İran’ın doğudaki son güvenli
şehri ve hac merkezi olan Meşhed’den sonra sırada Tahran var. Sondan ve biraz
tebessümle başlamak istedim bu şehri anlatmaya. Ayrılmadan önceki son durağımız
Azadi Anıtı’ydı. Otobüsten indikten sonra biraz hızlı gittiğim için farkında
olmadan guruptan ayrıldığımı fark ettim. Arkamı döndüğümde kimse yoktu. Önümde
anıtı görebiliyordum ama arada arabaların harıl harıl geçtiği yol vardı.
İran’ın en güzel taraflarından biri korna kirliliği olmaması ama araçlar da
durmuyor öyle geçmeniz için. Kalakaldım
bir an… Sonra yanda karşıya geçmeye hazırlandığını düşündüğüm tek bayana yaklaşıp
anıtı ve arabaları gösterdim. Artık yüz ifadem nasılsa kadıncağız tam olarak “elimi
kaparak” arabaları durdurdu ve karşıya geçirdi beni. Teşekkür etmeye çabalarken
gülümsedi ve gitti. Çok tatlıydı. Sanırım bu olayı ve o “anlık” panik duygumu
gülümseyerek hatırlayacağım her daim.
Farsça söylenişini işittiğimde her şehir kendi
dilinde güzel söyleniyor diye düşünmeden edemediğim Tahran “Tehran” çok
kalabalık, 10 milyonluk nüfusu ve trafiği ile İstanbul’u kesinlikle
aratmıyor. Şimdi sıra şehir turunda…
İlk durağımız Rıza (Reza) Abbasi Müzesi olsun. Safevi döneminin (1502 –
1722) ünlü şairi Rıza Abbasi’nin adını taşıyan müzede M.Ö. 6000-MS. 20yy.
arasındaki resim, minyatür, hat sanatı, mücevher işleme, metal işleme, kitap
basımı ve ciltçilik gibi İran sanat ürünleri sergileniyor. Müzede ayrıca altı
bin kitaplı bir kütüphane de var. Hemen her müzede çevrenizde dönüp duran ve
konuşmaya çalışan tatlı öğrenciler var burada da. Bunlardan biri gelip resim
müzesindeki minyatürlerin Şahname’den sahneler olduğunu söylüyor mesela. Diğer
bölümde hat sanatına dair eserler. Anlamasam da seyretmek hoşuma gidiyor.
İslam
Öncesi dönemde bulunan Kibele Ana heykelciği Anadolu’daki yorumundan biraz daha
farklı
Yukarıdakilerin buhurdanlık
olduğunu söylesem… Fazla büyük olmayan
aslandan kuşa değişen şekilleri var.
Bir dönem Moğol etkisiyle olsa
gerek çekik göz modaymış. Kendi adıma eski dönemlere ait toprak, seramik, metal
ve değişik işlemeleri gezerken hep biraz daha yetkin olmayı istemişimdir.
Batının söylediği her çeşit uygarlığın önce kendisinden geldiği ama bu tip
müzelerde bambaşka şeyler keşfedebiliyorsunuz. Bir de karşılaştırma yapabilmek hoş
olabilirdi doğrusu, kimbilir belki birgün diyelim J
Onca kitabından arasından
seçtiklerim, baktığımda astroloji kitapları olduğunu gördüm!
Ve bir tane daha ...
Meşhed’de özellikle kadınların
giyimlerine şaşırsam da asıl şaşkınlıklarım Tahran’da başladı. Otellerde sabah
dinginliğini yakalamak için olabildiğince erken kalkıp kahvaltı etmeyi severim.
Tahran’da kaldığımız otelde de öyle yaptım. Kahvaltı salonuna girdiğimde
kalabalıklığa değil ama her çeşit milletten insan olmasına şaşırdım nedense.
Yani Alman’ından İtalyan’ına, Afrikalı’sından Koreli’sine Rus’una çok geniş bir
yelpaze vardı. Bu ertesi sabah da farklı insanlarla böyleydi. Sürekli bir tur
sirkülasyonu. Bu kadar endişeyle geldiğim bir ülkeye gelen insan kalabalığı! Siz
olsanız şaşırmaz mısınız? Ama durun asıl şokuma daha var!
Sırada Ulusal Arkeoloji Müzesi
var. (İran Bastan Müzesi) Müzenin kurucusu ve ilk yöneticisi Fransız arkeolog
Andre Godard. Eserler tarih boyu İran
kültür ve sanatı hakkında geniş fikir veriyor. İ.Ö. 4yy.a tarihlenen çömlekler,
Ahameniş dönemine ait cilalı rölyefler, boğa başlı sütun kaideleri ve heykeller
ve Susa’da bulunan Büyük Daryuş’un yarım heykeli sergileniyor.
