8 Kasım 2013 Cuma

İran Günlüğüm - 2 (Tahran)

İran’ın doğudaki son güvenli şehri ve hac merkezi olan Meşhed’den sonra sırada Tahran var. Sondan ve biraz tebessümle başlamak istedim bu şehri anlatmaya. Ayrılmadan önceki son durağımız Azadi Anıtı’ydı. Otobüsten indikten sonra biraz hızlı gittiğim için farkında olmadan guruptan ayrıldığımı fark ettim. Arkamı döndüğümde kimse yoktu. Önümde anıtı görebiliyordum ama arada arabaların harıl harıl geçtiği yol vardı. İran’ın en güzel taraflarından biri korna kirliliği olmaması ama araçlar da durmuyor öyle geçmeniz için. Kalakaldım bir an… Sonra yanda karşıya geçmeye hazırlandığını düşündüğüm tek bayana yaklaşıp anıtı ve arabaları gösterdim. Artık yüz ifadem nasılsa kadıncağız tam olarak “elimi kaparak” arabaları durdurdu ve karşıya geçirdi beni. Teşekkür etmeye çabalarken gülümsedi ve gitti. Çok tatlıydı. Sanırım bu olayı ve o “anlık” panik duygumu gülümseyerek hatırlayacağım her daim.



Farsça söylenişini işittiğimde her şehir kendi dilinde güzel söyleniyor diye düşünmeden edemediğim Tahran “Tehran” çok kalabalık, 10 milyonluk nüfusu ve trafiği ile İstanbul’u kesinlikle aratmıyor.  Şimdi sıra şehir turunda…


İlk durağımız Rıza (Reza)  Abbasi Müzesi olsun. Safevi döneminin (1502 – 1722) ünlü şairi Rıza Abbasi’nin adını taşıyan müzede M.Ö. 6000-MS. 20yy. arasındaki resim, minyatür, hat sanatı, mücevher işleme, metal işleme, kitap basımı ve ciltçilik gibi İran sanat ürünleri sergileniyor. Müzede ayrıca altı bin kitaplı bir kütüphane de var. Hemen her müzede çevrenizde dönüp duran ve konuşmaya çalışan tatlı öğrenciler var burada da. Bunlardan biri gelip resim müzesindeki minyatürlerin Şahname’den sahneler olduğunu söylüyor mesela. Diğer bölümde hat sanatına dair eserler. Anlamasam da seyretmek hoşuma gidiyor.  

İslam Öncesi dönemde bulunan Kibele Ana heykelciği Anadolu’daki yorumundan biraz daha farklı


Yukarıdakilerin buhurdanlık olduğunu söylesem…  Fazla büyük olmayan aslandan kuşa değişen şekilleri var.


Bir dönem Moğol etkisiyle olsa gerek çekik göz modaymış. Kendi adıma eski dönemlere ait toprak, seramik, metal ve değişik işlemeleri gezerken hep biraz daha yetkin olmayı istemişimdir. Batının söylediği her çeşit uygarlığın önce kendisinden geldiği ama bu tip müzelerde bambaşka şeyler keşfedebiliyorsunuz. Bir de karşılaştırma yapabilmek hoş olabilirdi doğrusu, kimbilir belki birgün diyelim J



Onca kitabından arasından seçtiklerim, baktığımda astroloji kitapları olduğunu gördüm!





Ve bir tane daha ...






Meşhed’de özellikle kadınların giyimlerine şaşırsam da asıl şaşkınlıklarım Tahran’da başladı. Otellerde sabah dinginliğini yakalamak için olabildiğince erken kalkıp kahvaltı etmeyi severim. Tahran’da kaldığımız otelde de öyle yaptım. Kahvaltı salonuna girdiğimde kalabalıklığa değil ama her çeşit milletten insan olmasına şaşırdım nedense. Yani Alman’ından İtalyan’ına, Afrikalı’sından Koreli’sine Rus’una çok geniş bir yelpaze vardı. Bu ertesi sabah da farklı insanlarla böyleydi. Sürekli bir tur sirkülasyonu. Bu kadar endişeyle geldiğim bir ülkeye gelen insan kalabalığı! Siz olsanız şaşırmaz mısınız? Ama durun asıl şokuma daha var!

Sırada Ulusal Arkeoloji Müzesi var. (İran Bastan Müzesi) Müzenin kurucusu ve ilk yöneticisi Fransız arkeolog Andre Godard. Eserler  tarih boyu İran kültür ve sanatı hakkında geniş fikir veriyor. İ.Ö. 4yy.a tarihlenen çömlekler, Ahameniş dönemine ait cilalı rölyefler, boğa başlı sütun kaideleri ve heykeller ve Susa’da bulunan Büyük Daryuş’un yarım heykeli sergileniyor.

Yukarıdaki seramik kadar eski olmasa da bu büyüklükte toprak bir heykel oldukça ilgi çekici.

 Ahamenişlerin büyük imparatoru, Persopolis’in kurulmasını başlatan Daryuş’la ilk tanışmam.

Sanırım müzenin en ilginç parçalarından biri. 1993 yılında bir tuz madeninde çalışılırken ellerine saçları, sakalları, kıyafetiyle bir tuz adam gelmiş. Yapılan çalışmalar sonucunda adamın 1700 yıl önce yaşadığı, 175cm boylarında, 37 yaşlarında hatta B+ kana sahip olduğu  gibi veriler elde edilir. Bana göre ürkütücü ve bir o kadar da nefis bir parça.

Daha fazla dayanamayıp Niavaran Sarayı’na geliyorum. Niavaran’da fotoğraf makinamın hafıza kartı bittiği için Gülistan Sarayı’ndan bir detay koydum yukarıya. (Aslında Rıza Abbas Müzesi'nin üstündeki detay da Kapalı Çarşı'ya ait. Elimde yoksa karışık koyuyorum fotoları.) Bu saray birkaç yapıdan oluşuyor. Kaçar Hanedanı zamanında yapımına başlanmış. Zaman içinde eklenen yapılarla Pehleviler’in yaşadığı son ve muhteşem bir yer haline gelmiş. Tahran’ın keşmekeşinden çıkıp ağaçlar kuşlar arasında girdiğiniz bahçe sizi kendinizden geçiriyor.  Konut girişindeki Tahran işi, aralarına tuğla konularak sergilenen çiniler çok görkemli geliyor bana. İlk olarak girdiğimiz binada resimlerle tarihi kişiliklerden, şahın yaşayışından izler var. Görkemli, nefis halılarla süslü, devasa salonun yan tarafında bir dişçi bölümü olmasına gülüyoruz bir anda. Dolaşmaya devam ederken büyükelçilerin alındığı salonda kocaman bir tabloda Hz. İsa’yı görüyorum, yanında havariler çevrelerinde kalabalık, çalgıcılar falan da var. Tablo kocaman o kadar uzaklıktan görmemeniz mümkün değil. O anda orada aklım düşüyor işte! Hadi Pehlevi’ler o tabloyu jest ya da başka bir şey için koymuş olsunlar oraya peki onca kısıtlama getiren, herkese kafa tutan İslam Cumhuriyeti’ndeki mollalar? Bakın işte şah böyleydi diye mi tutuyorlar orada yani orası bir kilisede değil! Karşılaştırmalar gidip geliyor aklımda. O anda mollaların her şeye rağmen tarihe saygılı olabildikleri acı gerçeğiyle yüz yüze ilk gelişim olduğunu fark ediyorum sanırım. Bu bildiğim hatta o ana kadar şaşırarak izlediğim İran’ın bambaşka ve yeni bir yüzü benim için! Abartıyor muyum sahi? Fazlaca kasarak, endişelerle gittiğim için mi bu kadar şaşırıyorum onu da bilemedim. Off en iyisi kesmeli burada!

13 yorum:

  1. Mine cim,bahcedeyimgunes arkamda telefon elimde nasıl keyifle okudum anlatamam. Eline sağlık
    dörtgen anne

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. asıl okuyarak beni dörtgen yapan sensin çok teşekkür ederim öpücükler

      Sil
    2. okunmaz mı.
      akşam bilgisayarda fotolar için tekrar giriş bile yapıyorum.

      Hala dörtgen anne

      Sil
  2. hakikaten çok güzel anlatmışsın,öğrendiklerimizden farklı..devamı var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bunu duymak ne hoş çok teşekkür ederim var )

      Sil
  3. Merakla ve zevkle okudum kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Zevkle okudum yazınızı ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  5. Gercekten cok ilginc o tablonun orada asili durmasi!

    YanıtlaSil
  6. Bu arada ilk bölüme yazdigim yorum insallah gelmistir,bana kayit edildi yazisi gelmedi ama...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. geldi kalpten teşekkürlerimi kabul edin

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...