Ağaçlara çaput bağlama, türbeleri
ziyaret etme, buralarda adaklar adama Orta Asya’dan, Şamanizm’den getirdiğimiz
gelenekler olarak kabul ediliyor. Önemli olan insanın niyeti, kalpten dua
etmesi diye düşünüyorum her zaman. Müslümanlıkta olmayan bu tip şeyler sadece
birer araç hepimiz için.
Öte yandan Anadolu’yu öğrenmeye
sevdalanmışsanız buna bir de dinler tarihini ekliyorsanız, Fırat ve Dicle’yle
Mezopotamya’ya doğru gidiveriyorsunuz. Ortadoğu yıllardır kaynayan bir kazan.
İşin ilginci hak dinler olarak kabul ettiğimiz üç din de Ortadoğu kaynaklı.
İster istemez Ortadoğu’nun sırrı nedir diye soruyor insan. Binlerce yıl öncesine
doğru uzanıyor Sumerlere, bundan 5000-6000 yıl öncesine doğru. Tufanla ilgili,
Hz. İbrahim hikayesi benzerlerine rastlıyor belki de. Verimli Fırat ve Dicle
nehirlerinden alınan killere yazılan çiviyazına ulaşıyor sonra. Sumerlerden
gelen şehirleşme, yazı, modernlik bir üst uygarlık var mı sorusunu sorabiliyorsunuz. Yazarın daha önce okuduğum kitabında Mu Kıtası, Atlantis’ten
bahsediliyor. Sumerlerin doğmasına Atlantıs'in katkısı vardır mı dır sorusu bambaşka bir konu.
Eski Ahit ve Yeni Ahit’e dair kimi alternatif yazılar, Sumerlere dair bulgular ortaya çıkmadan önce yazılmış. Tabletlerin okunmasından sonra bambaşka sorular sordurmuşlar.
Eski Ahit ve Yeni Ahit’e dair kimi alternatif yazılar, Sumerlere dair bulgular ortaya çıkmadan önce yazılmış. Tabletlerin okunmasından sonra bambaşka sorular sordurmuşlar.
Okumak, sorular sormak serbest. Binlerce
tanrıyla anılan Hititler gibi Sumerlerde de her nesnenin bir tanrısı varmış. İnsanın
yaratılışına dair aşağıdaki kısım güldürdü açıkçası yani kadın her yerde kadın,
binlerce yıl öncesinde işleriyle, hep aynı dertleriyle;
“Sumer’de: Tanrılar, özellikle
dişi Tanrılar çoğalmaya başlayınca işlerinin çokluğundan, yiyeceklerini
hazırlamanın zorluğundan yakınıyorlar ve bütün Tanrıları var eden Deniz Tanrıçası
Nammu’ya bir çare bulması için yalvarıyorlar. O da Bilgelik Tanrısına
bilgeliğini ve marifetini göstermesini söylüyor. Bilgelik Tanrısı yumuşak
kilden şekiller yapıyor ve Tanrıçaya sesleniyor:
“Ey annem! Adını vereceğin
yaratık oldu,
Onun üzerine Tanrıların
görüntüsünü koy
Dipsiz suyun çamurunu karıştır,
Kol ve bacaklarını meydana getir.
Ey annem! Yeni doğanın kaderini
söyle!
İşte o bir insan!”” Sh. 41-42
Muazzez İlmiye Çığ kitapları,
tekrar tekrar okuduğum ve okumak istediğim ilginç ve zihin alıştırmaları
yaptığım kitaplar benim için. Bir yandan da ilgilendiğim konulara dair bilgilerimi
derinleştirdikleri için bulunmaz kaynaklar. Hep söylediğim gibi onun yaşında bu
kadar verimli olabilmek, hatta şimdi bile onun kadar verimli olabilmek en çok
istediklerimden…
Arka Kapak;
“Muazzez İlmiye Çığ
Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki
Kökeni
Muazzez İlmiye Çığ, 1914 yılında
Bursa’da doğdu. 1931’de ilkokul öğretmeni oldu ve Eskişehir’de 4,5 yıl öğretmen
olarak çalıştı.
1936’da yeni açılan Ankara Dil ve
Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girdi. Fakülte’nin Sumeroloji, Hititoloji ve
Arkeoloji bölümlerindeki eğitimini 1940 yılında tamamlayan Çığ, İstanbul
Arkeoloji Müzelerine Çiviyazıları Uzmanı olarak atandı. Müzede bulunan Sumer,
Akad, Hitit dillerinde yazılmış 74bin çiviyazılı belge üzerinde 33 yıl
çalıştıktan sonra emekli oldu.
Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda
bilimsel kitabı, makalesi yayımlandı. Muazzez İlmiye Çığ, Sumer kültürü
üzerindeki çalışmalarını bugün de sürdürüyor.
Yazar, bu kitapta, Sumer dini ve
edebiyatında Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlığa; bun dinlerin kutsal
kitaplarına ulaşan etkileri ve konuları, belgeleriyle ve karşılaştırmalı olarak
sunmaktadır.
Sumerliler, bu dinlerin çıkışından
yüzlerce, hatta binlerce yıl önce, siyasal yaşamlarını yitirmişlerdi.
Ancak, Sumerliler, icat ettikleri
ve istenileni yazacak biçimde geliştirdikleri yazılarıyla, Ortadoğu kavimlerini
etkileri altına almışlar ve bu etki Batı dünyasına kadar uzanmıştır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder