Bir yaz bir kitapçıda çalışırken
tanışmıştım Sana Gül Bahçesi Vadetmedim’le, neredeyse 30 yıl oldu. Çok iyi
hatırlıyorum daha sonra yurt ranzasına da taşınmıştı, ikinci kez okunmak üzere.
En çok etkilendiğimse iç dünyadaki onca
karmaşadan sonra basit dünyaya alışmaya çalışmasıydı. Ve bunun adı iyileşmeydi.
Yani herkesin yaptığı günlük konuşmalara, davranışlara alışması bir süreci
gerektiriyordu. Bu o kadar değişikti ki benim için, bunca yıl sonra hala o
şaşkınlığıma şaşırırım. Bu satırları yazarken sahi bir daha okusam ne düşünürüm
diye de merak ediyorum.
Öte yandan farklı yazarların
birlikte bir şeyler üretmesi hep değişik gelmiştir. 40 Şizofrenden 1 Öykü
sanırım bu yüzden çekici geldi. Arka kapak yazısını aldıktan sonra gördüm ayrı,
güldüm apayrı:
“Ha 40 şizofrenden 1 öykü, ha 1
şizofrenden 40 öykü!” E haklı değil mi? Özellikle şizofrenlerin ne kadar zeki
olduğu düşünüldüğünde… Yazarın soyadındaki belki de birçok insanın hiç fark
etmeyeceği “umacı” kısmını çıkarması ve ilk öykü. Şahsen ilk öyküyle çarpıldım
desem. Böyle bir şey hiç aklıma gelmemişti diye düşünürken gülüyordum. Gülerken
günaha mı giriyorum acaba diyordum.
Gittim geldim, Bilgin Gaznevi’nin zamanda gidip gelmesi gibi. Ve son! “Sahte
Peygamber” okuduğum en yaratıcı, buram buram zeka kokan öykülerden biri.
İlk şok azalıp, artarak devam
ediyor. Öyküleri rastgele açıp okuyorum bazen, ara ara. Hiç çekinmeden, altını
çize çize, acıta acıta, azca da güldürerek bir şizofrenden hikayeler okuyorum. İnsanlar,
olaylar birbirine giriyor. Bazen çok bunaltıyor, bazen güldürüyor, bazen
çaresiz hissettiriyor, acıtıyor…
Ve arka kapak;
“Ha 40 şizofrenden 1 öykü, ha 1
şizofrenden 40 öykü!
“Okay Uludok’u şizofreni
hastaları için açılmış bir öykü yarışmasında Seçici Kurul Başkanlığı’nı
yaptığım günlerde keşfettim. Sonra yazı atölyelerime katıldı. Bu kitapta
karşınıza çıkacak öyküleri paylaşırken herkesi nasıl etkilediğinin tanığıyım.
Son yıllarda okuduğum en çarpıcı öyküler arasında bunlar. Güldürdükleri kadar
acıtıyorlar da. Sahici mizah da bu olsa gerek.” Mario Levi
Bu kitaptaki 40 öykünün ortak
noktası, her türlü (erkek, kadın, ağaç, otomobil, vb) şizofren kahramanlar
aracılığıyla şizofreniyi anlatmaları. Kendisi de şizofreni hastası olan bir
öykücü olarak Okay Uludok’un temel araçları (gerçekten de aklın sınırlarını
zorlayan) müthiş hayal gücü ve “komik”ten “satirik”e uzanan sivri dili. Sadece
komiğin sınırlarındayken bile yazınsallığını hiç kaybetmeyen, vardığında ise
türünün en parlak örneklerine yaklaşan bir dil bu. Dolayısıyla (uçları henüz
yeterince sivriltilip cilalanmış olmasa da ) eleştiri oklarını toplumun sadece
deliliğe bakışına değil ( sağlık ve eğitim gibi) büyük aksaklıklarına da
yöneltmekten çekinmeyen öyküler okuyoruz.”
bir kitapsever olarak blogunuzu çok sevdim,diğer yayınlarınız da muhteşem,emeğinize sağlık.en kısa zamanda ben de beklerim.sevgiler.. https://catikatindannotlarr.blogspot.com/
YanıtlaSilTeşekkürler tabii ki gelirim komşu oluruz:)
Sil