Laf lafı açarken “Aziz Bey
Hadisesi’ni oku da konuşalım” dedi canım kitap arkadaşım. Aşk tarifini en iyi
yapacaklardan biriydi, çok genç yaşından itibaren birlikte olduğu sevgilisi aynı zamanda eşiyle kurduğu ilişki dinlemekten hoşlandıklarımdı. Bana göre “mutlu azınlık”tandı.
Başlangıcın nefis tadından sonra bile hayat paylaşımını sürdürmüşler, birlikte
olmaktan keyif almışlardı. (Kırk bin kere maşallah demem lazım burada) Hal böyle
olunca kavuşamamaktan kaynaklanan ve tüm hayatı zehir eden o duyguya aşk
denilebilir miydi? Kürk Mantolu Madonna ya da Aziz Bey Hadisesi’de anlatılan
duyguları nasıl tarif edebilirdik?
Aziz Bey, gençliğinde istediği
kadını elde eden yakışıklı bir adamken, babasının çok istemesine rağmen okulu
bırakmış. Para kazanmak için de mutlu olmadığı işlerde çalışmaya başlamış daha
sonra. Kolaylıkla elde ettiği biri yerine kendini çarpacak bir kadın istemiş,
bulmuş da. Adı Maryam. Her şey büyük bir ihtimalle yaşanıp bitecek bir gençlik
aşkı haliyle başlamışken Maryam’ların Beyrut’a gitmesiyle başka bir boyut
kazanmış. Öyle değil midir zaten yaşanıp bitenler, acı ya da tatlı da olsa bazen sadece bir tebessümle hatırlanmazlar mı?
Peki ya bitmeyenlerin bıraktığı o sızı? Kendi zihnimizde oluşturduklarımızla o
kadar ilgiliyken karşımızdan gelen sinyallere kapalı oluşumuz. Algımıza göre
tarif etmemiz her şeyi… Aziz Bey’in de gençlikle Maryam’da fark edemedikleri yüzünden
sürüklenmesinin nedeni belki de bunlardı. Ve canım Vuslat’ın yaşadıkları. Aziz Bey’in
yanındakini çok ama çok geç fark edişi. Hepimiz birgün ana babamıza ne kadar
benzediğimizi fark etmez miyiz? Hayatı bir insanı unutmak için harcamak aşk
mıdır? Böyle düşününce ne kadar da saçma geliyor ama bir de yaşayanlara mı
sormalı? İşin aslı okurken içim sıkıldı. Normalde seçmeyeceğim bir kitapken
canım okuma arkadaşım belki bilerek belki bilmeden bana bir şeyleri hatırlattı,
tekrar anlamamı sağladı. Hayat devam ediyor, bunu kabul edip yola devam etmeli
değil mi…
"Etle tırnağı ayırırcasına acı veren o gidiş olmasaydı, bu aşk, aşk olmayacaktı aslında. Aziz Bey mecnuna döndü, daha çok gençti. Bundan daha büyük bir acı olamayacağını, sokaklarda Maryam'ın adını sayıklarken ölüp gideceğini sanıyordu. Ama bilmiyordu ki vücudun ruha ihanet etmediği anlar pek azdır. Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de, başaramaz. Ruh, başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar." Sh. 21-22
Arka Kapak;
“Güneşten ağır ağır gölgeye çekilir gibi, pek de anlamadan akşam olur
gibi, ışıklı, neşeli bir yüzden kederlere geçti Aziz Bey. Kederli bir mazisi
oldu. Burnu havada başı dikti hep. Başka türlü yaşamayı beceremediyse de, o
gece Haliç’in kirli sularına bakarken anladı ki hep öyle, burnu dik yaşadığını
sanmış. Oysa şiddetle yanılmış. Ve yine anladı ki hayatı tümüyle bir
yanılgıymış.
Aziz Bey, Tunç’un insan olmaktan
doğan zaaf ve yanılgılar nedeniyle yaralanmış, boşa geçmiş hayatlar üzerine
yapılandırdığı öykü evreninin en hüzünlü, en gerçek kişisi. Bazı okurlara,
meyhanelerde benzerini aratacak kadar kanlı canlı ama mahzun gelen Aziz Bey’in
öyküsünü okurken, bir hikaye kişisinin varlığını çok yakınınızda
hissedeceksiniz.
Ayfer Tunç’un, edebiyatımızdaki
en ustalıkla çizilmiş karakterlerden birini yarattığı Aziz Bey Hadisesi, son
yıllarda yazılmış en sarsıcı metinlerden. Her geçen yıl daha çok okunuyor, daha
çok tartışılıyor.”
Aslında bilmeden şeyttimdi. Kürk Mantolu Madonna diyince oku dedimdi. Ama ile yaradıysa bi parça ne mutlu bana. Haaa nazar değdirecen şekerim yaaa :)
YanıtlaSilvalla a :)bana çok iyi geldi salladı süpürdü hahahaha :) bööööööö
Silben de korkarım nazardan çok bişicik olmasın öpüyorum :)
Ne hoş bir iletişim olmuş.
YanıtlaSilKalın sağlıcakla.
Ellerine sağlık
sorma :) öpüyorum
SilMine'cim, ne yapacağım ben? Okuma listemi kabartıkça kabartıyorsun. Not alıyorum tanıttığın her kitabı, ah keşke daha çok okuyabilsem.
YanıtlaSilgene de size yetişemiyorum :) sevgiler, selamlar...
Sil