2 Mart 2016 Çarşamba

Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk


“Baba ve Piç” adını ilk duyduğumda dehşet içinde kalmış, kendini nasıl böylesine ortaya koyabilir demiştim Elif Şafak için. Hatta kapak fotoğrafında bir gönderme bulmuş dehşetim bir kat daha artmıştı. Narın bereket anlamının, Anadolu’dan Kafkaslara Ortadoğu’ya böylesine yoğun kullanımının, henüz farkında değildim o zamanlar. Öte yandan bayıldığım Dostoyevski değil miydi babasının ölümünden duyduğu suçluluk duygusunu romanlarında işleyen? Kırmızı Saçlı Kadın’ı okurken de aynı duygu susmadı içimde, Orhan Pamuk’un babasıyla derdi neydi öyle ya otuz yıl bekleyip demlenen bir konudan bahsediliyordu.

Kapağı kapattığımda neredeyse bir günde bitebilecek basitliğe eşlik eden kadim ve çok ağır bir konuyla karşı karşıya kalmanın buruk heyecanıyla sorular gidip gelmeye başladı aklımda. Baba, iktidar, otorite, giden babanın ardından hissedilen, baba yerine koyma, otorite ihtiyacı, anne, resmedilen figürler, başkasının yerine koyabilme ve benim ilgi alanım olmaya başlayan, bu romanı okumamdaki itici güç olan “kuyu”lar! Evet, canım okuma arkadaşım Narince, kuyudan minyatürlerden bahsediliyor diyerek kandırmıştı beni okumam için. 

Gördüğüm kuyuların nasıl açıldığına dair hiç düşünmemiştim bugüne kadar. Hatta bir dönem kuyuculuğun nasıl da önemli bir meslek olduğu, kuyu açma tekniği hakkında hiç fikrim yoktu. Yazarın tekniği detaylandırması, hatta şekil çizmeye kadar işi götürmesi değişik geldi ve hoşuma gitti açıkçası.

Bu kitaptan önce okuduğum Benerci Kendini Niçin Öldürdü’de nefis bir gökyüzü seyretme kısmı vardı. Sevgilisiyle 4.katın penceresinden bacaklarını sarkıtarak yıldızları ayaklara altına alıp seyrettikleri gece, Cem’in ustasıyla kuyu kazmaya gittiği ilk gece gökyüzüne bakarak düşündükleriyle birleşti zihnimde. Galiba samanyolunun büyüleyici görüntüsüne dalmayı çok özlemişim.

“Gece ustamın horultusundan uyumayınca başımı çadırın kenarından dışarı uzattım. Kasabanın ışıkları gözükmüyordu; gök lacivertti ama yıldızların ışıltısı sanki alemi turuncu yapmıştı. Biz de sanki bu alemde koskocaman bir portakalın üzerinde oturmuş, karanlıkta uyumaya çalışıyorduk. Göğe çıkıp yıldızların ışıltısına ulaşmak yerine, şimdi üzerinde uyuduğumuz toprağın içine girmeyi hayal etmemiz doğru muydu?” Sh.17

Kitabın ne kadar basit yazıldığı hakkında düşünürken bunun bilinçli bir seçim olduğu kanısına vardım sanırım. Herkesin okuması için olmasından öte böylesine ağır bir konuyu aktarma seçeneği olabilirdi. Kitabın bir yerinde, Yeşilçam filimlerinde Firdevsi’nin Şehnamesi gibi destanlardan alınmış konulardan bahsediliyordu. Öyle ya tam Türk filmi diye okumaya devam ettiğim kitap, hayatın kendisi değil miydi? Kadim baba sorununu, anneyle ilişkiyi anlatan basit gibi duran ama çok çok ağır binlerce yıldır anlaşılmaya çalışılan bir konuyu işlenmemiş miydi? Yazar bile yazmak için otuz yıldır beklemiyor muydu?

