10 Kasım 2013 Pazar

İran Günlüğüm - 4 (Tahran )



En başta da yazmıştım öyle bir ülke ki değil gitmek, bahsetmek bile ateşten gömlek! En ufak bir sözünüzde doğru anlatmak istediğiniz şeyler yüzünden durum tersine dönebilir. Amacım kimseyi kırmak değil. Hele İranlı mihmandarımızın kendi ülkesi hakkındaki bireysel ve toplu sorulara ne kadar incelikli cevaplar verdiğini de düşündüğümde… Sadece bildiğim ve gördüğüm şeyleri birleştirip anlamaya çalışıyorum. Umarım günlüklerimin bütününde kendimi ve gördüklerimi doğru anlatabilirim.

Hadi bir akşam Ali Kapı’ya gidelim. Ya da daha iyisi çok benzer bir akşam geçirdiğimiz İlber Hoca’nın Seyahatnamesi’nden okuyalım Ali Kapı’yı. (A’lar üzerindeki şapkayı nasıl yapacağımı bilmiyorum, yani uzun okunuyor Ali Kapı’nın A’ları)


“Tahran’ın “Ali Kapı” adını taşıyan geleneksel lokantalarından biri… Ali Kapı bizim bildiğimiz Babıali’nin daha Türkçesi… Safeviler ve Kaçarlar gibi İran’daki başkanlıkları bu adı taşıyordu.
Ali Kapı kahvehane veya lokantası aşağı yukarı 15 yıldır rejimdeki gevşemenin belirtisidir. Daha önce yasaklanan geleneksel kahvehanelerin tek tek izin verilmesiyle türeyenlerin içinde en gözde olanlarından… Sahnedeki saz heyetinin başında bir muganni veya hanende “Oy beri bak” diye başlayan Azeri türkülerinden sonra bizim bu taraflardan bir şarkı söylüyor: “Sen kalbimin mehtabısan güneşisen/Sen ruhumun vazgeçilmez bir eşisen.”

Azerbeycan ağzına göre değişime uğrayan bu şarkıyla Azerbeycanlılar sahneden iniyor. Biraz sonra çıkan Fars ezgileri, ardından bir grup en alasından bir perküsyon yapıyor, bunlar da Beluci takımı.
Bu renklilik sırf buraya özgü değil; Tahran böyle yaşıyor. İran bir imparatorluk; onu meydana getiren unsurların her biri kendi dilini ve kültürünü itişip kakışarak değil, keyifle ve uyumla taşıyor. Azerbeycanlı şairler Türk şiirini, geleneksel aruzu en iyi ölçüde temsil ediyor; Beluclar da öyle ve Kürtlerin de aydınları en azından Kürtçelerini yetkiyle kullanıyor. Ama bu uyumun ana sütunu Fars kültürü ve Farsçadır. Herkesin gayreti o dili öğrenmek, onun şiirine hayran olmak, yüzlerce beyiti ezberinde tutmak…”
Sayfa 43-44 İlber Ortaylı Seyahatnamesi 
“Herkesin gayreti o dili öğrenmek, onun şiirine hayran olmak, yüzlerce beyiti ezberinde tutmak…” Daha önce Firdevsi’nin türbesindeki şaşkınlığımdan bahsetmiştim. Sadi ve Hafız’ın türbelerinde de aynı şey oldu. Bu bana çok değişik geliyor, onca şey olurken kültürlerine sahip çıkmaları. Bunu görmeden fark edemezdim galiba. İlber Hoca Seyahatnamesi’nde bir cümleyle çok güzel ifade etmiş “İktisadi zorluklara ve teknik altyapının imkansızlıklarına rağmen İran’ın kültürü, o memleketin en büyük alçısıdır…” Bir sır vereyim mi günlüğüm gene de merak ediyorum, ileride neler olacağını, inatla bu alçının popüler kültür karşısındaki durumunu merak ediyorum işte! Yani bana o kadar inanılmaz geliyor!  Evet evet biliyorum  tuhaf olan benim galiba ve bunları yazarken kendi zihnimin açmazlarına ve cahilliğine de  şahit oluyorum.
 Ve işte İran’da son durağımız Azadi Anıtı. Hani benim de hoş bir anıyla hatırladığım. Işıklandırması çok hoş, pembeden yeşile, maviden mora gözleri okşuyor. Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun 2500. yılı anısına yapılan anıt kentin batı girişinde bir meydanın tam ortasında bulunuyor. 45 m. yüksekliğindeki  anıtın tasarımı İranlı bir mimara ait. Yapımı İngilizler tarafından 1971’de tamamlanmış. Genelde 14. yy Timur mimarisinin etkilerini taşıyan yapının Hemedan granit taşının üzerindeki turkuaz rengi işlemeler 12.yy Selçuklu süsleme sanatının etkilerini taşıyor.

Anıta giderken bir alt geçitten geçiyorsunuz. İçinde ufak dükkanlar ve genelde resimden, takıya, el işine çeşitli zanaatlarla uğraşan bayanlar var. Bu dükkanlara kira veriyorlar mı diye soruyorum, yanıt “Hayır vermiyorlar, destekleniyorlar” oluyor. Tahran'a veda ederken bu kadar yorum yeter diyorum. 

13 yorum:

  1. bizim şu avrupa özentisi ve sevgimiz yüzünden asıl medeniyet zenginliklerini es geçiyoruz .. tarih kokuyor bu memleketler resmen..

    YanıtlaSil
  2. Inanılır gibi değil.
    Hep gitmek istemişimdir. Taa şu ''sarı otobüs'' hikayesinden bu yana. Olmadı. Cem de ne işimiz var dedi. Para olmadı, zaman olmadı.
    O yüzden yazıların değerli ve şaşırtıcı benim için.

    Operim
    Çatlayacak olan anne

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yorumlarına çok seviniyorum insanın yazdıklarının beğenilmesi ilgiyle okunması kadar güzeli var mı teşekkür ederim öpüyorum

      Sil
  3. başka kültürleri kendi gözümüzden değerlendirmek kaçınılmaz, ama onların gözünden bakabileyi biraz olsun yakalayınca böyle samimi anlatımlar çıkıyor ortaya. teşekkürler sevgili Mine

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ah ben teşekkür ederim güzel ve nazik yorumun için

      Sil
  4. kafamdaki iranı değiştirdin. bir şehir görüyorum şimdi yaşayan insanlar. nedense çöl canlanıyormuş kafamda. onu da şimdi farkettim.
    ki okuyunca böyle oluyorsa gidip görmek kim bilir ne hoştur ne güzeldir.
    ben oraya gidersem ferace giyerim bu arada, o taytlı kıza rağmen, korkarım :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çöl fiziki olarak var orada : ) kocaman bir pardesü almıştım giderken fazla giymedim giymeye gerek görmedim

      Sil
  5. tersten gidiyorum okumaya nedense :)benim hiç düşünmediğim gibi ya da üzerin de hiç düşünmediğim bir ülkeymiş çok ilginç.

    YanıtlaSil
  6. Okuyor okuyor ve imreniyorum. Maalesef sondan başa doğru geliyorum Mine. Günlerdir ihmal ettiğim blog dünyasına bu sabah seninle merhaba dedim. Ne iyi etmişim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne kadar güzel bir yorum çok teşekkür ederim

      Sil
  7. Okudugunuz tüm kitaplari okuyabilmek isterdim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok tatlısınız sizin çocuklarınız en güzel kitaplar, bende yok ve sizinkilere bayılıyorum maşallah hepsine

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...