Kitap “tam bir kaybeden” olduğu
söylenen Colonna’nın evine biri girdiğine dair şüphesiyle başlıyor. Aklınızda
felaket senaryoları dönmeye başlamışken olayların başına dönüp, sıfır sayıyı
anlamaya başlıyorsunuz. Patron Vimercate, bir yıl boyunca oluşturulacak 12
sıfır sayılık bir gazete ile finans ve politika dünyasını rahatsız
edebileceğini yani şantaj yapabileceğini gösterip, buralardan bir pay kapmayı
hedefliyor. Bu amaçla gazeteci Simei, “tam bir kaybeden” olan Colonna’ya teklif
götürüyor. Hem yazı işleri sorumlusu hem de kendi adına kitap yazacak gölge bir
yazar olması amacıyla. Bir ekip kuruluyor. Bu arada, sıfır sayının gazete ve
dergilerin pilot sayılarına verilen isim olduğunu öğreniyorum.
Artık Patron Vimercate ile aklınıza Silvio
Berlusconi gelir mi bilemem. Olayların başladığı Nisan 1992, İtalya’da siyasi
yozlaşma ve rüşvet ağının ortaya çıktığı bir dönem. Kitap ilerledikçe medya
dünyasıyla ilgili gerçeklerin dünyanın her yerinde aynı olduğunu ve bunların
nasıl kullanılabildiğini bir kez daha okumak rahatsız edici bir farkındalık
yaratıyor.
Entelektüel bilgisine ve
entrikalarına bayıldığım hatta Gülün Adı’nı yeniden okumayı düşündüğüm bir
sırada Sıfır Sayı’yla karşılaşmak güzeldi. Üstelik diğer romanlarına göre
oldukça kısa olması da öyle. Tek sorunum biraz fazla (haliyle) İtalyanca isim
olması ve hepsini aklımda konumlandıramamış olmam.(Yani hiçbirini aklımda
tutmadım!) Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası Mussolini’nin hala yaşaması
ihtimali konuya çok uzak olan bana bile çok inandırıcı geldi. Sovyetler
Birliği’nin korkusuyla oluşturulan ve geri planda kalan Gladio’nun her ülkedeki
hatta Türkiye’deki yapılanmasına kadar bahsedilmiş olması. Papa’nın vurulması,
bir diğer Papa’nın öldürülme ihtimali. Mussolini’nin yapılacak darbeye önderlik
etmesi için onca yıl nasıl saklanmış olabileceği. Soğuk savaş sonrası ihtiyaç
kalmaması nedeniyle artık her şeyin ortaya çıkıyor olması. Ve tüm bunlara eşlik
eden hatta olayların yönlendirilmesinde kullanılan medya. Bu arada 90’larda cep
telefonuyla ilgili düşünceleri okumak epey komikti...
İşin aslı Sıfır Sayı’dan önce Alain De
Botton’un “Haberler”ini okumak niyetindeydim. Ancak yol hali, roman ihtiyacına
baskın çıkınca önceliği aldı. Şimdi Haberler’i okumak daha değişik ve
etkileyici olabilir. Bakalım…
““Peki ama gazeteler halkın
eğilimini mi izler yoksa bu eğilimi onlar mı yaratır?”
“Her ikisi de Bayan Fresia.
İnsanlar başlangıçta nasıl eğilimlere sahip olduklarını bilmezler, biz bunu
onlara söyleriz ve onlar zaten böyle bir eğilime sahip olduklarını fark
ederler. Biz fazlasıyla felsefe yaparız ve profesyonelce çalışırız.Haydi, devam
edin Colonna.”” Sh84
“Maia el çırptı ve şöyle dedi:
“Doğru, bu özür dileme işinin, alçakgönüllülük mü yoksa yüzsüzlük mü olduğunu
hiç anlamamışımdır:Yapmaman gereken bir şeyi yapıyorsun, sonra özür diliyorsun
ve ellerini yıkıyorsun…” Sh.85
“Şunu unutmayın ki günümüzde bir
suçlamayı çürütmek için tersini kanıtlamak gerekmiyor, suçlayan kişiyi
yasatanımaz ilan etmek yetiyor….”Sh107
““Cep telefonu olayı” demişti Simei,
“fazla uzun sürmez. Birincisi, çok pahalı ve az kişi satın alabilir. İkincisi,
insanlar kısa süre içinde her akıllarına geldiğinde birine telefon etmenin
gereksizliğini fark edecekler ve yüz yüze yapılan sohbetin güzelliğini
yitirdiklerini anlayacaklar; ay sonunda da gelen faturanın altından
kalkamayacaklar. Bir, bilemedin iki yıl içinde yok olup gidecek bir modadır bu.
