20 Haziran 2015 Cumartesi

AĞRIDAĞI EFSANESİ - YAŞAR KEMAL



Geleneğin kanun olduğu zamanlardır. Bir at gelir kapında durur. Kapında durmak için ısrarlıysa, beyi de gelse, hükümdarı da vermezsin. Canını verirsin atı vermezsin! O senindir artık! Sen versen köylün vermez geri! Ya da sana sığınan sevdalıları korursun sonuna kadar. Kalenin yakılıp yıkılacağını bilsen vermezsin, korursun sonuna kadar! Ta ki kız babası gelip alana kadar. Bir de kızgın inat vardır karşı yanda. İçteki korkuyla zulmü çağıran, yangını körükleyen… Ahmet ile Gülbahar’ın hikayesi böyle bir hikaye. Kır bir atın kaval çalan Ahmet’in kapısına gelmesiyle başlayan binlerce insanı ayaklandırabilen bir aşk destanı… 


Doğubeyazıt’ta, İshak Paşa Sarayı’nı gezdikten sonra yeniden okumak istedim Ağrı Dağı Efsanesi’ni. Böyle bir destan zihnimde zamansızlık duygusuyla sarılıp sarmalanır genelde. Sadece hissettirdikleriyle ilgilenirim. Oysa Doğu Anadolu’yu gezmek, binlerce yıl öncesinin tarihinden günümüze adım adım dolaşmamı sağlarken efsanelerin geçtiği yerleri, zamanları insan davranışlarıyla birleştirebilmemi ve daha iyi kavramamı sağladı.

Okurken İshak Paşa Sarayı gibi muhteşem bir yapının içinde zindanı, salonu, camiyi, avluları hayal edebilmek çok güzel. Ağrı Dağı’nın bu saraydan gözükmemesiyse uçsuz bucaksız bir hayalgücünden böylesi çıkmalı  dedirtiyor. Öte yandan gene bir kartal yuvası olan Hoşap Kalesi, ırmak, köprü, aklımda sadece  taş olarak canlanan kale içi usta hayalgücüyle renkleniyor. Şimdi hemen hiç olmayan odalarda dolaşmaya çalışıyor zihin.

Coğrafyanın, kadim zamanlarda tapınılan sarp yanardağlarla çevrilmiş olması mı gelenekleri bu kadar sert kılıyor? Gülbahar’ın babası Mahmut Han’ın davranışlarındaki zalimliğin gücü korumak anlamına gelmesine ne demeli? Bu her dönemde böyle mi? Zalim olandan daha çok korkulur, sözü daha çok mu dinlenir? Peki ya bir kadın kadar güçlü olamayan ama güçlü olması öğretilmiş Gülbahar’ın kardeşi Yusuf? Bir sevda yangının ortasında sevdiğini kurtarmak için her şeyi göze alan Gülbahar için ölümü göze alan Memo… Belki kendi hakları için birleşmeyecek halkın, Mahmut ile Gülbahar’ı birleştirmek için akın akın gelmelerine ne demeli? Mahmut Han’ın böylesi bir başkaldırıyı politik açıdan değerlendirmesi…

Nefis bir aşk destanı,  toplumu ve  onlarca insanı analiz ederken bir nefeste bitiveriyor. Düşünce bombardımanıyla baş başa bırakıyor.

“Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanamaz. Hiç kimse… Yeter ki böyle birlik olalım.”
Arkasından, bazı kimseler, sarayın yakınları: “Ateşperest,” diyorlardı. “ Din düşmanı! Sana ne? Birlik olsak olmasak. Sen bir ateşe tapansın.” Sayfa 112

Ve arka kapak;

Bir aşk destanı olan Ağrı Dağı Efsanesi geleneklerini Mahmut Han’a karşı savunan  Ahmet ile Gülbahar arasındaki aşkı konu alır. Efsanelere ve halk söylencelerine yürekten bağlı Yaşar Kemal’in bu romanı, insan psikolojisinin derinliklerini de içerir.

“Yaşar Kemal Anadolu’nun halk edebiyatıyla alışveriş içindeyken başladı yazmaya. Gerçek bir yazar olduğu için de dilin duyarlılığından, şiirsel destanın tek kahramanı olan Türk halkının kültüründen esinlenmesini bildi.” Jeliha Hafsia, La Presse, (Tunus)

“Yaşar Kemal’in romanı Tolstoy’un çapına ve Dickens’ın canlılığına sahiptir.” Manchester Guardian, (İngiltere)

“Yaşar Kemal’de büyük bir romancının bütün nitelikleri var.” British Books, (İngiltere)

“Zengin, renkli ve zekice bir netlikle bezenmiş bir uslüp ve yazdığı her kelime sert, cilalanmış, ayrıksı ve bir buğday tanesi gibi potansiyel olarak üretken.” (Irish Times, İrlanda)

“Kitabın güzelliği zengin şiirsel dilinde, efsane ve mit duygusunda yatıyor.” Sunday Telegraph (İngiltere)

“Yaşar Kemal, Şehrazat klasmanında bir masal anlatıcı.” Daily Telegraph, (İngiltere)

Kapaktaki Resim Abidin Dino”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...