Yukarıdaki seramik kadar eski
olmasa da bu büyüklükte toprak bir heykel oldukça ilgi çekici.
Ahamenişlerin büyük imparatoru,
Persopolis’in kurulmasını başlatan Daryuş’la ilk tanışmam.
Sanırım müzenin en ilginç
parçalarından biri. 1993 yılında bir tuz madeninde çalışılırken ellerine
saçları, sakalları, kıyafetiyle bir tuz adam gelmiş. Yapılan çalışmalar
sonucunda adamın 1700 yıl önce yaşadığı, 175cm boylarında, 37 yaşlarında hatta
B+ kana sahip olduğu gibi veriler elde
edilir. Bana göre ürkütücü ve bir o kadar da nefis bir parça.
Daha fazla dayanamayıp Niavaran
Sarayı’na geliyorum. Niavaran’da fotoğraf makinamın hafıza kartı bittiği için
Gülistan Sarayı’ndan bir detay koydum yukarıya. (Aslında Rıza Abbas Müzesi'nin üstündeki detay da Kapalı Çarşı'ya ait. Elimde yoksa karışık koyuyorum fotoları.) Bu saray birkaç yapıdan
oluşuyor. Kaçar Hanedanı zamanında yapımına başlanmış. Zaman içinde eklenen
yapılarla Pehleviler’in yaşadığı son ve muhteşem bir yer haline gelmiş. Tahran’ın
keşmekeşinden çıkıp ağaçlar kuşlar arasında girdiğiniz bahçe sizi kendinizden
geçiriyor. Konut girişindeki Tahran işi,
aralarına tuğla konularak sergilenen çiniler çok görkemli geliyor bana. İlk
olarak girdiğimiz binada resimlerle tarihi kişiliklerden, şahın yaşayışından
izler var. Görkemli, nefis halılarla süslü, devasa salonun yan tarafında bir
dişçi bölümü olmasına gülüyoruz bir anda. Dolaşmaya devam ederken büyükelçilerin
alındığı salonda kocaman bir tabloda Hz. İsa’yı görüyorum, yanında havariler
çevrelerinde kalabalık, çalgıcılar falan da var. Tablo kocaman o kadar
uzaklıktan görmemeniz mümkün değil. O
anda orada aklım düşüyor işte! Hadi Pehlevi’ler o tabloyu jest ya da başka bir
şey için koymuş olsunlar oraya peki onca kısıtlama getiren, herkese kafa tutan
İslam Cumhuriyeti’ndeki mollalar? Bakın işte şah böyleydi diye mi tutuyorlar
orada yani orası bir kilisede değil! Karşılaştırmalar gidip geliyor aklımda. O anda mollaların her şeye rağmen
tarihe saygılı olabildikleri acı gerçeğiyle yüz yüze ilk gelişim olduğunu fark
ediyorum sanırım. Bu bildiğim hatta o ana kadar şaşırarak izlediğim İran’ın
bambaşka ve yeni bir yüzü benim için! Abartıyor muyum sahi? Fazlaca kasarak,
endişelerle gittiğim için mi bu kadar şaşırıyorum onu da bilemedim. Off en
iyisi kesmeli burada!
Mine cim,bahcedeyimgunes arkamda telefon elimde nasıl keyifle okudum anlatamam. Eline sağlık
YanıtlaSildörtgen anne
asıl okuyarak beni dörtgen yapan sensin çok teşekkür ederim öpücükler
Silokunmaz mı.
Silakşam bilgisayarda fotolar için tekrar giriş bile yapıyorum.
Hala dörtgen anne
hakikaten çok güzel anlatmışsın,öğrendiklerimizden farklı..devamı var mı?
YanıtlaSilbunu duymak ne hoş çok teşekkür ederim var )
SilMerakla ve zevkle okudum kalemine sağlık.
YanıtlaSilteşekkür ederim
SilZevkle okudum yazınızı ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilteşekkür ederim
SilGercekten cok ilginc o tablonun orada asili durmasi!
YanıtlaSilonlar satılık ayrıca : )
SilBu arada ilk bölüme yazdigim yorum insallah gelmistir,bana kayit edildi yazisi gelmedi ama...
YanıtlaSilgeldi kalpten teşekkürlerimi kabul edin
Sil