Cep telefonları şimdilik gayrimeşru ilişkilerde işe yarar, çünkü evden
arayamadığın kişiyi sokakta yalnızken arayabilirsin; …….” Sh81
Arka Sayfa;
““Tam bir “kaybeden” olan Colonna
(50), gazeteci Simei’den iyi bir iş teklifi alıyor: “Yazı işleri sorumlusu ya
da benzeri bir şey” sıfatıyla bir yıl boyunca bir günlük gazete için hazırlanan
12 “sıfır sayı”yı yönetecek ve “asla çıkmayacak olan bir günlük gazetenin
hazırlanışıyla geçen bir yılın öyküsü”nü anlatan bir kitap yazacak. Patron
Vimercate, bu gazete sayesinde “finans ve politika dünyasının güzel salonunu
rahatsız edebileceğini kanıtladıktan sonra, olasılıkla bu güzel salon ona bu düşünceden
vazgeçmesini rica edecek, o da Yarın tasarısını bir kenara kaldırıp güzel
salona giriş yapma iznini koparmış olacak.” Teklif sahibi Simei’nin de kendi
planı var: “her şey suya düşerse kitabı yayımlarım. Bomba gibi patlayacak ve
yayın hakkı adına bana belli bir gelir sağlayacaktır. Ya da, olur ya, birileri
yayımlamamı istemez ve bana bir total verir. Net.”
Olaylar böyle başlıyor ve Eco
gözde konuları aracılığıyla İtalya’nın 50 yıllık tarihini yeniden yazıyor:
Gladio, bir Papa’ya suikast, başka bir Papa’nın öldürülmesi, hükümet darbeleri,
gizli servislerle terör örgütlerinin karmaşık ilişkileri… Ve bir soru: Acaba
Mussolini sağ mı?”
Okuma zamanımızı tam denk getirmişiz. Benim de size benzer şekilde, okuyacağım başka bir kitap vardı fakat bir yolculuk vardı önümde ve ince bir kitabı yanımda taşımak daha kolay olacağından Eco'ya öncelik verdim.
YanıtlaSilİsimleri aklımda tutamıyorum ben de. Üstelik bu hep böyleydi. Bir adın çeşit çeşit kısaltması veya eşdeğerinin kullanıldığı Rus romanları kabusum olurdu. İsim listesi bile tutardım.
Medyaya inancımız yerlerde sürünürken Eco'nun yazdıkları, "güvenmemekte haksızmıymışız" demek için elimizde bir kanıt daha oldu. Artık hiçbirşeye güvenmiyoruz. Birşeylere güvenebildiğimiz inanabildiğimiz zamanlar geride kaldı. Güvendiklerimiz de biz de masumiyetimizi kaybettik. Hepsinin paranoya olmasını ne çok isterdim. Matrix filminde yalan da olsa yemeğin tadını beyninde yaşamak isteyen hain gibi hissediyorum kendimi. Ah o güvenin sonsuz huzurunda uyumak ne güzeldi.
Mine'ciğim alıntıladığın paragraflar ne kadar vurucu. Gündemi takip etmiyoruz, gündem yaratıyoruz diye yapılan reklamları unutmuyorum. Okuduğum tekzipler, yıkanmış ellerin ruhun kirine dokunmadığını kanıtlıyor. Medya şantaj ve infaz aracı oldu gitti. Çok yorucu çok.
Cep telefonu öngörüleri çok hoş. Simei yanıldı ama argümanları hiç de haksız değildi. Her aklına geldiğinde birini telefonla rahatsız etmenin gereksizliğini, yüz yüze yapılan sohbetin güzelliğinin yitirilmesini fark etmeye başladık bile. Ay sonunda gelen faturalar da cabası. Ne var ki bağımlı olduk, bırakmamız imkansız.
"güvenin sonsuz huzurunda uyumak" çocukluğumuzda kaldı ya da kendi açımdan babamı kaybettiğimde başladı evsiz hissetme durumum... gerçekten çok yorucu herşey...
YanıtlaSil