31 Ocak 2013 Perşembe

Bir Kitabın Ardından Bir Döneme Bakmak



Beklemekten yorgun düşen kitap kendini hatırlatır. Zorlasa da başlarda biraz, akıp gider. Tıpkı zaman gibi… Geride bıraktıklarına aldırmadan devam ettirir yola. Onca olay, onca insan kalakalır bir kitapla birlikte o sayfalarda…

Yaşarken farklı yorumlanan ya da bilinmeyen olayları yıllar sonra kapalı kapılar ardındakilerle birlikte okumanın, yakın tarihimiz hakkında daha fazla fikir sahibi olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kitapta bahsi geçen dönemle ilgili 6-7 Eylül olaylarıyla tanışmam gene bir Yılmaz Karakoyunlu kitabı olan Güz Sancısı’yla, Nazım Hikmet’in hayatıysa üvey oğlu Memet Fuat’ın anlattıklarıyla olmuştu. Yahya Kemal bilgisiyse şiir sever ablamın okuduklarına dairdi. Dolayısıyla kapakta gördüğüm bu üç şahsın birbiriyle ilgisini merak ettim önce. İlerledikçe genç Cumhuriyet’in sancılı demokrasi girişimlerinden tarihi şahsiyetlere, Menderes dönemi ve Demokrat Parti’ye o dönemim siyasi ve sosyal, sanat  hayatına dair fikirlerimdeki boşluklar yavaş yavaş doldu.  

Kitaptan alıntı yapacak çok yer var, insana ve siyasete dair özellikle. Hepsi yerine kitabın arka kapağındaki kısmı almayı tercih ettim.

“Adnan Bey’in sesinde gençliğinin hayıflanmış hatıralarına dönmek isteyen arzulu özleyiş vardı. Bahar sabahlarında kısrakları ovaya salan kahyanın cakalı yürüyüşünü hep hayranlıkla hissetmiş, bu kısrakların sırtında sınırsızlığın hazzını duymak istemişti. Beyaz kısrağın taze bir kız gibi ovada salındığını gözlerinin önüne getirdi. Bu kısrağın gözlerinde mor bakışlı şafakların billur kaselerini gördüğünü söylerdi. 
(…)
Kısrakların zorla ahırlara konuluşunu hala içime sindirebilmiş değilim. Hürriyete susamış yelelerin nasıl savrulduğu gözlerimin önünden hiç gitmedi. Hürriyet tutkunluğumun ilk heyecanını o ovalarda şahlanan yorgun mayıs kısraklarından almıştım.”
Yılmaz Karakoyunlu Yorgun Mayıs Kısrakları’nda Cumhuriyet’in kuruluş yollarından 1960’a kadar uzanan bir dönemi romanlaştırmış. Olaylar gerçek… Karakoyunlu’nun kıvrak anlatımıyla kaleme aldığı hüzünler, acılar, sevinçler de gerçek… Ya aşklar, aşklar da gerçek… Nazım Hikmet’in, Yahya Kemal’in  Adnan Menderes’in aşkları… Ve gerçek olan iki şey daha var: mahpusluklar ve idamlar…

2 yorum:

  1. senin okumalarını beğeniyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aldığım en güzel yorumlardan biri olsa gerek teşekkürler ...

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...