“Bana küçümsemeyle baktı ve
küçümseye küçümseye tutuştu. Bakışını hiç beğenmedim. Acaba beni gerçekte nasıl
görüyordu? Eğer kendimizi, başkalarının bizi gördüğü gibi görebilseydik,
görüntü gerçek olmazdı, cehennemi olurdu. Elbette aynaya yansıyan görüntüden
bahsetmiyorum. Ne de ister kıpırtılı ister hareketli olsun, fotoya yansıyan
görüntüden. Mesele üçüncü boyuttaki görüntü, canlı ve birebir. O anda hologramı
keşfetmiş olduğumu fark ettim.- ya da ben şizofrenin yarattığı bir varlıktım.”
Sh 205
Yukarıdaki satırları okuduktan
sonra aklıma, Lawrence Durrell’ın muhteşem İskenderiye Dörtlüsü geldi. İlk kitapta
aşık adamın ağzından okuduğum olayları, ikinci kitapta kadından okuduğumda dehşete
kapılmıştım. Olaylar bambaşkaydı. Ve dört kitap da akıp gidivermişti. Yeşil
Peri’de reşit olmamış bir kızı kaçıran adam tarafından anlatılıyor olaylar. Üvey
annesinden kaçan kızın ne düşündüğü hakkında yalnızca tahminler var. Yazar, kadın
öldükten sonra yazmış olayları ve yazar da ölünce yayınlanmış bu kitap…
Renkli kapağının yanı sıra yazarın
Küba’dan olması ilgimi çektmişti. Hele de olayların 60’lar civarında geçtiğini
okuyunca daha çok merak ettim. Bir dönem Küba ve Havana değişik olabilirdi.
Açıkçası Mo Yan’ın okuduktan sonra Çin’e ilgi duymam gibi bir etki bekliyordum
belki de bu kitaptan. Öyle olmadı maalesef. Benim için bildik ve gayet sıkıcı
bir hikayeydi. Gencecik bir kız ve yaşı büyük bir adam… Kitapta olduğu söylenen
göndermeleri fazla yakalayamadım. Ancak “Quijote’dan bu yana, uzun boylu bir
adam sonunda hep bir cüce ağa tarafından yönetilirdi*.”gibilerini
yakalayabildim sadece. *Sh132 Belki de dönemlerimizi tutturamadık kitapla. Hani
her kitabın bir okuma zamanı vardır denir ya. Sonuç olarak, bildik bir konuyu
bildik bir sonla okumak isterseniz neden olmasın derim …
““Felsefe’ye gitmem gerek.”
“Nereye?”
“Felsefe’ye.”
“Deme ya!”
“Dersem ne olacak!”
Sokrates’ten bu yana felsefe,
cehaletin üstünü düşünce cilasıyla kaplamaya yarar. Her tür felsefe varolagelmiştir:
Aristotelesçi, Platoncu, Yeni Platoncu, skolastik, klasik. Fakat felsefe Havana’da
zirve noktasına ulaşmıştır: Felsefe burada bir giyim mağazasıdır. Yine de canım,
toprakla gök arasında, senin felsefi varlıklarına kıyasla, daha çok şey var.” Sh.169
Arka Kapak;
Estela ve ben bu kitapta, bu
sayfada, bu kelimelerde birleştik. Bizi bir boşluk birleştiriyor: O öldü, bense
bu kitabı yazmak için yaşıyorum. Bizi bu cennet kurtaracak, cezamızı bu
cehennem verecek: bir kitap, hayat.
Devrim öncesi Havana… gencecik
Estela… ve ona sevdalanan evli bir sinema eleştirmeni. Ama bu alışıldık bir
gönül serüveni sayılmaz, çünkü Estela hiç de göründüğü kadar toy değil.
Guillermo Cabrera Infante,
ölümünden sonra yayınlanan Vefasız Peri’de sözcük oyunları, iğnelemeler ve
göndermelerle dolu üslubuyla başka zamanlardan bir Havana aşkına hayat veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder