Önümüzde uzayıp giden yol,
çevremizde çalılar… Bozkırda saatlerdir yoldayız. Bir yandan henüz bir yere
varamamanın tedirginliği, bir yandan kaybolmuşluğun keyfi! Elbet çıkacak bu yol
bir yerlere diyoruz. Ve işte bir toz bulutuyla birlikte bize doğru gelen araç
ve kırmızı damlarıyla köy karşımızda, gittikçe yaklaşırken sevinçle karışık
merak hakim oluyor arabamıza.
Köy meydanına girdiğimizde
kahvenin önünde duruyoruz, soluklanmak elimizi yüzümüzü yıkamak istiyoruz. Kuş
uçmaz kervan geçmez bu diyarda elbet geleni merak edecekler, çevremizi sarıp
soru yağmuruna tutacaklar diye bekliyoruz. İçeri girip selam veriyoruz,
selamımız alınıyor. Ama ötesi yok, beklediğimiz meraklı bakışlar yok. Sanki o
gün oraya gelmemiz dünyanın en doğal şeyi, sanki her gün o saatte geliyormuşuz o
gün de gelmişiz, hoşgelmişiz gibi. Elimizi yüzümüzü yıkayıp oturuyoruz.
Çaylarımız geliyor hemen ama ilgi alaka hala yok. Saatlerdir yolda olunca işimize
de geliyor bu durum. Cam kenarına bir yere, hem dışarıyı hem içeriyi görebilecek
şekilde yerleşiyoruz.
Dışarıya göz gezdiriyorum biraz.
İlk gördüğüm iki büklüm bir amca. Yürümeye çalışıyor, evine mi gidiyor, evinden
mi geliyor bilmiyorum. Kendi haline dalmış bastonuna dayanarak öylece yürüyor.
Birazdan bulduğu tenekenin içine bakıyor. Sanırım mangal yerine kullanılıyor
burada tenekeler. İçinde köz arıyor olmalı diye düşünüyorum. Onun için bunu
yapacak kimse yok mu? Çevreme baktığımda hiç çocuk görmüyorum ortalıkta. Hava
biraz soğuk ondan mı acaba? Amcaya kayıyor gözlerim yeniden, çağırıp bir çay
ikram etsek mi? Biraz ısınmasına yardımcı olur mu? Evinde bakanı var mı?
Gençken nasıl biriydi heyecanla dinlemek istiyorum o an. Hiç fotoğrafı var
mıdır? Geçmişe dair, şimdiye dair… Fotoğraflarını çekmek istiyorum o anlatırken.
Anlatır mı sahi? Yoksa acı, kabuk bağladıktan sonra küsmüş mü dünyaya… Yoksa tüm
köy mü küsmüş dünyaya, ondan mı bu içine kapanık, bu meraksız halleri. Amca ilerlemeye
devam ediyor, bir teyzenin önünden geçiyor, selam verdi mi tam göremiyorum. Kalkıp peşinden gitmek istiyorum. Ama kalkamıyorum sanki bir girdap beni de
içine çekecek ve hissizleşeceğim iyiden iyiye… Öyle hissediyorum, yorgunlukla,
sıcak kahvenin ağır havası karışıyor. Biran önce yatacak bir yer ayarlamalıyız,
kimbilir belki yarın rastlarız amcaya ya da sorma cesaretim olur birilerine onun hikayesini de… Onlar bizimkini merak etmeyince, bizde bir merak bir merak…
Yarın ola hayrola…
#blogfırtınası 9.gün hikayesi
eldeki fotoğrafa göre şekilleniyor işte…
Mine'cim kalemine sağlık, okurken insanın yalnızlığı ve yabancılaşmasını düşündürdü bana ,tekrar kalemine sağlık canım
YanıtlaSilyorumun için çok teşekkür ederim sevgiler
Silçok güzeldi yazın keyifle okudum.açıkcası bende merak ederdim o amcaya dair ne varsa,keşke fırsatımız olsaydı.
YanıtlaSiluzak bir diyarda kaldı umarım kışı sıcacık ve sağlıklı geçirir, sevgiler
Sil