekli olarak güncelliğini korumuştur. Yukarıdaki
cümlelerin Almanlar tarafından yeni yeni ortaya çıkan fotoğraf makinesi için
söylenmiş olması beni nedense şaşırttı. Ortaçağı geride bırakan bir Avrupa’dan,
Almanya’dan bahsediyoruz.
Günümüzde cep telefonlarıyla her
çeşit görüntü çekilirken, fotoğraf olarak ilk çekilenlerin portreler olması da
değişikti. Hatta bu portrelere fon olarak bir mezarlığın, uzun pozlamaların
rahat yapılabilmesi için özellikle seçilmiş olduğunu öğrenmek de şaşırtıcıydı.
Şimdilerde insan dışında her şeyin fotoğrafı çekildiği için portreler dışındaki
sıradan nesneleri çekmeye başlayan Eugene Atget’in öncü olmasını, o dönemde
yarattığı etkiyi anlamaya çalıştım.
Hayatımıza sızan kimi öğelerin
hep orada olduğunu düşünürüz çoğu zaman. Oysa 15 -20 yıl öncesine kadar cep
telefonunu geçtim internet bile çok yaygın değildi. Dolayısıyla fotoğrafın
geçirdiği aşamaları okumak ya da sanat eserlerinin çoğaltılmasıyla ilgili fikir
edinmek benim için geliştiriciydi diyebilirim. Konuyla ilgisi olan herkese
tavsiye edebileceğim bir kitap.
“Atget “büyük manzaralara ve
sözümona nişane değerindeki görünümlere” hiçbir zaman prim vermemiştir; fakat
sıra sıra dizilmiş konçlu çizmelere, akşamdan sabaha kadar el arabalarının
sıralar halinde ya da öbek öbek dizilmiş olduğu Paris avlularına, binlercesi
yan yana duran, üstü temizlenmemiş tabaklarla dolu eski masalara veya kocaman 5
rakamı dış cephesinin dört ayrı yerinde görünen… caddesinde 5 numaradaki
randevu evine de asla kayıtsız kalmamıştır. Üstelik daha dikkat çekici olanı,
bu fotoğrafların hemen hepsinin bir ıssızlığı yansıtıyor olmalarıdır. Portre d’Arcueil’deki
surlar boştur; zafer takının merdivenleri avlular, teras kafeler boştur; aynı
şekilde Place du Tertre de, her yer boştur.” Sh26
Arka Kapak
“Fotoğraf makinesi gün geçtikçe
daha da küçülecek, yarattığı şokla izleyicideki çağrışım mekanizmasını tamamen
durduracak olan uçucu görüntüleri yakalamaya giderek daha hazır hale
gelecektir. İşte bu noktada fotoğraf altı yazılarının da devreye girmesi
gerekmektedir. Çünkü fotoğraf altı yazıları fotoğrafın hayattaki bütün
ilişkileri edebiyata taşıdığının anlaşılmasını sağlayacak ve fotoğrafik
kurguların aslında hiç de tesadüflere bırakılamayacağını ortaya koyacaktır.”
(Fotoğrafın Kısa Tarihi)
***
“Bir sanat eseri, ilkesel olarak,
her zaman yeniden üretilebilir (çoğaltılabilir) bir nitelik taşımıştır. İnsan
elinden çıkmış olan şeyler (artefaktlar) her zaman başka insanlarca taklit
edilebilir… Bir sanat eserinin en kusursuz biçimde çoğaltılmış halinde bile bir
öğe eksiktir: o sanat eserinin zaman ve uzam içindeki buradalığı, eserin
meydana getirilmiş bulunduğu yerdeki biricik varlığı. Sanat eserinin bu biricik
varlığını belirleyen şey, onun var olduğu zaman dilimi boyunca tabi kaldığı
tarihtir. Bu tarihin içine, yıllar içerisinde fiziksel yapının geçirmiş olduğu
değişiklikler de girer, o sanat eserine sahip olan kişilerin değişmesi de”
(Teknik Araçlarla Yeniden-Üretim-Çoğaltma- Çağında Sanat Eseri)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder