Tozlar içindeki yolları, yıkık dökük toprak binaları, patlayan
bombalarıyla bir ülke geliyor aklıma... Binlerce yılın acısı o son şiddetli
rüzgarı bekliyor savrulup gitmek için kimbilir... Aklımda dönüp dolaşan ufacık
bir ülkenin kaderi...
Bittiğinde, roman, coğrafyayı,
olan biteni nasıl da özetlemiş diye geçiyor aklımdan. Bir tarihin adım adım yok
edilişini, kana, savaşa, fakirliğe mahkum edilişini... Ve baş kaldırabilen halk
liderlerinin birbirleriyle değil, düşmanla anlaşabilmesini... Arapların
Gözünden Haçlı Seferleri geliyor yine aklıma. Nasıl da şaşırmıştım birlik olmak
yerine Haçlılarla anlaşan Araplara. Sanırım bu her yer için geçerli. Aynı
ideali paylaşan gurup bile olsanız rekabet girdiğinde işin içine, saçmalamadan
olmuyor. Egoyu sıfırlamak nasıl da zor!
Ama kitabın konusu tam olarak bu
değil. Yıllardır yaşanılanlar düşünüldüğünde hırpani bir Afgan'ın cinayet
işlerken Suç ve Ceza'ya aklının kaymasına gene de şaşırıyorum. Öyle ya Dostoyevski okumayı geçtim
kitap bulmanın zor olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Adım adım her şeyi
öğreniyorum sonra. Cinayet işleyen bir
adamın, cinayeti anlamlandırmak için yaptıklarını... Ölümün, savaşın kokusunun kol gezdiği bir
coğrafyada herkesin güldüğü bir durum. Anlamsız mı? Siz ne düşünürdünüz, fazla
mı gelirdi bu kadar sorgulama... Bilmiyorum. Bazen yordu beni, hele de
alternatif olarak yapacaklarını düşündüğümde... Ama Raskolnikov'un izinden
giden, Dostoyevski aşığı birinden bahsediyoruz, Afganistan'ın tam ortasında
üstelik...
Son dönemde, ergenliğe kadar,
erkek kılığına giren kız çocukları ya da adamlara eş olan küçük erkek
çocukları, mavi çarşaflı kadınların sufi olduğundan Anadolu'da '80li yıllarda
değişim olurken orada olanların paralelliği gibi bir dolu şey var Afganistan'a
dair. Yazar Atiq Rahimi, Sovyet işgaliyle Fransa'ya gidenlerden,
gidebilenlerden... Amin Maalouf gibi... Bu noktada söyleyeceklerim sık sık
tekrarladıklarımdan... Belki yazarın diğer romanı, Sabır Taşı'ndan sonra
yazarım, kimbilir...
Arka Kapak
"Goucort ödüllü yazar Atiq
Rahimi, meseleleri farklı bakış açılarıyla değerlendirdiği kitaplarıyla
tanınıyor.
Kahrolsun Dostoyevski, daha önce
Sabır Taşı kitabıyla büyük ilgi gören Rahimi'nin, ölümün kol gezdiği vatanı
Afganistan'ı, suçu, vicdan azabını ve cezayı sorgulandığı bir tür Afgan Suç ve
Ceza'sı. Roman aklın terk ettiği, tanrının çok fazla hissedilen varlığının bir
süre sonra tanrısızlığa dönüştüğü çağdaş Afganistan'ı da, iyilik ve kötülük
kavramlarını da sorgulayan ve Rus edebiyatından izler taşıyan bir yapıt.
Dostoyevski, evet, bu oydu! Suç
ve Ceza'sıyl beni çarptı, felç etti. Bana kahramanı Raskolnikov'un kaderini
izlemeyi yasakladı: İkinci bir kadını öldürmek - bu kez masum birini; bana
suçumu hatırlatacak olan parayı ve mücevherleri almak... Kendi pişmanlıklarıma
yem olmak, bir suçluluk çukurunda kararmak ve sonunda zindanlara düşmek...
O zaman? Kaçmak daha iyi, zavallı
bir enayi, aptal bir suçlu gibi. Kanlı eller ve boş ceplerle.
Ne saçmalık!
Kahrolsun bu Dostoyevski!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder