En başta da yazmıştım öyle bir
ülke ki değil gitmek, bahsetmek bile ateşten gömlek! En ufak bir sözünüzde
doğru anlatmak istediğiniz şeyler yüzünden durum tersine dönebilir. Amacım
kimseyi kırmak değil. Hele İranlı mihmandarımızın kendi ülkesi hakkındaki bireysel
ve toplu sorulara ne kadar incelikli cevaplar verdiğini de düşündüğümde… Sadece
bildiğim ve gördüğüm şeyleri birleştirip anlamaya çalışıyorum. Umarım günlüklerimin
bütününde kendimi ve gördüklerimi doğru anlatabilirim.
Hadi bir akşam Ali Kapı’ya
gidelim. Ya da daha iyisi çok benzer bir akşam geçirdiğimiz İlber Hoca’nın
Seyahatnamesi’nden okuyalım Ali Kapı’yı. (A’lar üzerindeki şapkayı nasıl
yapacağımı bilmiyorum, yani uzun okunuyor Ali Kapı’nın A’ları)
“Tahran’ın “Ali Kapı” adını
taşıyan geleneksel lokantalarından biri… Ali Kapı bizim bildiğimiz Babıali’nin
daha Türkçesi… Safeviler ve Kaçarlar gibi İran’daki başkanlıkları bu adı
taşıyordu.
Ali Kapı kahvehane veya lokantası
aşağı yukarı 15 yıldır rejimdeki gevşemenin belirtisidir. Daha önce yasaklanan
geleneksel kahvehanelerin tek tek izin verilmesiyle türeyenlerin içinde en
gözde olanlarından… Sahnedeki saz heyetinin başında bir muganni veya hanende “Oy
beri bak” diye başlayan Azeri türkülerinden sonra bizim bu taraflardan bir
şarkı söylüyor: “Sen kalbimin mehtabısan güneşisen/Sen ruhumun vazgeçilmez bir
eşisen.”
Azerbeycan ağzına göre değişime
uğrayan bu şarkıyla Azerbeycanlılar sahneden iniyor. Biraz sonra çıkan Fars
ezgileri, ardından bir grup en alasından bir perküsyon yapıyor, bunlar da
Beluci takımı.
Bu renklilik sırf buraya özgü
değil; Tahran böyle yaşıyor. İran bir imparatorluk; onu meydana getiren
unsurların her biri kendi dilini ve kültürünü itişip kakışarak değil, keyifle
ve uyumla taşıyor. Azerbeycanlı şairler Türk şiirini, geleneksel aruzu en iyi
ölçüde temsil ediyor; Beluclar da öyle ve Kürtlerin de aydınları en azından
Kürtçelerini yetkiyle kullanıyor. Ama bu uyumun ana sütunu Fars kültürü ve
Farsçadır. Herkesin gayreti o dili öğrenmek, onun şiirine hayran olmak,
yüzlerce beyiti ezberinde tutmak…”
Sayfa 43-44 İlber Ortaylı Seyahatnamesi
“Herkesin
gayreti o dili öğrenmek, onun şiirine hayran olmak, yüzlerce beyiti ezberinde
tutmak…” Daha önce Firdevsi’nin türbesindeki şaşkınlığımdan bahsetmiştim. Sadi
ve Hafız’ın türbelerinde de aynı şey oldu. Bu bana çok değişik geliyor, onca
şey olurken kültürlerine sahip çıkmaları. Bunu görmeden fark edemezdim galiba.
İlber Hoca Seyahatnamesi’nde bir cümleyle çok güzel ifade etmiş “İktisadi
zorluklara ve teknik altyapının imkansızlıklarına rağmen İran’ın kültürü, o
memleketin en büyük alçısıdır…” Bir sır vereyim mi günlüğüm gene de merak
ediyorum, ileride neler olacağını, inatla bu alçının popüler kültür
karşısındaki durumunu merak ediyorum işte! Yani bana o kadar inanılmaz geliyor!
Evet evet biliyorum tuhaf olan benim galiba ve bunları yazarken
kendi zihnimin açmazlarına ve cahilliğine de şahit oluyorum.
Ve işte İran’da son durağımız
Azadi Anıtı. Hani benim de hoş bir anıyla hatırladığım. Işıklandırması çok hoş,
pembeden yeşile, maviden mora gözleri okşuyor. Pers İmparatorluğu’nun kuruluşunun
2500. yılı anısına yapılan anıt kentin batı girişinde bir meydanın tam
ortasında bulunuyor. 45 m. yüksekliğindeki anıtın tasarımı İranlı bir mimara ait. Yapımı
İngilizler tarafından 1971’de tamamlanmış. Genelde 14. yy Timur mimarisinin
etkilerini taşıyan yapının Hemedan granit taşının üzerindeki turkuaz rengi
işlemeler 12.yy Selçuklu süsleme sanatının etkilerini taşıyor.
Anıta giderken bir alt geçitten
geçiyorsunuz. İçinde ufak dükkanlar ve genelde resimden, takıya, el işine
çeşitli zanaatlarla uğraşan bayanlar var. Bu dükkanlara kira veriyorlar mı diye
soruyorum, yanıt “Hayır vermiyorlar, destekleniyorlar” oluyor. Tahran'a veda ederken bu kadar
yorum yeter diyorum.
bizim şu avrupa özentisi ve sevgimiz yüzünden asıl medeniyet zenginliklerini es geçiyoruz .. tarih kokuyor bu memleketler resmen..
YanıtlaSilgaliba hak vermemek elde değil
SilInanılır gibi değil.
YanıtlaSilHep gitmek istemişimdir. Taa şu ''sarı otobüs'' hikayesinden bu yana. Olmadı. Cem de ne işimiz var dedi. Para olmadı, zaman olmadı.
O yüzden yazıların değerli ve şaşırtıcı benim için.
Operim
Çatlayacak olan anne
yorumlarına çok seviniyorum insanın yazdıklarının beğenilmesi ilgiyle okunması kadar güzeli var mı teşekkür ederim öpüyorum
Silbaşka kültürleri kendi gözümüzden değerlendirmek kaçınılmaz, ama onların gözünden bakabileyi biraz olsun yakalayınca böyle samimi anlatımlar çıkıyor ortaya. teşekkürler sevgili Mine
YanıtlaSilah ben teşekkür ederim güzel ve nazik yorumun için
Silkafamdaki iranı değiştirdin. bir şehir görüyorum şimdi yaşayan insanlar. nedense çöl canlanıyormuş kafamda. onu da şimdi farkettim.
YanıtlaSilki okuyunca böyle oluyorsa gidip görmek kim bilir ne hoştur ne güzeldir.
ben oraya gidersem ferace giyerim bu arada, o taytlı kıza rağmen, korkarım :D
çöl fiziki olarak var orada : ) kocaman bir pardesü almıştım giderken fazla giymedim giymeye gerek görmedim
Siltersten gidiyorum okumaya nedense :)benim hiç düşünmediğim gibi ya da üzerin de hiç düşünmediğim bir ülkeymiş çok ilginç.
YanıtlaSilOkuyor okuyor ve imreniyorum. Maalesef sondan başa doğru geliyorum Mine. Günlerdir ihmal ettiğim blog dünyasına bu sabah seninle merhaba dedim. Ne iyi etmişim...
YanıtlaSilne kadar güzel bir yorum çok teşekkür ederim
SilOkudugunuz tüm kitaplari okuyabilmek isterdim...
YanıtlaSilçok tatlısınız sizin çocuklarınız en güzel kitaplar, bende yok ve sizinkilere bayılıyorum maşallah hepsine
Sil