10 Aralık 2013 Salı

Yarın Ola Hayrola...




Önümüzde uzayıp giden yol, çevremizde çalılar… Bozkırda saatlerdir yoldayız. Bir yandan henüz bir yere varamamanın tedirginliği, bir yandan kaybolmuşluğun keyfi! Elbet çıkacak bu yol bir yerlere diyoruz. Ve işte bir toz bulutuyla birlikte bize doğru gelen araç ve kırmızı damlarıyla köy karşımızda, gittikçe yaklaşırken sevinçle karışık merak hakim oluyor arabamıza.


Köy meydanına girdiğimizde kahvenin önünde duruyoruz, soluklanmak elimizi yüzümüzü yıkamak istiyoruz. Kuş uçmaz kervan geçmez bu diyarda elbet geleni merak edecekler, çevremizi sarıp soru yağmuruna tutacaklar diye bekliyoruz. İçeri girip selam veriyoruz, selamımız alınıyor. Ama ötesi yok, beklediğimiz meraklı bakışlar yok. Sanki o gün oraya gelmemiz dünyanın en doğal şeyi, sanki her gün o saatte geliyormuşuz o gün de gelmişiz, hoşgelmişiz gibi. Elimizi yüzümüzü yıkayıp oturuyoruz. Çaylarımız geliyor hemen ama ilgi alaka hala yok. Saatlerdir yolda olunca işimize de geliyor bu durum. Cam kenarına bir yere, hem dışarıyı hem içeriyi görebilecek şekilde yerleşiyoruz. 

Dışarıya göz gezdiriyorum biraz. İlk gördüğüm iki büklüm bir amca. Yürümeye çalışıyor, evine mi gidiyor, evinden mi geliyor bilmiyorum. Kendi haline dalmış bastonuna dayanarak öylece yürüyor. Birazdan bulduğu tenekenin içine bakıyor. Sanırım mangal yerine kullanılıyor burada tenekeler. İçinde köz arıyor olmalı diye düşünüyorum. Onun için bunu yapacak kimse yok mu? Çevreme baktığımda hiç çocuk görmüyorum ortalıkta. Hava biraz soğuk ondan mı acaba? Amcaya kayıyor gözlerim yeniden, çağırıp bir çay ikram etsek mi? Biraz ısınmasına yardımcı olur mu? Evinde bakanı var mı? Gençken nasıl biriydi heyecanla dinlemek istiyorum o an. Hiç fotoğrafı var mıdır? Geçmişe dair, şimdiye dair… Fotoğraflarını çekmek istiyorum o anlatırken. Anlatır mı sahi? Yoksa acı, kabuk bağladıktan sonra küsmüş mü dünyaya… Yoksa tüm köy mü küsmüş dünyaya, ondan mı bu içine kapanık, bu meraksız halleri. Amca ilerlemeye devam ediyor, bir teyzenin önünden geçiyor, selam verdi mi tam göremiyorum. Kalkıp peşinden gitmek istiyorum. Ama kalkamıyorum sanki bir girdap beni de içine çekecek ve hissizleşeceğim iyiden iyiye… Öyle hissediyorum, yorgunlukla, sıcak kahvenin ağır havası karışıyor. Biran önce yatacak bir yer ayarlamalıyız, kimbilir belki yarın rastlarız amcaya ya da sorma cesaretim olur birilerine onun hikayesini de… Onlar bizimkini merak etmeyince, bizde bir merak bir merak… Yarın ola hayrola…


#blogfırtınası 9.gün hikayesi eldeki fotoğrafa göre şekilleniyor işte… 

4 yorum:

  1. Mine'cim kalemine sağlık, okurken insanın yalnızlığı ve yabancılaşmasını düşündürdü bana ,tekrar kalemine sağlık canım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yorumun için çok teşekkür ederim sevgiler

      Sil
  2. çok güzeldi yazın keyifle okudum.açıkcası bende merak ederdim o amcaya dair ne varsa,keşke fırsatımız olsaydı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. uzak bir diyarda kaldı umarım kışı sıcacık ve sağlıklı geçirir, sevgiler

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...