Kitabın kahramanı Cem, farkında olmadan giden babasının yerine koyduğu ustasıyla arasındaki ilişkisini anlatırken belki de asıl babasına yapmak istediğini yapar. İşin aslı ben ustadan bir vukuat beklerken Cem erken davranmıştır. O nokta benim için kitapta kırılma noktası oldu açıkçası. Ve hiç beklemediğim bir son…  Her şey Türk filmi kıvamında giderken tersyüz olup bambaşka bir açıyla bakmak konuya! Gerçekten bir sürpriz bekliyor okuru, tabii ne kadar heyecanlanırsınız bilemem…

“Takvime uzun uzun baktığımı gören yaşlı, güngörmüş ev sahibi yanıma geldi. Ona bu resmin ne olduğunu sordum. Şehname’de Rüstem’in Sührab’ı öldürdükten sonra oğlu için ağladığı sahne olduğunu söyledi. Yüzünde “Nasıl bilmezsiniz?” diyen gururlu bir bakış vardı. İranlılar, Batılılaşma yüzünden geçmiş şairlerini unutan biz Türkler gibi değiller diye düşündüm. Özellikle şairlerini unutmazlar.” Sh 106

“Ama asıl soru, resim kültürü ve geleneği çok daha geniş ve zengin olan Avrupa’da, Oidipus deyince babayı öldürmek ya da anneyle yatmak gibi temel sahnelerin hiç resmedilmemesiydi. Avrupalı ressamlar bu sahneleri kelimelerle düşünebiliyor, hikayeyi anlıyorlardı. Ama kelimelerle düşünebildikleri şeyleri, gözlerinin önüne getiremiyor, resmetmiyorlardı. Bu yüzden Oidipus’un, Sphink’in kördüğümünü çözdüğü anı resmetmişlerdi yalnızca. Oysa resmin çok az yapılıp bakıldığı, çoğu zaman yasaklandığı İslam ülkelerinde, Rüstem’in oğlu Sührab’ı öldürmesi binkerce kere coşkuyla resmedilmişti.”Sh 124

Arka Kapak

“İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi? Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür?

Orhan Pamuk, Kırmızı Saçlı Kadın’da bizi otuz yıl önce İstanbul yakınlarındaki bir kasabada liseli bir gencin yaşadığı sarsıcı bir aşk hikayesiyle, büyük bir insani suçun peşinden sürüklüyor.
1980’lerin ortalarında geleneksel usulle kuyu kazan Mahmut Usta ile çırağı “küçük bey” Cem zor bir arazide su ararlarken, kasabanın hemen dışındaki sarı çadırda esrarengiz bir tiyatrocu kadın her gece eski masal ve hikayeleri yeniden anlatmaktadır.

Roman, bir yandan genç kahramanın aşk, kıskançlık, sorumluluk ve özgürlük duygularıyla derinden tanışmasını hikaye ederken, diğer yandan medeniyetler üzerinden babalar ve oğullar; “otoriterlik” ve birey olma konularını tartışıyor.

Kırmızı Saçlı Kadın’da okur, Batı’nın ve Doğu’nun iki temel efsanesi, Sophokles’in Kral Oidipus’u (babayı öldürmek) ile Firdevsi’nin “Rüstem ile Sührab”ıyla (oğulu öldürmek) yeniden karşılaşacak ve kendine sıradan hayatlarımızın eski metinlerden ne kadar etkilendiği sorusunu soracak.
Pamuk, en iyi kitaplarını Nobel’den sonra yazan eşsiz bir yazar.(Independent Londra)”

2 yorum:

  1. baba ve piç'i benimde elime verdiklerinde türlü düşünceler belirdi kafamda zira yeni bir okur olduğum için ne yazar ne konu hakkında elle tutulur bir bilgim yoktu hala da okumuş değilim önyargıdan değil vakitsizlikten ama sen gibi yorumlarını okuduklarıma sebep geride vermedim mutlaka okuyacağım..
    sevgiler ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarın hayatımı bilmemden kaynaklanan bir öntepkiydi benimki... Belki de aklında öyle birşeyler yoktu... bu kadar olay yaratan bir kitap okunacaksa önyargısız okunması dileklerimle... Sevgiler

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...