16 Kasım 2015 Pazartesi

Sıfır Sayı - Umberto Eco


Kitap “tam bir kaybeden” olduğu söylenen Colonna’nın evine biri girdiğine dair şüphesiyle başlıyor. Aklınızda felaket senaryoları dönmeye başlamışken olayların başına dönüp, sıfır sayıyı anlamaya başlıyorsunuz. Patron Vimercate, bir yıl boyunca oluşturulacak 12 sıfır sayılık bir gazete ile finans ve politika dünyasını rahatsız edebileceğini yani şantaj yapabileceğini gösterip, buralardan bir pay kapmayı hedefliyor. Bu amaçla gazeteci Simei, “tam bir kaybeden” olan Colonna’ya teklif götürüyor. Hem yazı işleri sorumlusu hem de kendi adına kitap yazacak gölge bir yazar olması amacıyla. Bir ekip kuruluyor. Bu arada, sıfır sayının gazete ve dergilerin pilot sayılarına verilen isim olduğunu öğreniyorum.


Artık Patron Vimercate ile aklınıza Silvio Berlusconi gelir mi bilemem. Olayların başladığı Nisan 1992, İtalya’da siyasi yozlaşma ve rüşvet ağının ortaya çıktığı bir dönem. Kitap ilerledikçe medya dünyasıyla ilgili gerçeklerin dünyanın her yerinde aynı olduğunu ve bunların nasıl kullanılabildiğini bir kez daha okumak rahatsız edici bir farkındalık yaratıyor.

Entelektüel bilgisine ve entrikalarına bayıldığım hatta Gülün Adı’nı yeniden okumayı düşündüğüm bir sırada Sıfır Sayı’yla karşılaşmak güzeldi. Üstelik diğer romanlarına göre oldukça kısa olması da öyle. Tek sorunum biraz fazla (haliyle) İtalyanca isim olması ve hepsini aklımda konumlandıramamış olmam.(Yani hiçbirini aklımda tutmadım!) Ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası Mussolini’nin hala yaşaması ihtimali konuya çok uzak olan bana bile çok inandırıcı geldi. Sovyetler Birliği’nin korkusuyla oluşturulan ve geri planda kalan Gladio’nun her ülkedeki hatta Türkiye’deki yapılanmasına kadar bahsedilmiş olması. Papa’nın vurulması, bir diğer Papa’nın öldürülme ihtimali. Mussolini’nin yapılacak darbeye önderlik etmesi için onca yıl nasıl saklanmış olabileceği. Soğuk savaş sonrası ihtiyaç kalmaması nedeniyle artık her şeyin ortaya çıkıyor olması. Ve tüm bunlara eşlik eden hatta olayların yönlendirilmesinde kullanılan medya. Bu arada 90’larda cep telefonuyla ilgili düşünceleri okumak epey komikti...

 İşin aslı Sıfır Sayı’dan önce Alain De Botton’un “Haberler”ini okumak niyetindeydim. Ancak yol hali, roman ihtiyacına baskın çıkınca önceliği aldı. Şimdi Haberler’i okumak daha değişik ve etkileyici olabilir. Bakalım…

““Peki ama gazeteler halkın eğilimini mi izler yoksa bu eğilimi onlar mı yaratır?”

“Her ikisi de Bayan Fresia. İnsanlar başlangıçta nasıl eğilimlere sahip olduklarını bilmezler, biz bunu onlara söyleriz ve onlar zaten böyle bir eğilime sahip olduklarını fark ederler. Biz fazlasıyla felsefe yaparız ve profesyonelce çalışırız.Haydi, devam edin Colonna.”” Sh84

“Maia el çırptı ve şöyle dedi: “Doğru, bu özür dileme işinin, alçakgönüllülük mü yoksa yüzsüzlük mü olduğunu hiç anlamamışımdır:Yapmaman gereken bir şeyi yapıyorsun, sonra özür diliyorsun ve ellerini yıkıyorsun…” Sh.85

“Şunu unutmayın ki günümüzde bir suçlamayı çürütmek için tersini kanıtlamak gerekmiyor, suçlayan kişiyi yasatanımaz ilan etmek yetiyor….”Sh107

““Cep telefonu olayı” demişti Simei, “fazla uzun sürmez. Birincisi, çok pahalı ve az kişi satın alabilir. İkincisi, insanlar kısa süre içinde her akıllarına geldiğinde birine telefon etmenin gereksizliğini fark edecekler ve yüz yüze yapılan sohbetin güzelliğini yitirdiklerini anlayacaklar; ay sonunda da gelen faturanın altından kalkamayacaklar. Bir, bilemedin iki yıl içinde yok olup gidecek bir modadır bu. Cep telefonları şimdilik gayrimeşru ilişkilerde işe yarar, çünkü evden arayamadığın kişiyi sokakta yalnızken arayabilirsin; …….” Sh81

Arka Sayfa;

““Tam bir “kaybeden” olan Colonna (50), gazeteci Simei’den iyi bir iş teklifi alıyor: “Yazı işleri sorumlusu ya da benzeri bir şey” sıfatıyla bir yıl boyunca bir günlük gazete için hazırlanan 12 “sıfır sayı”yı yönetecek ve “asla çıkmayacak olan bir günlük gazetenin hazırlanışıyla geçen bir yılın öyküsü”nü anlatan bir kitap yazacak. Patron Vimercate, bu gazete sayesinde “finans ve politika dünyasının güzel salonunu rahatsız edebileceğini kanıtladıktan sonra, olasılıkla bu güzel salon ona bu düşünceden vazgeçmesini rica edecek, o da Yarın tasarısını bir kenara kaldırıp güzel salona giriş yapma iznini koparmış olacak.” Teklif sahibi Simei’nin de kendi planı var: “her şey suya düşerse kitabı yayımlarım. Bomba gibi patlayacak ve yayın hakkı adına bana belli bir gelir sağlayacaktır. Ya da, olur ya, birileri yayımlamamı istemez ve bana bir total verir. Net.”


Olaylar böyle başlıyor ve Eco gözde konuları aracılığıyla İtalya’nın 50 yıllık tarihini yeniden yazıyor: Gladio, bir Papa’ya suikast, başka bir Papa’nın öldürülmesi, hükümet darbeleri, gizli servislerle terör örgütlerinin karmaşık ilişkileri… Ve bir soru: Acaba Mussolini sağ mı?”

2 yorum:

  1. Okuma zamanımızı tam denk getirmişiz. Benim de size benzer şekilde, okuyacağım başka bir kitap vardı fakat bir yolculuk vardı önümde ve ince bir kitabı yanımda taşımak daha kolay olacağından Eco'ya öncelik verdim.
    İsimleri aklımda tutamıyorum ben de. Üstelik bu hep böyleydi. Bir adın çeşit çeşit kısaltması veya eşdeğerinin kullanıldığı Rus romanları kabusum olurdu. İsim listesi bile tutardım.
    Medyaya inancımız yerlerde sürünürken Eco'nun yazdıkları, "güvenmemekte haksızmıymışız" demek için elimizde bir kanıt daha oldu. Artık hiçbirşeye güvenmiyoruz. Birşeylere güvenebildiğimiz inanabildiğimiz zamanlar geride kaldı. Güvendiklerimiz de biz de masumiyetimizi kaybettik. Hepsinin paranoya olmasını ne çok isterdim. Matrix filminde yalan da olsa yemeğin tadını beyninde yaşamak isteyen hain gibi hissediyorum kendimi. Ah o güvenin sonsuz huzurunda uyumak ne güzeldi.
    Mine'ciğim alıntıladığın paragraflar ne kadar vurucu. Gündemi takip etmiyoruz, gündem yaratıyoruz diye yapılan reklamları unutmuyorum. Okuduğum tekzipler, yıkanmış ellerin ruhun kirine dokunmadığını kanıtlıyor. Medya şantaj ve infaz aracı oldu gitti. Çok yorucu çok.
    Cep telefonu öngörüleri çok hoş. Simei yanıldı ama argümanları hiç de haksız değildi. Her aklına geldiğinde birini telefonla rahatsız etmenin gereksizliğini, yüz yüze yapılan sohbetin güzelliğinin yitirilmesini fark etmeye başladık bile. Ay sonunda gelen faturalar da cabası. Ne var ki bağımlı olduk, bırakmamız imkansız.

    YanıtlaSil
  2. "güvenin sonsuz huzurunda uyumak" çocukluğumuzda kaldı ya da kendi açımdan babamı kaybettiğimde başladı evsiz hissetme durumum... gerçekten çok yorucu herşey...

    YanıtlaSil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...