Geleneğin kanun olduğu
zamanlardır. Bir at gelir kapında durur. Kapında durmak için ısrarlıysa, beyi de
gelse, hükümdarı da vermezsin. Canını verirsin atı vermezsin! O senindir artık!
Sen versen köylün vermez geri! Ya da sana sığınan sevdalıları korursun sonuna
kadar. Kalenin yakılıp yıkılacağını bilsen vermezsin, korursun sonuna kadar! Ta
ki kız babası gelip alana kadar. Bir de kızgın inat vardır karşı yanda. İçteki
korkuyla zulmü çağıran, yangını körükleyen… Ahmet ile Gülbahar’ın hikayesi
böyle bir hikaye. Kır bir atın kaval çalan Ahmet’in kapısına gelmesiyle
başlayan binlerce insanı ayaklandırabilen bir aşk destanı…
Doğubeyazıt’ta, İshak Paşa Sarayı’nı gezdikten
sonra yeniden okumak istedim Ağrı Dağı Efsanesi’ni. Böyle bir destan zihnimde
zamansızlık duygusuyla sarılıp sarmalanır genelde. Sadece hissettirdikleriyle
ilgilenirim. Oysa Doğu Anadolu’yu gezmek, binlerce yıl öncesinin tarihinden
günümüze adım adım dolaşmamı sağlarken efsanelerin geçtiği yerleri, zamanları
insan davranışlarıyla birleştirebilmemi ve daha iyi kavramamı sağladı.
Okurken İshak Paşa Sarayı gibi
muhteşem bir yapının içinde zindanı, salonu, camiyi, avluları hayal edebilmek
çok güzel. Ağrı Dağı’nın bu saraydan gözükmemesiyse uçsuz bucaksız bir
hayalgücünden böylesi çıkmalı dedirtiyor. Öte yandan gene bir kartal yuvası
olan Hoşap Kalesi, ırmak, köprü, aklımda sadece taş olarak canlanan kale içi usta hayalgücüyle
renkleniyor. Şimdi hemen hiç olmayan odalarda dolaşmaya çalışıyor zihin.
Coğrafyanın, kadim zamanlarda
tapınılan sarp yanardağlarla çevrilmiş olması mı gelenekleri bu kadar sert
kılıyor? Gülbahar’ın babası Mahmut Han’ın davranışlarındaki zalimliğin gücü
korumak anlamına gelmesine ne demeli? Bu her dönemde böyle mi? Zalim olandan
daha çok korkulur, sözü daha çok mu dinlenir? Peki ya bir kadın kadar güçlü
olamayan ama güçlü olması öğretilmiş Gülbahar’ın kardeşi Yusuf? Bir sevda
yangının ortasında sevdiğini kurtarmak için her şeyi göze alan Gülbahar için ölümü
göze alan Memo… Belki kendi hakları için birleşmeyecek halkın, Mahmut ile
Gülbahar’ı birleştirmek için akın akın gelmelerine ne demeli? Mahmut Han’ın
böylesi bir başkaldırıyı politik açıdan değerlendirmesi…
Nefis bir aşk destanı, toplumu ve onlarca insanı analiz ederken bir nefeste
bitiveriyor. Düşünce bombardımanıyla baş başa bırakıyor.
“Biz hep böyle, her şeyde birlik
olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanamaz. Hiç kimse…
Yeter ki böyle birlik olalım.”
Arkasından, bazı kimseler,
sarayın yakınları: “Ateşperest,” diyorlardı. “ Din düşmanı! Sana ne? Birlik
olsak olmasak. Sen bir ateşe tapansın.” Sayfa 112
Ve arka kapak;
Bir aşk destanı olan Ağrı Dağı
Efsanesi geleneklerini Mahmut Han’a karşı savunan Ahmet ile Gülbahar arasındaki aşkı konu alır.
Efsanelere ve halk söylencelerine yürekten bağlı Yaşar Kemal’in bu romanı,
insan psikolojisinin derinliklerini de içerir.
“Yaşar Kemal Anadolu’nun halk
edebiyatıyla alışveriş içindeyken başladı yazmaya. Gerçek bir yazar olduğu için
de dilin duyarlılığından, şiirsel destanın tek kahramanı olan Türk halkının
kültüründen esinlenmesini bildi.” Jeliha Hafsia, La Presse, (Tunus)
“Yaşar Kemal’in romanı Tolstoy’un
çapına ve Dickens’ın canlılığına sahiptir.” Manchester Guardian, (İngiltere)
“Yaşar Kemal’de büyük bir
romancının bütün nitelikleri var.” British Books, (İngiltere)
“Zengin, renkli ve zekice bir
netlikle bezenmiş bir uslüp ve yazdığı her kelime sert, cilalanmış, ayrıksı ve
bir buğday tanesi gibi potansiyel olarak üretken.” (Irish Times, İrlanda)
“Kitabın güzelliği zengin şiirsel
dilinde, efsane ve mit duygusunda yatıyor.” Sunday Telegraph (İngiltere)
“Yaşar Kemal, Şehrazat
klasmanında bir masal anlatıcı.” Daily Telegraph, (İngiltere)
Kapaktaki Resim Abidin Dino”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder