3 Haziran 2015 Çarşamba

Yokuşun Başı Böyle Gelmiş Böyle Gitmez-II Özyaşamöyküsü - Aziz Nesin


Okulda başarılı olamayan çocuğa ailesinin nasıl davranması gerektiğini ya da nasıl davrandığını düşünmüş ve izlemişimdir zaman zaman. Ders alabilmesi için sene kaybetmesini göze almak ya da diller döküp kurslara göndermek, özel dersler aldırmak yani hem maddi hem manevi çok çabalamak... Hele de ergenliğe adım atan bir çocuğunuz varsa… Bir ders alıp, davranışını değiştirmesi için sene kaybından yana olduğum zamanlarda psikolojik sonuçların ucunun açık olması apayrı bir konu olarak düşündürür.


Aziz Nesin’in 13 yaşına kadar olan hayatını anlattığı Yol kitabı yani özyaşamöyküsünün birinci cildini bir nefeste okuyup bitirdikten sonra merakla ikinci cilde başladım. 1915 doğumlu olan bir çocuğun Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı yıllarında geçen çok ama çok yoksul ve yalnız çocukluğunun sızısı içimde hayata nasıl devam ettiğini merak ederek hızla okudum ikinci cildi de. Darüşşafaka’ya büyük bir şans eseri giren küçücük bir çocuğun babası olmadığı yalanına takılıp kalması, her an gerçeğin ortaya çıkacağı korkusuna bir de kendisiyle alay eden arkadaşları eklenince başlayan okuldan kaçmaların sonu maalesef okuldan atılmak olmuş. Okurken o dönemde çocuk psikolojisine dair hiçbir şey bilinmediğini, böylesine zeki bir çocuğa nasıl yazık edildiğini farketmek de ayrıca üzüyor insanı.

Öte yandan ana babasının bir kere bile ona kızmadığını, hep tatlılıkla yaklaştıklarını okumak ayrıca şaşırtıyor.Anacığının ölürken çocuğunun yatılı okulda olduğu için içinin rahat olduğunu söylemesi küçük Mehmet Nusret’in hayatta en büyük itici gücü. Arkadaşlarının zoruyla askeri okula girmese nasıl okuyacağına dair fikri olmayan yazar, burada hem dersler hem de ilişkiler konusunda zekası sayesinde çok başarılı oluyor.

İşin aslı mesela ortaokulda sınıf başkanı olmama rağmen O’nun kadar detay hatırlayamadığıma şaşırıyorum ki buna ilk cildi 50li ikinci cildiyse 60lı yaşlarda yazdığı eklendiğinde Aziz Nesin’in zekasına tekrar tekrar hayran oluyorum.

İkinci ciltte yani Yokuşun Başı’nda askeri okul öğretmenlerini o kadar çok anlatmış ki bu o döneme, Kurtuluş Savaşı sonrası o dönemin ruhuna dair çok şey anlatsa da biraz yoruyor. Daha sonra bunu bilinçli olarak yaptığını okuyorum. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de ilk istikbal fikirlerini bir hocasından aldığına dair konuşmasını yazarak kendi günlüğünden aşağıdaki paragrafları almış kitabına;

“Anılarımı daha çok yaşadığım çağda toplumumuzun durumunu, geçirdiği aşamaları anlatmak için yazıyorum. Anılarımda kendimi öne geçirmek istemedim. Kendimi, ilişkilerimle birlikte toplumu canlı olarak vermek istediğim için anlattım. Bu amaçla yazdığım anılarımın birinci cildi, bir ana destanı olsun istiyordum. İstiyorum demem de doğru değil, yaşamımda bu kendiliğinden böyleydi. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in birinci cildi, yavaş yavaş yükselen bir acı haykırışın, sesin doruğunda tükenişidir.

Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in ikinci cildi de bir öğretmenler destanı olsun istiyorum. Çünkü gerçek 
yaşamımda da böyleydi. Bu yüzden ikinci cilt, birincisinin tersine bir çizgide olacak. Birinci cilt nasıl bir acı haykırışın, sesin son doruğunda tükenişiyse, ikinci cilt de, bunun tersine, tıpkı yaşamımda olduğu gibi acıların gittikçe azalarak sevince dönüşmesi; sevincin, mutluluğun doruğuna ulaşması olmalıdır.” Sayfa 383

Bazı toplumsal yaraları anlatıp anlatmama konusunda epey kafa yoran, sonrasında bazı şeylerin ortaya çıkmasının, tekrar yaşanmalarını engellenmesine yarayacağına dair düşünceleriyle kaleme alan yazarın bakışını yavaş yavaş toplumsal bilince doğru çevirişine tanık oluyoruz ikinci cildin sonuna doğru… Bir nefeste bitirdiğim ikinci cildin etkisiyleyim hala. O döneme dair düşünceler kafamda. Daha önce de yazdığım gibi öyle çok ileri geri konuşma oluyor ki o döneme dair, gerçekten yaşayan birinden okumak çok kıymetli benim için! Üçüncü cilt önümde… İlk cildin kapağındaki çıplak ayak ikinci ciltte yerini ayakkabılı ayağa bırakıyor. Üçüncü ciltteyse …

Arka Kapak;

“Babam
Dünyaların en iyi babası benim babamdır
Düşmandır düşüncelerimiz
Dosttur ellerimiz
Dünyada tek elini öptüğüm
Babamdır
Kırkını geçtin adam olmadın der
Başım önümde dinlerim
Önünde tek baş eğdiğim babamdır
Sabahlara dek Kur’an okur
Ananım ruhuna
İnanır ona kavuşacağına
Bana gavur der
diş bilemeden
Dünyada tek bağışladığı ben
Tek bağışladığım odur”



2 yorum:

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...